10'a benden "sıfır!.."

A -
A +

10 yabancı (6 artı 2 artı 2) kararı" tam bir eyyam kararıdır!.. "Küs" Aziz Yıldırım'a uzatılan bir zeytin dalıdır, ama Türk Futbolu'nun ve Türk Futbolcusu'nun başına inen bir "kalın" odundur!.. "Hiçbir işe yaramayan yabancıları, onca milyon dolarlar vererek getiren", faydalanamayan, sonra da satamadığı için "zorunlu olarak depolayan" ve "yabancı kontenjanları dolu ya da doluya yakın olduğu için, işe yaramayan ve depoya gidecek olan yeni futbolcular getirmeleri için" hovarda kulüp başkanları ve yöneticilerine verilmiş bir "Devam edin" tavizidir!.. 6'nın ikisini, 8'in üçünü "uyum göstererek zar zor takımda oynayabilecek kapasitede futbolcuyla doldurabilenlere verilen" 10 oyunculuk kontenjan, "işe yaramayacak, oynatılamayacak, ücretleri ödenemeyecek, kapı önüne konulmak istenecek ama konulamayacak" yığınla yeni futbolcuya kapı açacak ve "FIFA'daki raflar dolusu anlaşmazlık dosyalarımızı arttırmaktan" başka hiçbir işe yaramayacaktır!.. Borç batağı içindeki kulüplerin "alt yapıya yatırım yapmak yerine", onca parayı "sahada takımın yarısından fazlasını yabancı yapacak", bitmedi, "iki yabancı futbolcuyu kulübede oturtacak"; dahası "iki de tribünde yan gelip yattıracak" lüksü var mıdır?.. Futbol Federasyonu açıklasın bakalım, biten mevsimin içinde ve sonunda "kaç futbolcu paralarını alamadıkları için" Federasyona baş vurdular, kaçı serbest kaldı, kaçı kalmak üzere?.. Futbol Federasyonu bakımından "bu karar" sadece ve sadece "bir" şeye yarayacak; "Hodri meydan Aziz Yıldırım, işte 'Yabancı kontenjanı arttırılsın da, arttırılsın, Avrupa'da başarı için bu şart' diyordun, al sana kontenjan, hadi Şampiyonlar Ligi'nde final oyna, kupayı al bakalım" demeye!.. İnsan hiç olmazsa "bu artı ikiye bazı sınırlar koyar"; mesela Bank Asya 1.Ligi'ndeki gibi, yaş sınırı (23 ve altı), mesela "milli takımlarında beş maç oynamış olma" gibi; o da yok; gelsin Avrupa'da iş yapmaları zorlaşmış, "yaşlı", çoğu "sakatlık riski" taşıyan 30 yaş üstü futbolcular, kazansın "açık göz" futbolcu simsarları, düğün bayram etsin "onlarla iyi anlaşan" bazı yöneticiler ve hocalar!.. Formula 1'de bir Romalı!.. Pistte olaylar oldukça, otomobiller çarpıştıkça "anlatan" çığlıklar atıyor; "Oooo müthiş, müthiş, bu etap unutulmayacak, bu etap şöyle olacak, bu etap böyle olacak!.." Bir yarış boyu anladık ki, bir - iki pilot hastaneye kaldırılsa, "bizimki" neredeyse "zevkten" çıldıracak!... Neyse, "yarış kimse hastanelik olmadan" bitti de, rahatladık, ama "anlatan" rahatlamamış olacak ki, "Yazık oldu, yağmur yağmadı" anlamına, demez mi ki; "Bir de yağmur yağsa idi, işler daha da karışacaktı!.." Siz, "Formula 1'in İstanbul etabını anlatan" kardeşimizin "spor anlayışına bakın"; bana, Arena'da "gladyatörleri seyrederken" baş parmaklarını "aşağıya doğru çevirmekten büyük keyif alan" Romalıları hatırlattı!.. O bir markadır!.. "Beşiktaş'ı şampiyon yaptığın sezonun sonunda gitseydin"; itibarının zirvesinde bırakacaktın ve de sağlığın da "böylesine bozulmayacaktı!.." Olan oldu; şimdi önemli olan sağlığın; bırak artık bu "saha kenarı işini"; sana yakışacak olanı yap; "masa başına geç"; mesela, bir yığın "çakma" futbol yorumcusu var, onlara "bu işin nasıl yapılması gerektiğini" gösterebilirsin!.. Mustafa Denizli "bir markadır", bundan sonrası için "lâyık olduğu işi" yapacağına eminim; sevgili hocama "geçmiş olsun" diyorum!.. Yüz kızartıcı tabloya ödül!.. İçlerinde "Avrupa'nın, hatta dünyanın en ünlü teknik adamlarının da bulunduğu" bir liste!.. Aralarında "yerlisi, yabancısı çok ünlü futbolcuların" da bulunduğu bir başka liste!.. "Büyük paralarla alınıp, getirilen, getirilirken omuzlarda taşınan" ama daha "bir sezon tamamlanmadan" tabirimi mazur görün "kuyruklarına teneke bağlanarak" gönderilmek istenen ve de "büyük tazminatlar ödenerek ancak gönderilen" teknik adamların adlarının bulunduğu bir "başka" liste!.. Ve de "FIFA'da, anlaşmazlıkları çözen uluslararası kurullardaki Türk kulüpleri aleyhine futbolcuların, teknik adamların yaptıkları şikâyetlerin alt alta yazıldığı" bir "başka" liste daha!.. Elin oğlu "aptal" mı; "böyle bir kara tabloya imza atmış olan" bir ülkenin takımlarına "atını bir değil, on bir sağlam kazığa bağlamadan" gelir mi?.. Durum çok açık; hem "bu tablonun bedeli olan büyük para farkı" için "Evet" demek, bir Avrupa kulübüne "2 liraya gidecek" bir futbolcuyu, bir hocayı getirmek için "5 lira" vermek durumunda kalacaksınız, hem de teknik adam veya futbolcu ile menajeri adına "kapı gibi sağlam şartlar içeren" bir sözleşmeye imza atacaksınız; başka çare yok!.. "İş bilmezlikleri" yüzünden "Türk futbolunu ve kulüplerini böylesine bir çıkmazın, bir batağın içine gömen" yöneticilere, şimdi "10 yabancı kontenjanı veriyorsunuz"; bu Türk Futbolu'na nasıl bir ihanettir, nasıl bir ağır darbedir, ey benim anlı ve de şanlı federasyonum?!.. "Birlikte yaşaya yaşaya" çok iyi tanıdığımızı zannettiğimiz ve "ünlü top modellerimiz kadar" her şeyini bildiğimizi sandığımız Daum'un bile, "bile bile lâdes" denip, yeniden "getirilirken" kulüp başkanlarımız içinde "en iş bileni, en kurnazı" olarak bilinen Aziz Yıldırım'a imzalattığı sözleşme, "ne hâlde olduğumuzu ortaya koyan" son örnek değil mi; adam "kıs kıs gülerken", koca Fenerbahçe yönetimi, başkanları dahil kıvranıp duruyor; ne dersiniz sevgili başkanım Mahmut Özgener?.. Ya da mesela, "göz bebeği gibi" sevdiğiniz "kendi kulübünüz" Altay'ın içinde bulunduğu "yürekler acısı" durum?.. Bence "10 kontenjan az"; 20 vermeliydiniz; yakışırdı!.. Bir cesur adam!.. Ne demektir bu sözler?.. "Bugüne kadar Seyrantepe ile ilgili tek lâf etmedik. Ama Galatasaray haddini aşıyor. Böyle devam ederlerse, çok ağır şeyler söylerim, altından kalkamazlar!.." Çok günler geçti, Galatasaray'dan bu hakarete karşı "tık" yok!.. "Eğer parayla satın alma değeri olsaydı, ben de pazar günkü maçı (Trabzon) satın alırdım.. Bu işleri iyi bilirdim. Centilmenlik dışı davransaydım, yapardım yani." "Maçı satın alabilirdim" diyor, açıkça, Trabzonspor'da "tık" yok!.. Bu suskunluk, herhalde, "Kulüpler Birliği Başkanı olduğu için" saygı (!) ifadesi!.. Amma velâkin, "Güçlü olmanın karşılığı sevilmemektir" diyerek, Fenerbahçe'yi, Fenerbahçe yapan, "zamanlarında ülkenin en büyük ve en sevilen kulübü yapan" onca başkana ve kendisinden önceki Fenerbahçe'ye saygısızlığını anlamam mümkün değil; hadi "Aziz Yıldırım'a biat etmiş" Fenerbahçeli yazar - çizer ve yorumcu grubunu bir yana bırakıyorum, bir tane Fenerbahçeli de çıkıp, "Sen ne diyorsun arkadaş, bunca başkana, Fenerbahçe'yi Fenerbahçe yapan bunca yönetime ve de asıl Fenerbahçe'ye böylesine bir saygısızlık ne demek" demedi, diyemedi!.. Bir kişi çıktı; "Güçlü olup da sevilmeyenler Hitler'dir, Salazar'dır, Franco'dur... Mesela en çok seveni olan en büyük güç ise Atatürk'tür" dedi; ama o da bir Galatasaraylıydı; Ümit Aktan!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.