İstanbul ile ilgili iki haber gündeme damgasını vurdu. Biri İstanbul'un 2010 yılında Avrupa kültür başkenti olacağı. Diğeri Tuzla'da tesadüfen bulunan, kazıldıkça arkası gelen zehirli atıklar. Birbirine hiç uymayan iki olay. Biri varsa diğerinden bahsedilemeyecek derecede iki zıt hadise. İlki yükseltici, gurur verici, övünmemiz gereken. İkincisi alçaltıcı, boynumuzu büken, öldüren. Avrupa'nın kültür başşehri seçilecek müktesebata sahip İstanbul'da nasıl oluyor da, insan sağlığına bu derece zararlı, gıdım gıdım kitlesel ölüme yol açacak zehirli atıklar uluorta gömülebiliyor? Utanmadan, korkmadan, sıkılmadan... Hep böyledir ülkemiz. Uçlarda geziniriz; Devran olur zirveye tutunuruz, devran değişir dibe vururuz, Bir demokratik açılım yapıp, halkı devletin inşasında söz sahibi kılarız, Ardından bir darbe çekip, aynı halkın canına okuruz! Türkiye ufuklu projelere, uzun ömürlü tramplenlere alışık değil. Cumhuriyet tarihinin en önemli bir meselesi şu an TBMM'de görüşülüyor. Ülkemizi toplumsal iflastan kurtaracak, sosyal güvenlik reformu yapılıyor. 2030'lara, 2040'lara uzanan bir nefesle geleceğe kement atılıyor. Tam vaktinde birileri çıkıp ülkenin gündemine "irtica" sokmaya çalışıyor! ..... Böyledir bizim ülkemiz. Millet bir şey söyler, tamburası başka şey! Kültür başkenti İstanbul "Bu şehr-i Stanbûl ki, bî misli bahâdır, Her sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır" diyor Nedim... Bizim için yeni bir şey değil. Ama Avrupa'nın bunu ikrar etmesi ve 2010 yılında İstanbul'umuzu kültür başkenti ilân etmesi önemli. 'Avrupa Kültür Başkenti' uygulaması 1985'e uzanır. O vakitten beri tarih, kültür, sanat, şehircilik alanında Avrupa'nın kültürel müktesebatını en çok yansıtan ve iz bırakan beldelerine bu unvan veriliyor. Bir yıl süreyle o şehir çok konuşuluyor, turist akınına uğruyor. Kongreler yapılıyor, sanat etkinlikleri düzenleniyor. İlgi odağı haline gelen şehir turizm gelirlerinin dışında uluslararası özel bir itibar da kazanıyor. İstanbul'un bu noktaya taşınması kolay olmadı. Arkasında yılların sabırlı, şuurlu çabası yatıyor. Bunu başaran heyeti kutluyoruz. Şimdi önümüzde dört yıl var. Bu vesile ile İstanbul'u daha yaşanır kılmalı, tarih ve kültür mirası ile uyumlu yeni bir havaya büründürmeliyiz. En başta İstanbul'u tezatlardan arındırmalıyız: Cennetmekân Sultan Fatih övüncümüzle, simitçi büfesine "Fatih" adı yakışmıyor! Tarihî ağaçları korumaya almakla, asırlık çınarlara, gencecik fidanlara emlakçı levhaları çakmak yakışmıyor! Medeniyetleri buluşturan bir beldede, sokağa tüküren kabalık yakışmıyor! Kıtaları birleştiren köprülerimizde magandaların cirit atması yakışmıyor! Yol boyu çatısız, sıvasız, boyasız evler, salkım saçak çamaşırlar hiç yakışmıyor! Tıpkı; sağlıklı-temiz toplum derken, aşıtlara gömülen zehirli variller gibi. İstanbul'a yakışmıyor. ..... Ardını siz getirin. 2010'a bu tezatları bitirin!