Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) yeni yasama döneminin açılışı dolayısıyla meclis başkanı sayın Toptan'ı ve cumhurbaşkanı sayın Gül'ü dinledik. Dün de AK Parti grubunda başbakan Erdoğan konuştu. MHP lideri sayın Bahçeli de kendi grubunda görüşlerini dile getirdi. Hepsi de günümüzün sıcak tartışması olan "yeni sivil anayasa" konusuna değindiler. Liderlerimiz meşruiyet zemini tükenmiş, çağa uymayan 1982 Anayasasının mutlaka değiştirilmesi gereğinde mutabıklar. Taslak ortaya çıkıp, söyleyecek sözü olan herkesin aktif katılımıyla geliştirildikten sonra TBMM'nin "en iyisini yapacağı"na dair umudumuz arttı. Henüz taslağı görmeden, onu ölü doğurtmak için yaylım ateşe geçenlerin, bu konuşmalardan sonra biraz insafa gelecekleri umulur. Gül'ün bu ilk konuşmasında ne mesaj vereceği, nelere vurgu yapacağı merak ediliyordu. Zira herkesin zihni 10. cumhurbaşkanı Sezer'in "söylemlerinin içeriği" ile şartlanmıştı. Görevde bulunduğu yedi yıl zarfında Sn Sezer lâiklikle başlamış, irtica ile bitirmişti. Zaten Sezer'in (YÖK amfileri ve Harbiye salonları hariç) Çankaya'nın dışına çıkarak ülkeyi dolaşmak, millet ne ediyor, ne yiyip ne içiyor, dünya nereye gidiyor gibi bir merakları ve meseleleri hiç olamamıştı. Gölbaşı'nda hep sağlıkta kalsınlar, kendilerini söz dağarcıklarında büyük yekûn tutan "laiklik ve irtica" kelimeleriyle hatırlarız hep... Cumhurbaşkanı Gül sözlerinin başında kuşaklar boyu ortak hedefimizin "millî birlik, bütünlük ve huzur içinde gelişmek, güçlenmek, modernleşmek ve serbestleşmek" olduğunu ve bu hedefe ancak demokrasi ve hürriyet ortamında, laiklik ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde ulaşılabileceğimizi vurguladı. Sn Gül'ün TBMM açış konuşmasını sâdece bu yıla dair veya bir prosedür konuşması olarak anlamamak lâzım. Cumhurbaşkanımız ülkenin bugünü ve yarınına dair düşüncelerini dile getirirken, komşularımızdan başlayarak dünya konjonktürünü ve yarın alacağı muhtemel şekilleri de yorumladı. Ekonomiden diplomasiye kadar tüm alanlarda çetin uluslararası meseleler ile karşı karşıya bulunabileceğimiz bir zaman dilimine girdiğimize işaret ederek, Türkiye'yi bu perspektif içine oturtan ihatalı bir konuşma yaptı. Konuşması yedi yıl süresince onun nasıl bir politika izleyeceğinin ve nelere öncelik vereceğinin bir işareti sayılmalıdır. Yurdu gezmeye ve halkı dinlemeye Van'dan, Hakkarî'den başlayan, Yüksekova'da eratla sıraya oturup tabldot yiyen bir Cumhurbaşkanının halkın devletiyle kaynaşmasında ne güçlü bir katalizör olduğunu yakın gelecekte herkes anlayacak. Türk halkı âlicenaptır. Büyüklerinin kucak açtığını görürse, o bütün gönlünü açar. Sinyaller ülkemizde tomurcukların patlamak üzere olduğunu haber veriyor. Senenin gelişi baharından belli olur... Bir müşahedemi daha söylemeden bitirmeyeceğim. Hani 22 Temmuz millet iradesinden sonra, projektör yemiş yaban hayvanı gibi, mabadını dönüp ışıktan kaçanlar vardı. Bir de Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için amansız muhalefet eden CHP... O CHP kadrosu, hangi mahallenin baskısıyla oldu bilmiyorum, topyekûn meclis salonundaydı. Gül'ü sus pus dinlediler. Ama öylesine sille yemiş halleri vardı ki, sayın Gül ne salona girerken, ne de çıkarken doğrulacak mecali bulamadılar. Koltuklarında yığılıp kaldılar... Öyle olur efendim. Cumhurun tuttuğunu kimse eğriltemez, onun yamulttuğunu da kimse doğrultamaz!