YAP, DAP, RAP...

A -
A +

Pazartesi yazımızda Yargıtay Başkanlar Kurulunun "kel alâka" dedirten bildirisini ele alarak, "bağımsız yargı" ve "yargıya saygı" söylemlerinde bulunanların önce kendilerinin gerçekten bîtaraf ve kurumsal olarak da saygıdeğer olmaları gerektiğini ifade etmiştik. Meğer sâde "Yargıtay" değilmiş. Sevgili "Danıştay"ımız ve "ÜAK-Üniversiteler Arası Kurul" rektörlerimiz de varmış. Hemen ertesi gün yayınladıkları bildirilerle onlar da "kel alâka" sürecine katıldılar. Anayasayı ihlâl eden, halk iradesine, demokrasiye, hukuk devletine meydan okuyan Y-muhtırasına "biz de aynısını düşünüyoruz" dediler. İyi ki tavırlarını belli ettiler. Kim olduklarını, nerede durduklarını az kalsın bilemeyecektik! Danıştay, Yargıtay, ÜAK... Ortak özellikleri nedir bunların? İki temel karakterlerinden söz edelim yeter: Birincisi atanmış olmak. Hiçbirisi halkın iradesine, tercihine göre orada değiller. Ne doğrudan, ne meclis eliyle en ufak bir halk tercihini yansıtmazlar. Halbuki demokratik ülkelerde yargı mensuplarının çoğu veya bir bölümü seçilmiş/demokratik kurumlar tarafından mesela Meclisçe atanır. İkincisi kendi "seçkinci" kuralları ile, kıdem ve sicil alırlar. Bir zamanlar hızlı solcu bir bakan "öyle bir yargı kadrosu bırakıyorum ki elli sene yeter" demişti. Onlar şimdi farklı görüş ve fikirde olan üyelerine sicil vermeyerek, yükseltmeyerek tepede tek tip düşünen, birbirinin kopyası bir "üst klik" oluşturdular. Bürokraside "Peter ilkesi" diye bilinen "kaymak tabaka" alttan bir yeteneğin üste çıkmasına izin vermiyor. Baksanıza fikir tartışmalarının öncüsü, düşünce açılımlarının kaynağı olması gereken hukuk kurumlarımızın tüm başkan ve üyeleri "tek tip" düşünüyorlar. Ne hikmetse resmî ideolojiden başka savundukları yok. Onun için ne çağı, ne çoğulculuğu anlıyorlar. Ne de evrensel insan haklarını takıyorlar. Yüz yıl önce dünyada moda olan "diktatör ve totaliter" atgözlüklerinden başkasını kullanmıyorlar. Dil bilip dünyayı araştıran, başını kaldırıp özgür ufuklara bakabileni pek az. Sözüm ona siyaset yapmaması gereken kurumlar bunlar. Gırtlaklarına kadar siyasete gömülmüşler ve kuruluş, var oluş amaçlarının dışında faaliyet gösteriyorlar. Ama milletin kesesinden tıkır tıkır maaşlarını alıyorlar. Siyaset yapsınlar. Ama öyle, bey çeşmesinden su içerek değil... Onlara, içinde cüce bedenlerini gizledikleri cüppelerini bırakıp, millet aynasında nasıl göründüklerini anlamalarını tavsiye ederiz. Rekabet içinde kaç okka çektiklerini bir görmelerini. Parti kursunlar; YAP (Yargıtay Partisi), DAP (Danıştay Partisi), RAP (Rektörler Partisi) diye milletin huzuruna çıksınlar. Söyleyeceklerini memleket sathında, milletin önünde söylesinler. Seçim kazansınlar, analarının ak sütü gibi helâl olsun. İstediklerini yapsınlar. Ama yaptıklarının, sebep olduklarının sonucundan hiç sorumlu olmadan yaşamak hakla, hukukla bağdaşmıyor. Millet susuyorsa "yargı darbesi"ni kabul edeceğinden değil, demokrasiye bağlılığından. Çözümün demokrasi içinde olacağına inandığından. Yanlış hesap yapmasınlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.