Devletlerin etkili ve sorumlu oldukları sahalar artık kendi sınırları ile başlayıp bitmiyor. Ülke içine kapanarak, yapay resmî doğrular yayarak, hamaset ateşleyerek, egemenliği korumak artık mümkün değil. Çocukluğumuzdan beri Kıbrıs meselesini Türklerle Rumlar, biraz da Türklerle Yunanlılar arasında bir çekişme sanıyorduk. Meğer denklemde ne kadar taraf varmış ve oyunda ne kadar hesap yatıyormuş. Bir şey daha öğrendik; adada çarpışarak sağladığımız fiilî durumun bizi haklı çıkarmaya yetmediğini. "Türkler savaşlarda kazanır, masada kaybeder" derlerdi de hikmetini bilmezdik. Süngü dilinin kalıcı ve evrensel olmadığını, nihaî çözüm için diplomasi gerektiğini de iyi anladık. Barış için daha 1980'lere gelmeden hareket etmeliymişiz. Bir üçüncü şey daha öğrendik; olaylar on, yirmi, elli yıl sonra bambaşka yorumlarla ele alınıyor, farklı anlamlar kazanıyor. AB ve ötesi... 26 yıl önce kasketli Karaoğlan'ın hamasî nutuklarını dinleyip, uçurduğu ak güvercinlere bakarken, AB treninin istasyonumuzdan kalkıp gittiğini fark edemedik. Yunanistan tereddütsüz atladı, gelirini, ilişkilerini ve gücünü katladı. Uzak görüşlü olanlar attıkları her çentiği gelecekte, büyük amaçlarına imza diye kullanıyorlar. Biz fırtınayı çatı uçunca, zelzeleyi taban çökünce anlıyoruz! Millet olarak başımızı kaldırmaya, ufka bakmaya, seslerden ve renklerden anlam çıkarmaya ayarlı değiliz. Sanki ipimiz birilerinin elinde, hep çekiliyor, itiliyor, bastırılıyoruz. Kişiliğini başkalarına ihale etmiş zombiler gibiyiz! Artık yeter! Kendimiz olmak, hak ettiğimiz yerde bulunmak istiyoruz. Kıbrıs kapanından çıktık. 2004 büyük hedefimiz AB sürecini hızlandırmaktır. Yeni bahaneler üretmezler ise, AB'nin samimi olduğunu anlayacağız. Son zamanlarda bir Büyük Orta Doğu (BOD) lâfı atıldı. Gündeme bir girip bir çıkıyor. Zamanla daha iyi anlayacağız. BOD önemli bir tasarı olmakla beraber, büyük projenin kendisi değil, onun bir cüzü olduğunu düşünüyoruz. Büyük proje ABD'nin enerji ve güvenlik projesidir. Çünkü ABD'nin refahı ve güvenliği için enerji en önemli faktördür. Küreselleşmenin hız kazanmasını, zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurumun derinleşmesini, çevrenin bozulmasını ve korunma ihtiyacının artmasını hep enerji kaynaklarına olan iştiyak ile birlikte düşünmelidir. Petrole bağımlılık ABD'nin yumuşak karnıdır. Petrol ihtiyacının yarısını ithalatla karşılıyorlar. 1973'te Arap ülkelerinin başlattığı petrol ambargosundan bu yana gelen yedi ABD başkanının hepsi de Basra havzası petrolünü denetimlerine almaya çalıştılar. Uzmanlara göre ABD bu işi tam başaramamıştır. 2010'dan önce başarabilmek için çok cepheli ve cür'etli politikalara başvuracağı görüşünde birleşmektedirler. BOD projesini bu çerçevede anlamak sanırız doğru olacaktır. Türkiye istemese de, konumu gereği bu senaryoda yer alacaktır. Şu hâlde kuşlara bakarken BOD'yi de kaçırmayalım. Büyük bakalım, önce davranalım, doğru zamanda, doğru yerde olalım.