Spor basınında çıkan "bazı" yazıların "bazı" paragraflarını kopyalar, bilgisayarımda saklarım; "Gün gelir lâzım olur" diye!.. İşte sevgili Kemal Belgin'in, Almanya'daki Galatasaray-Fenerbahçe "Dostluk Kupası" maçının hakemi için yazdığı paragraf da "öyle" sakladıklarımdan: "Türkiye Süper Lig'inde beş adet böyle hakem olsa, ne yönetici papağanlık yapabilir, ne de spor medyasının balonları uçabilirler. Tabii ki, kötü niyetli, tribünlere oynayan, başkanın veya yöneticinin has evlatları da sezon boyunca cezalı duruma düşmekten forma giyecek maç bulamazlar. Yangıncı taraftar kısmı da maça, bırakın cebine bozuk para, çakmak, maytap koymayı, cepsiz giysilerle gelmekten başka çıkış yolu olmadığını görür." Geçen hafta sonunda sevgili Şansal Büyüka'nın "yeni programında" ünlü ve de emekli Alman hakem Markus Merk'in "yorumlarını dinledikten sonra", onun için yazmayı tasarladığım yazıya, sevgili Belgin'in "yukarıya aldığım paragrafı" ile girmenin şart olduğunu düşündüm!.. TV başına "Alman hakemler ile Türk hakemler arasında saha uygulamalarında böylesine bir fark var ise, acaba hakem yorumları yapan emekli ve ünlü hakemlerimiz ile Alman hakem yorumcusu Markus Merk arasında fark ne kadar ola ki" merakı ile oturdum ve gördüm ki, "işte o kadar fark var!.." Sevgili Şansal Büyüka'yı kutluyorum; böylesine kaliteli ve böylesine "herkese ders verecek" ve herkesi, ama herkesi "At atabildiğin kadar" pervasızlığından, "FIFA Talimatlarına ve UEFA hakem standartlarına indirip, doğruları ve gerçekleri söylemeye mecbur edecek" bir yorumcuyu TV ekranlarına getirdiği ve yanı başına oturttuğu için!.. Elbette başta Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar hocalarımız olmak üzere, Merkez Hakem Komitesi Başkanlığı da yapmış olanlar dahil bütün hakem yorumcularımız artık "TV ekranlarında ve gazete sayfalarında" çok daha dikkatli ve "ince eleyip sık dokuyarak" konuşacak ve yazacaklar!.. Onlar dahil, herkes iyi bilmeli ki, "hakem yorumcularımız için" artık hiçbir şey "eskisi gibi" olmayacak!.. Çok açık bir şekilde gördük ki, Markus Merk'te "popülist yaklaşım yok", kimseye yaranmaya ya da kimsenin ipini çekmeye çalışmıyor, bilgisini ve konusuna hakimiyetini her sözü ile ortaya koyuyor, "kalite çıtasını yüksek tutuyor" ve hepsinden önemlisi "güven veriyor, inandırıyor!.." Zaten, Şansal Büyüka-Mustafa Denizli-Markus Merk üçlüsünün programı, "ilk olarak bir araya gelmelerine rağmen" seviyesi, kalitesi, değişik görüntü ve konuları ile keyif verici idi; "Gerçek futbol ve spor severler beni seyredin" mesajını veriyordu; sporun ana ilkesi "fair play'den taviz vermeyen" bir yorum gösterisiydi, program; tekrar kutluyorum!.. Elbette TV'lerimizde "kaliteli programlar" ve "bu programlara imza atan" değerli meslektaşlarımız var, onları kırmak ve incitmek istemem, onların çoğunun programını da zaman zaman ilgi ile izlediğimi hemen yazayım. Ama, sevgili Şansal'ın "yeni" programı çok başka idi ve yıllardan beri "marka değeri yüksek ve kalite belgesi verilmeye lâyık" birkaç spor-futbol programının da önüne geçmeyi başaracak kadar "yenilikçiydi!.." Reytingi ne oldu, bilmem, üstelik beni hiç ilgilendirmiyor; sevgili Şansal'ın programı, "futbol programlarında seviye yükselmesini sağlayacak bir sıçramanın öncüsü olursa", birkaç yıl içinde, "kahvehane ağzı ile yapılan" sözüm ona programların tümünün çöp sepetine gittiğini göreceğimizi söylemek için kahin olmaya gerek yok!.. Futbolseverler, elbette "iyiyi ve güzeli görünce", belki de sadece "azgın fanatikleri" memnun eden ve dahası "daha da azdıran" programları reddetmeye başlayacaklardır; hiç kimsenin şüphesi olmasın!.. Ve de "futbol programlarında yer ve rol alan" herkes, bundan sonra atacağı adımları iyi hesaplasın; "alışılmışı ve eskimişi tekrarlamaya devam ederlerse", bilmeliler ki, onlar için yarın geç olabilir; olacaktır da!..