Sınırlar düşmanlıkları besleyen engeller mi yoksa? Tarih düşmanlıkların körüklediği savaşlarla dolu. Düşmanlıklar ise sınırların ardında gizlenip, semiriyor. İlânihaye düşmanlık ederek mutlu olmuş insan, cemiyet, millet var mı bilmiyorum. Taraflar kan kaybedip bitkin ve perişan düştüklerinde, kılıç kaldıramaz olduklarında savaşı sorguluyorlar. Her şeylerini kaybedince savaşsız da yapılabileceğinin farkına varıyorlar. Osmanlı sınır ve kuru toprak kavgasında değildi. Zalimlerin sultasından kurtulursa insanın hür olacağına inandığı için kılıç sallıyordu. Altı asır önce İspanya'dan sınır dışı edilen Yahudileri öyle bağrına basmıştı. Gönlünde nefret ve husumete sınırları yoktu... Avrupa âdeta bir sınırlar, düşmanlıklar kazanıydı. Dinler, mezhepler, ırklar, renkler, hırslar, otlaklar, üzerine asırlık savaşlar yapıyorlardı. Almanya ve Fransa düşmanlığı bunun keskin misali. Ta ki savaş yorgunu iki lidere; De Gaulle ve Adenauer'e kadar. Onlar düşmanlıkların kaynağını fark edip, önce kendi zihinlerindeki sınırları kaldırdılar. O zaman amansız düşmanlık sarsılmaz dostluğa dönüştü. Sonra gelenler aynı yolu izledi ve bugün 500 milyon nüfus meyvesini paylaşıyor. Türk-Yunan düşmanlığı da öyle idi. Ama artık ne biz, ne onlar eski kapışmalara dönmek istemiyoruz. İstiklal Savaşı yılları, Kardak kayalıkları ibretli kıssalar olarak tarihte kaldı. Düşmanlıkla bilenenlerin kaynaklarını silaha yatırarak refahtan mahrum kaldığını, sefaletten kurtulamadığını pahalı öğrendik. Sanatçılar ve bakanlar seviyesinde başlayan sıcak ilişkiler dostluğa dönüştü. Liderlerimiz, askerlerimiz zihinlerindeki sınırları kaldırınca, halk nezdinde düşmanlık kalmadı artık. Ege'nin iki yakasının kavuşması ırak değil. Toplumlar arası dostluklar önderlerin ürünüdür. Önderlik ise zihnini bağdalardan kurtarabilenlerin işi... Dünya İsrail, Filistin, İran meselesi ile huzursuz. Daha doğrusu bu ülke liderlerinin zihnî şablonlarından rahatsız. Yahudi'yi insan saymadığı için fırınlarda yakan Hitler ile, Lübnan'ı, Filistin'i yıkan Ehut Olmert, ya da İsrail'i haritadan silmek kinindeki Ahmedinecat arasında ne fark var? Bunlar ideoloji sapkınları değillerse nedir? Orta Doğu'da barış olamaz mı? Sorusunun cevabı psikolojik sınırlar aşılınca bulunur. Daha doğrusu zihni kin ve inatla formatlanmış liderlerden kurtulunca olur... Enver Sedat ve Menahem Begin 1978'de Camp David Anlaşmasını imzalayarak kalıcı çözüm için adım atmışlardı. 1978 Nobel Ödülünü de paylaşmışlardı. Sedat, Mısırlı fanatikleri tarafından 1981'de öldürüldü. Itzhak Rabin ve Yaser Arafat 1993'te İsrail Filistin kavgasını sona erdirecek anlaşmaya imza koydular ve 1994 Nobel Ödülünü birlikte aldılar. Itzhak Rabin Yahudi fanatikler tarafından 1995'te öldürüldü. Kanla, kinle geçinen fanatikler her yerde var. Onlar yaşamak için sınırsızlıkları vuruyorlar. İnsanlığı ideoloji, ırk, renk sığlıklarına hapsediyorlar. Beşeriyetin huzuru için "önce insan" zemininde buluşmak gerekiyor. Bunun için de zihni kelepçelenmemiş, sınır aşacak liderlere hasret artıyor...