Sınırların ötesi neresi?

A -
A +

Başbakan Erdoğan, beş bakan, 510 iş adamı ve 90 gazeteci iki gündür Moskova'da. On milyar doları bulan ticaret hacmimizin ikiye katlanması, karşılıklı yatırımların artırılması için imzalar attılar. Kiminle? Eski "can düşmanımız, amansız muhalifimiz Moskoflar" ile. Dışişleri Bakanımız Gül evvelsi gün İsrail ve Filistin ziyaretlerinden döndü. Ne yaptı? Eski mahallemizin barışmaz, anlaşmaz, haylaz çocuklarına öğüt verip, başlarını okşadıktan sonra "Yaptığınız yeter. Hadi arkadaşça oynayın, birbirinizi kollayın, arkanızda olacağız" deyip döndü. İlk tepkiler Orta Doğu'da bir kavuşma ve kucaklaşmanın uzak olmadığını gösteriyor. Sayın Tüzmen yanına tüccarları alıp, dünya çevresini dokuz kere dolaşmış. "Bizde bunlar var, ya sizde?" demek için. Böyle olunca, 25 yıl önce on iki ayda yapabildiğimizi şimdi iki haftada yapar hâle gelmişiz... Milletlerarası ilişkilerin devletten devlete, resmî sıfatların karşılaşması, tembihli memurların buluşması gibi anlaşıldığı eski dış politika kavramı bitti. Bu kavramın yerini sivil toplum kuruluşlarının, millet veya toplumun farklı kesimlerinin ve bizzat fertlerin yüz yüze gelip, ortak tasarılar üzerinde buluştuğu yeni kavramla değiştirildiği bir dönemi yaşıyoruz. En azından bizde. Rahmetli Özal ile başlayan iş adamları ile takviye edilmiş dış temaslar, bugün daha geniş çerçevede sürdürülüyor. Dış ilişkiler günümüzde devlet, hükümet, sivil kuruluşlar ve halk yani sınıraşan tüm para, bilgi, ilgi, temas ve akımları akışları içine alıyor. Eskiden toplumlar yana dizilmiş sızdırmasız kasalardaki şişeler gibi ayrık, soğuk dururdu. Aynı cinsten ve mayadan olsa bile sınır kasaları varsa, insanlar yanı başındakine "öteki" olurdu. Şartlar artık soğuk savaş döneminin iticiliğini taşımıyor. Sınırlar şimdi coğrafyanın falan kesiminde bağımsız, farklı bir siyasî toplum bulunduğu anlamına bir sembol. Ama yaklaşılmaz, dokunulmaz, mayın döşeli geçilemez engeller silsilesi değil artık. Dünden bugüne... Bedenleri Ankara'nın yamaçlarını aşamayan, fikirleri sınırların ötesine taşamayan cüce siyasetçilerle çağı anlamak mümkün olamıyordu hapsolup kalmıştık. Dikkatimizi çekmiş olmalı; sınırlar önce kafalarda, beyinde, düşüncede kalkıyor. Sonra coğrafyada. "Düşmanla çevrili", "Kendisinden başka dostu olmayan" ülke kavramından, soyumuzun, bağımızın, örfümüzün, menfaatlerimizin uzantısı, acılı tatlılı geçmişimiz olan "komşu ve saygıdeğer toplumların bulunduğu diyarlar" kavramına geçiş kolay olmadı. Eski dış politikayı, kollarını kibirle kavuşturmuş duvar surat bekçilere, günümüz dış politikasını da kucağını geniş açmış mütebessim halkla ilişkilercilere benzetiyorum. Onun için dış politikamızda, komşu olsun veya olmasın tüm dünya ile ilişki kurup "öteki" iticiliğini terk etmenin tadını çıkarıyoruz, diyorum. Bu ufku açan bugünkü, emeği geçen dünkü siyasetçilerimize de teşekkür ediyorum. Sınırların ötesi de bizim artık, ötekiler de bizden!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.