Ne jüristokrasi, ne diktatörlük, ne de totalitarizm...

A -
A +

Önceki yazımızda siyasî rejim kriterlerine bakarak Türkiye'nin rejimini tarif etmenin zorluğuna işaret etmiştik. 1950'den sonra demokratik Avrupa'da sadece iki parti kapatılmışken, Türkiye'de elli yılda Anayasa Mahkemesi kanalıyla 24 siyasi parti kapatılmıştır. Bu durumun ne doğrudan, ne de temsilî demokrasiyle bağdaştırılması mümkün değildir. Yargıçlar kamu politikalarının belirlemesine katılınca, yargı da siyasi bir role sahip olmaya başlıyor. Demokratik sistemde yargının siyasi role sahip olması, yargıçlar hükümetine(jüristokrasi) kapı araladığı için, haklı olarak eleştiriliyor. Türkiye'nin demokratik yoldan seçilmişler eliyle değil de, bürokratik seçkinler eliyle yönetilmesinden çıkarı olan çevreler, son yıllarda yargı kurumlarını "ülkenin, milletin vasisi olmaya" zorlamaktalar. Ne kadar etkin olduklarını kapatma dâvâlarının sonuçlarını görünce anlayacağız. Türkiye'nin talihsizliği sâdece yargının siyaset kurumuna ait görevleri üstlenmeye itilmesi değil. Türkiye'yi "kendi doğruları ve saplantılarına göre" şekillendirmek isteyen bol miktarda örgütlü çeteye de sahip olması. Savcılık Ergenekon çetesinin nelerle suçlandığını 2450 sayfalık iddianamesinde açıkladı. Arkası gelmeye devam ediyor. Taraf Gazetesinde (16.07.2008) Mehmet Baransu "Ergenekon'un sivil harekât planı"ndan söz ediyor. Orada neler yok ki! "Lobi" adı verilen "gizli örgütsel" plâna göre: * "Toplum Kemalist ideolojiyi gerçek anlamda özümseyememiş, emperyalist devletlerin çabaları sonucunda buna fırsat bulamamış. Kaçınılmaz olarak, yabancı ideolojilerin cazibesine kapılmış... Türk halkı, toplumsal geri kalmışlık, mutsuzluk ve umutsuzluğun kaynağı olarak resmî ideolojiyi sorumlu tutar hale gelmiş... Onun için gençler Kemalist ideoloji doğrultusunda yeniden örgütlenecek, * Dinî vakıfların karşısına "naylon vakıflar" kurularak, yurt içi ve yurt dışında halktan para toplanacak, * Çok uluslu şirketler ile ortaklıkları olan holdinglerin faaliyetleri kontrol altına alınacak, gerekirse bu holdinglerin ihtiyaçlarına cevap verecek ticari şirketler kurulup, işbirliği sağlanacak, "Güvenlik Şirketleri" marifetiyle holdinglerde örgütlenilecek.." .................. Ergenekoncular bir kısım yargı mensuplarını, rektörleri, kimi bürokratları çağırıp otellerde enforme ettiklerine ve kafalarındaki modele entegre ettiklerine göre "kuvvetler ayrılığı"ndan "kara, deniz, hava kuvvetleri"ni anlıyor olmalılar. Bu kafa yapısının toplumu götüreceği yer diktatörlüktür ya da totalitarizmdir. Ama Türk halkı ne jüristokrasiye, ne diktatörlüğe, ne de totalitarizme geçit vermeyecektir. Yönetim tarzı olarak demokrasiyi seçmiştir ve tercihini yüksek sesle haykırmaktadır. Demokrat aydınların ve yüzlerce STK'nın destek verdiği Ortak Akıl Hareketi "Egemenlik milletindir" diyerek ilerliyor. Konya'da, Samsun'da idiler. Yarın Bursa'dan ses verecekler... Darbesever medya ne başlık atarsa atsın, yorumcuları dağa fare doğurtmak için ıkınsın. Milletin vicdanı harekete geçti bir kere. Kritik viraj aşıldı... Artık zalimler sıkılsınlar!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.