Bugün dünyanın çehresi değişiyor!.. ABD’de 60’ıncı başkanlık seçimleri yapılıyor. Amerika’nın nüfusu 330 milyon, kayıtlı seçmen sayısı 245 milyon. Ancak bunun 160 milyonu oy kullanıyor. Finans piyasaları Trump’ın “özgürlük günü” olarak nitelediği 5 Kasım zaferini endişeyle bekliyor. Zira Trump'ın kazanması Çin ve Avrupa Birliği ülkeleri için ekonomik açıdan "en kötü senaryo"nun hayata geçmesi demek… Trump Çin malları için önerdiği yüzde 60'lık gümrük vergisinin yanı sıra diğer ülkelerden yapılan ithalata uygulanacak yüzde 20’lik gümrük vergisi ABD'de fiyatları yükseltecek. AB, geçen yıl ABD'ye 502 milyar avroluk ihracat yaparken ABD'den 346 milyar avroluk ithalat yaptı. AB, ABD ile mal ticaretinde 156 milyar avro fazla verdi. Bu durum Trump'ı çok rahatsız ediyor. AB'de ciddi bir ekonomik durgunluk var, bölgenin en büyük sıkıntısı ihracat zayıflığı. Trump'ın gelmesi doğrudan AB'nin ABD'ye yaptığı ihracatı azaltabilir. ABD, Çin'e ürünlerine %60 vergi uygularsa Çin ekonomisi büyüme sıkıntısı yaşayacak. Avrupa Çin’e daha az ürün satacak, Euro bölgesi ağır darbe yiyecek. Çin'den ve Avrupa'dan Türkiye'ye doğrudan yatırım yağacak.
Amerika’da ithal ürünlere getirilecek yüksek vergiler, fiyatları dolayısıyla enflasyonu yükseltecek. Bu durumda FED faiz oranlarını arttırmak zorunda kalacak. Borsalar sert düşüş trendine girecek. Altında büyük değer kaybı yaşanacak. Dünyanın çehresi değişecek, ticaret kilitlenecek. Euro Bölgesindeki ekonomik daralma karşısında Avrupa Merkez Bankası çaresiz faiz indirimlerini hızlandıracak, sonuçta avro mum gibi eriyecek. Çin’den ve Avrupa’dan Türkiye’ye özellikle otomotiv sektöründe doğrudan dev yatırım yağacak. Trump ayrıca, ABD Merkez Bankasının bağımsızlığını kısıtlamak istiyor. FED’in politik hâle getirilmesi, küresel ticaret kurallarının tahrip edilmesi ve milyonlarca belgesiz göçmenin sınır dışı edilmesi dolardan hızlı bir geçişi tetikleyebilir. Doların dünya rezerv para birimi olarak rakibi yok, ancak, Rusya’nın ev sahipliği yaptığı BRICS zirvesi alternatif bir para birimini gündeme getirmişti.
Trump'ın kazandığı senaryoda Rusya-Ukrayna Savaşı büyük bir ihtimalle barışla sonlanacak. Her iki aday da İsrail’in kendini savunma hakkını destekliyor. Kamala Harris diploması ile çatışmayı sonlandırmak istediğini vurguluyor. Sivil ölümlerin önüne geçilmesini destekliyor. Donald Trump ise İsrail’i her şartta destekleyeceğini beyan ediyor. Ancak Netanyahu'ya seçimleri kazanması hâlinde ABD başkanlık koltuğuna oturana kadar Gazze'deki "savaşı bitirmesini" söyledi. Harris Trump’ın vadettiği yıkımların aksine, mevcut düzenin devamını temsil ediyor. Geleneksel platformu heyecan verici görünmese de, Harris’in üreme haklarını yasallaştırma ve yenilenebilir enerjiye geçiş gibi önemli avantajları var... Harris programının ABD federal borcunu Trump’ın programının yalnızca yarısı kadar artıracağı tahmin ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump ile 2016-2020 yılları arasında telefon diplomasisi yürüterek ilişkileri canlı tutmuşlardı. Trump çok defa Erdoğan’a takdirlerini iletmişti. Tipik ABD başkanlarının aksine Donald Trump, meclisin tavrını umursamadan, dış ilişkilerde ‘merkezci’ ve pragmatik bir yol izliyor. Nitekim hem Ukrayna-Rusya savaşını hem de İsrail’in Gazze’deki katliamlarını başkan seçilmesi hâlinde ‘bir telefonla’ bitirebileceğini iddia ediyor...
Sonuç: Biden’ın düşmanlığının yanında Trump’ın başkanlığı Türkiye için 'ehvenişer’dir. Yani (kötünün iyisi!)