Sözler, sahiplerini takip eder

A -
A +

Anayasa Mahkemesinin 46. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle yapılan törende Başkan Haşim Kılıç'ı dinledik. Anayasal kuruluşlarımızın böylesi ortamlarda ortaya koydukları görüşler önemlidir. Ülkemizde "devlet" kendini bilvesile ifade eder. Millet de onları dinler, anlar, yorumlar... Bazı konuşmalar tarihî önem kazanır. Meselâ zamanın Yargıtay başkanı Sami Selçuk'un 1999/2000 adlî yıl açılışında yaptığı "konuşma" gibi. Yargısal eksikleri vurgulayan, içi boşaltılmış kavramlara muhteva koyan, çağdaş ve özgürlükçü demokrasiyi tarif eden bir hukuk şâheseri idi. Kitap olarak da basıldı. Günümüzde hâlâ referans olarak kullanılmaktadır. Bir konuşmayı değerli kılan; doğru şeyleri dile getirmesi kadar, konuşanın özüyle sözünün bir olmasıdır. Sayın Selçuk o günden bu yana istikametinden hiç sapmadı. Dersleriyle, kitaplarıyla, makaleleriyle aynı berraklık içinde fikir dünyamıza katkı yapmaya devam ediyor. Aynı döneme ait konuşmalar da hatırlıyoruz. Meselâ Ahmet Necdet Sezer'in Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak 37. ve 38. dönem açış konuşmalarını. Cumhurbaşkanı Demirel ve 28 Şubat ürünü hükümet erkânına dönüp; gözlerinin içine baka baka, ok gibi lâfları edişini. Gürül gürül demokrasi ve özgürlükten söz edişini... "İnsanın iç dünyasına, akıl ve sezgilerine dayanan düşüncesini açıklamadan başkaları tarafından bilinmesi olanaksızdır. Bu nedenle, düşünce özgürlüğü sınırlanamayan mutlak bir özgürlüktür. Başkalarına açıklanmayan düşünce bir özgürlük de sayılamaz" deyişini, Amerika ve Avrupa'dan örnekler verişini hatırlıyoruz. O sözler Şubat ayazının tomurcukken kavurduğu körpe dimağlara bir umut ışığı olmuştu. Hele bunları söyleyen bir de cumhurbaşkanı seçilmişse. Özgürlük âşıkları, "egemenlik milletindir" divaneleri nasıl sevinmezlerdi... Ama 900 küsur râkımlı tepenin havasından mıdır, rüzgârından mıdır bilmeyiz. O, Çankaya'da ayrı kişiliğe bürünmüştü, millet şaşakalmıştı. Mahkeme başkanı Sezer ile Cumhurbaşkanı Sezer arasında benzerlik bulamamıştı. Demokrasi söylemi gitmiş, devlet özlemi gelmişti. Özgürlük söylemi bitmiş, irtica evhamı gelmişti. Toplum hâlâ o paranoyadan sıyrılabilmiş değil... Sami Selçuk neden referans olmaya devam ediyor da, birkaç ay evvel Çankaya'dan inen Sezer'i kimse hatırlamıyor? Onu "üçüncü (tek) adam" sayanlardan gayri! Sözler sahipleriyle birlikte gidermiş, Yiğidin özüyle sözü bir olmak gerekmiş... Şimdi Kılıç: * "Bir azınlığın ya da çoğunluğun inançları nedeniyle siyasal katılımdan uzaklaştırıldığı yerde demokrasi ve lâiklikten söz edilemez" diyor, * "Düşünceyi ifade özgürlüğünün 'içinden düşün' mantığına indirgenerek hapsedilmesini, bir özgürlüğün ortadan kaldırılması ile eşdeğer" görüyor, * "Savaş dili değil, barış dili ile kendini ifade edenlerin insanlık onuru korunmalıdır" diyor... Bu sözlerin sadece Kılıç'ın değil, temsil ettiği kurumun paylaştığı değerler olup olmadığını, dosyalar açılınca göreceğiz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.