Sınırları sorguluyorum

A -
A +

Bugünlerde sınırlardan konuşmak pek revaçta: "Sınırların ötesine geçtik. Sınırlarımızın içine çekildik. Az kaldık, daha gitmeliydik..." polemiği sürüyor. Yüz yıl evvel dünya nüfusu iki milyardı, elli kadar devlet vardı. Osmanlı ve Britanya imparatorlukları dağıldı. Sovyetler ve Yugoslavya yıkıldı. Ulus-devletler kuruldu. Şimdi dünyada yedi milyar insan var, iki yüz de devlet. Daha durulmuş değil. Fırsat bulunca iki evlek toprak üzerinde devlet(!) olmak isteyen nice ırklar, renkler, meşrepler var. Nice cihangirler geçip gitmiş. Bir Süleyman Aleyhisselâm, bir de büyük İskender yeryüzüne hükmetmiş. Yavuz Selim "bu dünya iki sultana dar" demiş... Siyasî küreselleşmenin geçmişi demek o kadar eski. Topyekûn küreselleşme varken, insanların sınırlara ve tel örgülere meftun olmasını neye yorumlamalı? Aynı cinsten, tek tipleştirilmiş kümecikler oluşturmasını... Yer kürede herkese toprak, su, atmosferde hava varken, Gökyüzü her yerde mavi iken. Beyin çeperlerinde açılma, idraklerde derinleşme, gönüllerde sevgi olmadıkça insanlar kuru toprak kavgasını hep yapmaya devam edecek anlaşılan. Halbuki diyorum; leyleklerin, turnaların, balıkların, fillerin, geyiklerin dünyasını daraltan sınırlar yok. Çiçekler, ağaçlar, böcekler hudut tanımıyorlar. Nerede iklim ve ortam varsa orada oluyorlar. Bir arada yaşamayı, yardımlaşmayı bizden iyi başarıyorlar... Peki onların hiç mi sınırları yok? Var elbet. Ama onlarınki günahkâr, cürümlü ellerce çizilmemiş sınırlar; Orada gırtlağı hırslarla sıkılmayan, farklıysa ötekileştirilmeyen, horlanmayan, "Mademki yaratılmışız, birbirimize muhtacız" hikmetini yansıtan; Gergedanın sırtında sahra kuşu, timsahın ağzında serçe, çınar gölgesinde böğürtlen, servilere dolanmış sarmaşık... İnsanlık birbirini boğazlayıp duracağına, bunlardan neden ibret almaz? Varlığım sınırlara takıldıkça, kimliğim kıskaca alındıkça, metafizik sınırsızlığa sığınıyorum. Fıtrata uymayan, tabularla, silâhlarla çevrili bir ortamda kendinizi korunuyor mu hissedersiniz? Yoksa bir tür Guantanamo koğuşunda mı? Gönlüm değil coğrafyayı zamanı da aşıp, öncekilerle yekpareleşiyor, Bunun serhaddını kim çizecek? Hangi ordular koruyacak? Sınırsızlığa hasret olsam da, yine mahkûmum, Şimdi de satır, sütün, kelime sınırındayım!....

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.