Büyü bozuldu!..

A -
A +

Zamanında ve zemininde bırakmazsan", gün gelir çok pişman olursun, ama iş de işten geçmiş olur; siyasette de böyledir, ticarette de, sanatta da, sporda da!.. Sporumuzda "bu acı gerçeğin son örneği" Aziz Yıldırım'dır!.. Bakıyorum TV ekranlarına, okuyorum gazeteleri, "daha dün" bir bölümün "korku ile saydığı, kulübüne kazandırdığı değerler sebebiyle takdir ettiği", bir bölümün "çılgınca hayranlık duyduğu" Aziz Yıldırım, yerden yere vuruluyor; "efsane hâline gelen büyüsü" bozulmuş, "herhangi bir büyük kulüp başkanı ile karşı karşıyayız" artık!.. Esiyor, gürlüyor, oraya tehditler, buraya vaatler yağdırıyor ama Azizsilin'in, "futbol sahalarında, soyunma odalarında aspirin seviyesine indiği görülen" tesiri, TV ekranlarına, spor sayfalarına aksettiğinde, "o kadar bile değil"; sadece "kalemşorlarından alkış alıyor"; o kadar!.. Dahası, "3 sezon üst üste şampiyonluk" sözünün daha ilk sezonda fiyaskoyla sonuçlanmasının üzerini örtmek, hedef saptırmak ve "tartışmaları başka yönlere kaydırmak" çabasıyla "zamansız, zeminsiz, sebepsiz oraya buraya savurduğu yumruklar" da "o kadar tesirsiz" ki, "dönüp bakan ve cevap veren" bile yok!.. Galiba, artık kimse onu muhatap almıyor; almak istemiyor!.. Fenerbahçe camiasında ise, fırtınalar esiyor; "Sen bunca yıl ne yaptın arkadaş, futbola harcadığın yüzlerce milyon doların karşılığı ne oldu" sorusu açık açık sorulmaya ve "kulübü yönetiş şekli" sorgulanmaya, "istifa edip edip geri dönmesindeki sebepler" tartışılmaya, "askerlik meselesi" ve "tüzüğe aykırı şekilde kulübe villa sattığı iddiaları" konuşulmaya, stat ve Kalamış tesislerinin yeniden yapılanmasında "izin ve ruhsatların olup olmadığı" gündeme taşınmaya başlandı; dahası, projektörler, "yıllardır etrafından eksik olmayan" eskimiş yüzlere çevrildi. "Bu gruptan" Mahmut Uslu'nun "bir cümlelik 'buz gibi' istifası" ve bu istifanın ardındaki "sebepler", Fenerbahçe medyasının "biatçı" büyük bölümünün bütün "üste şal örtme" çırpınışlarına rağmen, testinin sırlarının döküldüğünü ve çatladığını ortaya koyuyor!.. Ve sonunda yıllardan beri tartışılması "tabu" olan bir konuda "hedef" tam ortadan vuruldu; hedefle ilgili "bir yığın soru" mitralyöz gibi gündeme art arda girdi; "Ülkede neden her kulübün taraftarı Fenerbahçe'ye de , sana da düşman gibi davranıyor?.. Tutumunuz, herkese tepeden bakışınız, 'Her şeyi ben bilirim, ben yaparım, kimseyi dinlemem' havası içinde sürdürmeye çalıştığınız 'Büyük Patron' edasının, bir zamanlar ülkenin en sevilen kulübü ve takımı olan Fenerbahçe'nin yalnızlaştırılmasındaki ve sadece kendi taraftarı içine hapsedilmesindeki payı ve rolü ne kadardır?.. Neden 'doğrudan müdahale ettiğiniz' futbolda başarısızlıklar art arda geliyor da, 'müdahale etmediğiniz' branşlarda rakiplerini ezip geçen büyük başarılar sürüp gidiyor?.." Fenerbahçe'deki "bu demokratik başkaldırma", bir başka soruyu da gündeme soktu; "Aziz Başkan bu acı durağa neden geldi?.." Etrafında, "kendisine yanlışlarını, hatalarını söyleyen" ve "Fenerbahçe'nin de, kendisinin de gerçek dostları olan" kişileri istemedi; "dalkavuklarının, yardakçılarının söylediklerine, alkışlarına inanarak" onları yönetimlerinden hatta "bazılarını" kulüpten uzaklaştırdı!.. Aynaya bakıp kendisiyle hesaplaşmadı, öz eleştiri yapamadı, hatalarından ve yanlışlarından ders çıkaracağına, suçu, sorumluluğu hep başkalarına yükledi; federasyonlara, hakemlere, beraber çalıştığı bazı yöneticilere, medyaya, teknik direktörlere ve futbolculara kadar!.. Bilmeli ki, şimdi, "kendisini körü körüne seven ama sayıları giderek azalan" fanatik taraftarlar ve "biatçı" yazar - çizer ve yorumcular hariç, ona "sempati duyan" kalmadı; hesap soranların sayısı ise "çığ gibi" artıyor; Fenerbahçe taraftar siteleri "gerçeğin" ta kendisi!.. Melih Gökçek'in, Ali Şen'in, Tahir Kıran'ın "son derece sert" açıklamaları, Mali Kongrede yüzüne karşı söylenenler, İbrahim Seten (24 Mayıs Vatan: Bir takımda kaç "çirkef" futbolcu olabilir?)'den, Serdar Ali Çelikler (24 Mayıs Habertürk: Aziz Yıldırım'ı neye ve kime göre kıyaslayacağız?)'den, Murat Başoğlu (26 Mayıs Foto Maç: Başkan'a sorular)'a kadar spor medyasında yer alan "son derece sert" yazılar, Aziz Başkan'ın "son durağa yaklaştığını gösteren" işaretler!.. Yorgun, moralsiz ve stres içindeki bir kişi, adı "Aziz Yıldırım" da olsa, çok cephede başlamış olan böyle bir "bitirici" savaştan galip çıkabilir mi; zor, hem de çok zor!.. Kim derdi ki, Fenerbahçe Cumhuriyeti'nin gelmiş geçmiş "en büyük ve en güçlü padişahı", bu duruma düşecek ve bu tabloya karşı "sadece panik içinde çırpınan" ve çırpındıkça daha büyük gaflar yapan bir başkan görüntüsüne bürünecek?.. Yazılarımda defalarca yazdım, ben "ilâhi adalete inanırım"; Aziz Başkan da "inansaydı" ve "ona göre hareket etseydi", bu kadar "ah" almaz ve bu duruma da düşmezdi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.