* Şehitlik; yüce mertebe, bizim. * Cami; mukaddes mekân, bizim. * "Vatanı sevmek imandandır" Hadis-i şerif, bizim. * "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz" Anayasa Md. 24, bizim. * "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir" Anayasa Md. 34. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı genel ahlâka veya başkalarının hak ve özgürlüklerine saldırı amacıyla kullanılamaz. Bizim. * Ama cami avlularında, cenaze namazlarında atılan o sloganlar, sergilenen çapulculuklar bizim değil! Dinî vazifesini yapmak, şehidin cenaze namazını kılmak için gidenleri rahatsız etmek, derunî hâlleri bozmak, ibadete fesat sokmak, hele şehit kanından çıkar ummak bizden değil... Şehit olsun olmasın, bir müminin vefatından defnedilmesine kadar yapılanların hepsi (gasli, kefenlenmesi, camiye götürülmesi, cenaze namazı, kabristana taşınması, defnedilmesi, telkin verilmesi, dua okunması ..) " dinî " bir görevdir. Şehide ya dinî vecibenizi yerine getirmek için sahip çıkarsınız. Sayılan bu görevleri âdabı içinde yerine getirirsiniz. Ya da hiçbir dine mensup olmaz ve inanmazsınız. Ama insanî açıdan ölüye sahip çıkar, saygınızı ifade ve son görevinizi ifa edersiniz. Bir şehit cenazesine bunların dışında bir katılım bilmiyorum, düşünemiyorum. Vefat eden mümin yalnızca ardından gönderilecek bir fatihayı bekler. Ne sloganların, pankartların, alkış ve bağırışların, ne de sfenksler gibi duasız bekleşmenin şehide faydası dokunmaz. Bunlar onun ruhunu üzer... Cami avlularında, cenaze uğurlamalarında eskiden de tek tük densizlikler olurdu. Ama bu yoğunlukta hiç olmamıştı. Geçen yıl Danıştay saldırısında şehit olan üyenin cenazesinde görmüştük. Sanki cinayeti hükümet üyeleri işlemiş gibi, bakanları yuhalamışlar, ıslıklamışlar, hırpalamışlardı. Olay bir defalık sanılmış hafife alınmıştı, es geçilmişti. Mabet, türbe, mezarlık girişlerine eskiden "edep yahu" levhaları konurdu. Oraya yaklaşanlar gafletten uyansınlar diye. Görüyoruz ki terbiyesizlikler uyarılmaz, kınanmaz, aktif tavır alınmazsa olağanlaşıyor, saldırganlaşıyor. Son kertede de amaçlı, plânlı siyasî gösterilere dönüşüyor. Türk halkı özgürlükleri, demokrasiyi kafasına koymuşken, muasır olmak isterken ve tam da seçim arefesinde bunların sergilenmesi dikkat çekici. Sanki otoriteye, içe kapanmaya, insanımızı vesayetçi demokrasiye razı etmeye yönelik sinsi bir senaryo. Halka bıkkınlık vererek, karamsarlığı sabitleştirerek "Ne olacaksa olsun, yeter ki terör gitsin, şehit cenazeleri bitsin. Biz insan haklarını da, demokrasiyi de feda etmeye hazırız" refleksi yerleştirilmek isteniyor. Hayır, bin kere hayır. Terör baskı ve yasak ortamında semirir. Özgürlükten, haktan, refahtan nefret eder. Biz özgürlükleri kısmadan, demokrasiyi askıya almadan terörün üstesinden geleceğiz, gelmeliyiz. Bunu için önümüzdeki seçimlerden yüz akıyla çıkmalıyız. Çok zor bir sınavdayız. Bu dereyi geçerken kimin söylemini sade terör üzerine bina ettiğine dikkat etmeliyiz. Terörden onlar medet umuyor olabilirler...