Bantlanan gerçek: CHP’nin şeffaflık maskesi düştü!

A -
A +

Türkiye siyasetinde zaman zaman öyle anlar yaşanır ki, aylarca süren tartışmaların, yıllarca anlatılan hikâyelerin hakikati birkaç saniyede ortaya dökülüverir. İşte geçtiğimiz günlerde yaşanan o görüntüler de tam olarak böyle bir ana şahitlik ettirdi bize: Bir koruma görevlisinin, alelacele bir kamerayı bantlamaya çalıştığı o sahne, aslında CHP’nin yıllardır ısrarla inşa ettiği “şeffaf yönetim” iddiasının, ilk gerçek sınavda nasıl yerle bir olduğunu gözler önüne serdi.

 

Kabul edelim: Kameraya uzanan o bant, sadece bir güvenlik refleksi değildi. O bant, bir zihniyetin, bir korkunun, bir paniğin tezahürüydü. Çünkü meşru olandan korkulmaz. Şeffaf olanın gizlenmeye ihtiyacı yoktur. Bu yüzden, koruma personelinin refleks hâlinde kamerayı bantlaması, CHP’nin yönetim anlayışında şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi kavramların sadece söylem düzeyinde kaldığını; uygulamada ise yerini gizleme ve kontrol etme içgüdüsüne bıraktığını açıkça göstermiştir.

 

Burada dikkat çekilmesi gereken başka bir nokta daha var: Bu tutum, münferit bir davranış değil, bir kültürün, bir siyaset tarzının sonucudur. Bir korumanın kendi başına böyle bir müdahaleye kalkışması mümkün değildir. O refleks, o alışkanlık, ancak sistemin tamamına sinmiş bir zihniyetin ürünü olabilir. Yani mesele sadece bir kameranın önünü kapatmak değil; halktan gerçeği gizleme alışkanlığının, kriz anında içgüdüsel bir hareketle ortaya çıkmasıdır.

 

Şimdi şu soruyu kamuoyunun vicdanına bırakıyorum:

 

Eğer aynı görüntüler bir AK Partili belediye başkanına ait olsaydı, Türkiye’deki belli başlı medya organları bu görüntüleri kaç gün kaç gece ekranlardan indirirdi?

 

Bu sorunun cevabı aslında her şeyi anlatıyor. Görüyoruz ki, bazı medya kuruluşları, siyasi aidiyetlerine göre habere değer biçiyor, gerçekleri süzüyor, kimi zaman yok sayıyor. Bu da halkın doğru bilgi alma hakkını doğrudan ihlal eden bir çifte standardı karşımıza çıkarıyor.

 

CHP uzun yıllardır “şeffaflık”, “katılımcı yönetim”, “hesap verebilirlik” gibi kavramlarla toplumun geniş kesimlerine umut pompalamaya çalıştı. Ancak işin gerçeği, ilk ciddi sınavda açığa çıktı: Şeffaflık bir vitrin süsüydü. Derinlerde ise, kriz anında hakikati örtme refleksiyle hareket eden, hatayı bastırmaya çalışan bir yapı mevcuttu.

 

Buradan daha derin bir noktaya geçelim:

 

Bu olay, yalnızca CHP’nin şeffaflık iddiasını yerle bir etmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye’deki siyasal iletişimde güven duygusuna ağır bir darbe vurdu. Çünkü halk, sadece bir siyasi figüre değil, sisteme de güvenmek ister. Eğer yöneticiler, hata yaptıklarında şeffaf olmak yerine gizlemeyi tercih ederse, sadece kendi kredilerini değil, genel siyasi kültüre olan güveni de aşındırırlar.

 

Kamerayı bantlayan el, sadece bir objektifi değil; toplumun gerçekleri öğrenme hakkını, demokrasinin özü olan hesap verebilirlik ilkesini de bantlamaya kalkıştı.

 

Ama unutulmasın ki, hakikat bantla kapanamaz!

 

Tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de gerçekler er ya da geç ortaya çıkar; kimi zaman bir kamera kaydında, kimi zaman bir halkın vicdanında yankı bulur.

 

Sonuç olarak; CHP’nin yaşadığı bu olay, sadece bir anlık bir skandal değil, büyük bir zihniyet sorununun dışavurumudur. Bugün bantlanan kamera, yarın hesap soran milletin hafızasında, “kim şeffaf, kim değil” sorusunun en net cevabı olarak kalacaktır.

 

Şeffaflık iddiasıyla gelenlerin, kriz anında nasıl karanlığa sığındığını görmek isteyenler için başka bir kanıta gerek yoktur.

 

Gerçek, bantla gizlenemez. Millet, her şeyin farkında.

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.