Yavaşlatılmış tren veya iki taraflı hesap

A -
A +

İki aydır devam mı tamam mı? Diye uç noktalarda tartışa geldiğimiz Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz artık bir sükunet dönemine yerini bırakıyor. AB liderleri, dışişleri bakanlarının kararını onayladı. Müzakerelerde sekiz başlık açılmayacak, açılanlar da Türkiye Ankara protokolünü Kıbrıs Rum kesimine uygulayıncaya kadar kapanmayacak. Türkiye'nin Ankara protokolünü uygulaması KKTC'ye uygulanan ambargonun kaldırılmasına bağlı. Ambargo'nun kaldırılması ise kısmen AB'nin tutumuna, kısmen de Birleşmiş Milletler nezdinde yeniden başlatılacak Kıbrıs görüşmelerinin başarıyla sonuçlanmasına... Yani olmaz değil. Ama sabır, sebat, diplomasi gerektiren uzunca, inişli çıkışlı bir süreç. Yavaşlatılmış süreç iki tarafın da lehine işleyen bir manivela olabilir. Durum danışıklı dövüş olmasa bile hem AB'nin, hem de Türkiye'nin hesaplarına uygun düşüyor. Nasıl mı? Avrupa'nın zamana ihtiyacı var Demirperdenin yıkılmasından sonra Sovyet hegemonyasından kurtulan Doğu Avrupa ülkelerini sahipsiz, şaşkın bırakmamak ve geri dönüş yollarını kapatmak için, o zaman 15'ler olarak bilinen Avrupa'sı cesur bir kararla 10 yeni ülkeyi aralarına almaya karar verdi. Bu birleşme 2004 mayıs ayında gerçekleşti. Birkaç aylık cicim ayından sonra imtizaç zorlukları baş gösterdi. Polonyalı tamircilerin Avrupa piyasasını ele geçireceğinden korkulmaya başlandı. Avrupa o zamandan beri mide spazmı geçiriyor ve yeni gelecek üyelere pek sıcak bakamıyor. Yılbaşında Romanya ve Bulgaristan'ın katılımıyla 27'ler olacaklar. Daha şimdiden onların dolaşım hakkını sınırlamayı konuşuyorlar. Sütten ağzı yanan Avrupa, yeni genişlemeleri nasıl hazmedebileceğini (hazmetme kapasitesi) tartışacak. Ucu bize de dokunuyor... İki yıl önce Fransa ve Hollanda referandumlarla AB anayasasını reddedince, Avrupa ters vuruştan gol yemiş takıma döndü. Hâlâ şaşkınlığı üzerlerinden atabilmiş değiller. Daha geçenlerde Finlandiya'nın kabul etmesiyle anayasaya evet diyenlerin sayısı 18'e yükselse de, zihinleri berraklaşmadı. Mevcut taslağı kısmen değiştirerek mi, yoksa yeniden bir anayasa yaparak mı devam edeceklerini bilemiyorlar. Fransa'nın 2007'de yeni cumhurbaşkanı seçecek olması, belirsizliğin ana sebeplerinden biri. Bir üçüncü sebep, 15'ler Avrupasına göre tasarlanmış AB organlarının, 27 üyeli büyük Avrupa'nın ihtiyaçlarını karşılayamaması. Avrupa'nın âcilen kendini yenilemesi gerekiyor... Yılbaşında dönem başkanlığını devralacak olan Şansölye Merkel'in önünde bu meseleler var. Bunlara yeteri kadar zaman ayırabilmek için, Türkiye trenini biraz yavaşlatmak işlerine geliyor. Türkiye'nin de bir yıllık nefes almaya... Başbakanımız ne kadar "Cumhurbaşkanı seçimini nisan ayından önce tartışmayacağız" dese de medyanın ve halkın gündemine girmiş durumda. Şurada Kurban Bayramı, yılbaşı derken bir ay sonra işimiz gücümüz cumhurbaşkanı seçimini konuşmak olacak. Mayıs ayından sonra zihinler genel seçimlere odaklanacak. Partiler seçim sathı mailinde içe dönük mücadele yapacaklar. Bürokrasi beklemeye geçecek, işi yavaştan alacak. Kasım 2007 seçimlerini kamuoyu yoklamalarının doğruladığı şekilde, yine AK Parti kazanacak olsa da, Türk siyaseti içe dönük sebeplerle 2007'de "yavaşlatılmış tren"den pek rahatsız olmayacak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.