Yılbaşlarında âdettir. İş dünyası ile alâkalı bilgiler verilirken, bir yıl içinde ne kadar şirket kuruldu, ne kadar şirket kapandı istatistikleri yayınlanır. Ama neden böyle oldu, niçin battılar? Diye sorulmaz. Keşke devlet çapında, şirketlerde, ailelerde ve kişisel olarak hepimiz dönem dönem hayat muhasebemizi yapsak ve "nerede hata yaptık" diye kendimize sorsak. Bunları açık yüreklilikle yazsak ve başkaları ile paylaşsak. İbret alacağımız ne dersler çıkar değil mi? Ama öyle olmuyor. İbret alınmadığı için, yanlışlar hep tekerrür ediyor. Geçtiğimiz yıl binlerce irili ufaklı şirket kuruldu. Bunları kuran müteşebbisler hep iyi bir gelecek hayal ederek yola çıktılar. Ama bir kısmı daha yıl içinde kapandı. Beşinci yılına varmadan %90'ı batacak veya kapanacak. İkinci nesle ulaşanı %3, üçüncü nesle ulaşanı ise binde üçü beşi geçmeyecek. Kehânet değil, istatistiklerden çıkan trend bu! Bizim temennimiz hepsinin çok uzun ömürlü olmaları. Kırk yıllık tecrübe tek cümlede Devlette ve ülkemizin en büyük holdinginde kırk yıl çalıştıktan sonra emekli olmuş maliyeci bir dostuma yukarıdaki soruyu sordum: Çoook gördün geçirdin. Şirketlerin serüvenlerini inceledin, engin tecrüben oldu. Kırk yıllık yönetim tecrübeni bana tek cümleyle özetleyebilir misin? Az durduktan sonra birkaç cümle söylemek istedi. Hayır dedim, tek cümle istiyorum. Sonra "Bu çok zor bir şey. Birkaç gün düşünmem lâzım" Dedi. Sürenin sonunda bunca tecrübeden süzdüğü şu cümleyi söyledi: "Şirketlerin yaptığı en büyük yanlış, başkalarının parasını kendi parası zannederek harcamaktır." Başkasının parası ne demek? Bilançonun pasifinde öz sermayeden gayri ne varsa o demek. Bankalardan, özel finans kuruluşlarından, şahıslardan, tedarikçilerden alınmış uzun, kısa vadeli tüm krediler, borçlar, avanslar, girdi bedelleri, vergiler, yükümlülükler... Bunların, kârlı işletilmek ve vâdesi dolunca geri ödenmek üzere verildiğini düşünmeyenler rastgele savurdular, işleri batırdılar. Misal mi istiyorsunuz? 52 milyar dolarla batan bankalar, ödeme zorluğuna düşüp iflâs eden şirketler ne yaptılar dersiniz? Birinci kıssa bu. İkinciyi merak ediyorsanız, çarşambayı bekleyiniz.