Başbakan Schröder geniş bir işadamı grubuyla ülkemizde. Türkiye'de Alman yatırımlarının artırılması, AB müzakereleri arefesinde desteğin sürdürülmesi, gurbetçilerimizin çifte vatandaşlık pürüzlerinin giderilmesi gündemimizde... Hükümet başkanları seviyesinde ülkemizi en çok ziyaret eden her zaman Almanlar olmuş. 1790'da Prusya Krallığı ile dostluk anlaşmasını imzaladıktan sonra Almanya ile siyasî, askerî, iktisadî ve ticarî alanlarda ilişkilerimiz, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha iyi gelişmiş. Ortak hatıralarımız çok. Almanya geleneksel olarak Türkiye'nin en büyük ticarî ortağı. Dış ticaret hacmimiz 20 milyar doları buluyor. Bizim için 200 ülke arasında Almanya ilk sırada. Ama biz Almanya için 20. sıradayız! Onların ve bizim kalkınmışlık göstergelerimizi yan yana yazıp bir kıyaslama yapmak istedim. Adamlar dünya sıralamasında Amerika'dan sonra ikinci, bazen Japonya ile çekişiyorlar. Bizim iktisadî büyüklüklerimiz dünya klasmanında 20. İnsanî gelişmişliğimiz ise yüzüncü! Komplekse kapıldım ve kıyaslama yapmaktan vazgeçtim. Fakat yine de hangi bakımdan önde olduğumuzu araştırmaktan kendimi alamadım: * Almanların askerî harcamaları gayrisafi yurtiçi hasılasının %1'i imiş, bizimki %5, * Televizyona çok az bakıyorlarmış. Biz ise dünya klasmanında ilk sıralardayız, * Onların 45 milyon otomobili varmış. Bizim onda bir olduğuna bakmayın, trafik kazalarında birinciyiz, * Hem bizde iki kişiden birinin cep telefonu, herkesin de ağzı var! Ha babam konuşuyoruz. Zavallı almanlar yolda bile kitap gazete okuyorlar! Almanya düşüşe mi geçti? Şaka bir yana, teknoloji ve refahta bu kadar önde gitmesine, Avrupa Birliğinin motoru olmasına rağmen Almanların gelecek için ciddî endişeleri var. Sosyoloji profesörü Ulrich Beck'in "Düşüşteki Almanya" makalesini okudum(*). Elli yıllık Avrupa mimarîsi, birleşme ve genişleme çabalarından bahisle "Ne eski Almanya, ne de güçlü mark yok artık. Her şey Brüksel'in eline geçti. Orada karar veriliyor, Almanya Parlamentosu onaylıyor. Eskiden ekonomimizle komşularımızı titretirdik, şimdi biz titriyoruz..." diyor. Birçok bilim adamının endişelerini sıraladıktan sonra, Alman nüfusun yaşlanmasının nasıl bir felâket habercisi olduğuna dikkat çekiyor. Bazı yazarların Almanya'nın nesiller ve kültürler arasında bir savaş yaşayacağı şeklindeki Huntingtonvari yorumlarına katılmadığını belirterek şu tespitte bulunuyor "Bizler bu zamana kadar ülkemizde çalışan Müslümanlardan terör diye yorumlanacak bir eylem görmedik. Böyle bir politik girişim de yok. Ama yakın gelecekte Almanya çok şiddetli bir nüfus şoku yaşayacak. Almanya'da zenginlik üretenlerle, sosyal yardım alanlar arasındaki bağ koptu. Bugün dört kişiden biri 60 yaşın üstünde. Yarın üçte bire çıkacak. Euro'nun değeri aldatmasın. Gerçek gücünü yaşlı nüfus emeklilik parasını istediğinde göreceğiz. Akıllı davranmak zorundayız. Almanya'dan başlayarak, tüm Avrupa kültürel farklılıktan korkmadan, doğurganlığı yüksek olan müslüman ülkelerin insanlarına kucak açmalı." Biz de zaten böyle istemiyor muyuz? * Ulrich Beck: L'Allemagne face son dèclin. Futuribles 306, mars 2005, 41-45