Türkiye Avrupa vizyonunda

A -
A +

Biz Avrupa'yla aralık buluşmasını heyecanla beklerken, Avrupa halkı "Türkiye AB'ye girmeli" diyenlerle, "girmemeli" diyenler arasında ikiye bölünmüş durumda. Gün yaklaştıkça bizim doğuya mı, batıya mı ait olduğumuz, ne kadar Asyalı, kaç ölçek Avrupalı olduğumuz tartışılıyor. Bazıları Türkiye'nin batısını görüp Danimarka derken, muhalifler doğusuna bakıp Pakistan diyorlar. Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ partiler sandalye sayısını artırdı. Avrupa'da sağ partiler ve Hıristiyan demokratlar genelde yabancılara ve Müslümanlara karşı oluşlarıyla biliniyor. Özellikle Fransa, Avusturya, Alman ve Hollanda sağ partileri Türkiye ile müzakerelerin başlamasına taraftar değiller. Ama İtalyan ve İspanyol sağ partileri Türkiye'yi destekliyorlar. Avrupalı sol partiler ise, Kopenhag kriterleri yerine getirilmek kaydıyla, başka bir şart aramaksızın Türkiye'nin AB giriş müzakerelerine başlamasından yana tavır koyuyorlar. ABD Başkanı Bush geçen ay İstanbul'da gerçekleşen NATO Zirvesi sonunda, arkasına Ortaköy Camii'ni ve Boğaz köprüsünü alarak yaptığı tarihî konuşmasında Türkiye'nin AB üyeliğini hak ettiğini söylediğinde, Fransız Cumhurbaşkanı Chirac, "Bush işine baksın. AB hakkında konuşmak ona düşmez. Biz onların Meksika ile ilişkilerine karışıyor muyuz?" diye sitemkâr bir çıkış yapmıştı. Bazıları bunu Türkiye için olumsuzluk şeklinde yorumlasa da, gerçek öyle değil. Chirac'ın Türkiye pastasını Amerikalılar'a kaptırmak istemediği için böyle söylediği anlaşılıyor. Nitekim başka bir konuşmasında Ankara'nın Brüksel kapısını zorlamasını "arzu etmenin de ötesinde, geri dönülmez bir yürüyüş" olarak tanımladı. Ama Chirac kendi partisindeki muhaliflerden ve Fransız halkından Türkiye'yi destekleyen tutumu dolayısıyla ağır eleştiriler almaktadır. İşte Başbakan Erdoğan'ın üç gündür Paris'te sürdürmekte olduğu temaslar Fransız siyasetçilerini ve kamuoyunu aydınlatıp ikna etmeye, AB yolculuğunda destek aramaya yönelik. Bu yorumu yazdığımızda Erdoğan ve Chirac görüşmesi henüz başlamamıştı. Ama Chirac'ın önceki sözünden geri düşmeyen, daha güçlü bir destek ifadesi kullanacağını düşünüyoruz. Bir kısmı hâlâ susuyor... AB'nin diğer liderleri arasında Blair, Berlusconi ve Karamanlis açık destek veriyorlar. Düne kadar destek veren Schröder şartlı tarihten söz etmeye başladı. Avusturya Başkanı Schüssel ise Türkiye'nin tam üyeliğine dört noktadan soğuk bakıyor: Nüfusumuzun çokluğu, satın alma gücümüzün düşüklüğü, tarımda çalışanların fazlalığı ve nihayet ülkemizin jeo-stratejik konumu. Özellikle de Suriye, Irak ve İran ile sınırdaş olmamız. AB'nin genişleme sorumlusu ve Türkiye ilerleme raporunu tanzim edecek olan Verheugen ise "tam üyelik sürecinin bütün aday ülkeler için aynı standartta uygulanması gereken bir süreç" olduğunu vurguluyor. Bunlar fikrini önceden açıklayanlar. Bir kısmı hâlâ susuyor. Bu itibarla Başbakan Erdoğan'ın yaz ayları süresince başka başkentleri de ziyaret edip, en azından "Türkiye ile müzakerelere başlamanın kaçınılmazlığını" beyan etmelerini sağlaması gerekebilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.