Galatasaray bu iddiaları taşıyamaz!..

A -
A +

Galatasaray Divan Kurulu üyeleri, Galatasaray Disiplin Kurulu üyeleri, Galatasaray Yönetim Kurulu üyeleri, "Başkanınızın ve onun vazgeçilmez maaşlı arkadaşının giderek karanlıklaşan bu iddialar tünelinden çıkmaları için" derhal ve derhal harekete geçmelisiniz; bilmelisiniz ki, Galatasaray Kulübü, "Başkan'ı ve Başkan'ını böyle bir tünelin içine sürükleyen maaşlı bir personeli hakkında, her gün yenileri eklenen iddialar treninde" daha fazla seyahat edemez; etmemelidir!.. Fatih Altaylı Galatasaray Kulübü'nde ikinci başkanlık yapmış bir Galatasaraylı'dır, çok iyi bir gazetecidir, dahası büyük bir gazetenin genel yayın müdürüdür; "bazı iddialardan söz ediyorsa", bunların ciddiye alınması ve araştırılması gerekir!.. Dahası, Ahmet Çakar gibi bir futbol yorumcusu, TV ekranlarından "Onun Hikâyesi. 1992 ya da 1993 yılı Moskova. Anlatayım mı. Anlatayım mı, beni konuşturmasınlar." diyorsa, bu sözlerin ciddiye alınması, araştırılması gerekir!.. Bakıyorum, "bazı iyi niyetli" arkadaşlarımız, "Efendim, ellerinde belge olmadan konuşuyor, yazıyorlar" diyor ve "Bu iddiaların, bu sözlerin üzerine birer bardak soğuk su içilip, kapatılması gerektiğini" söylüyorlar; dahası "Bunlar kahvehanede konuşulan dedikodulardır, neden ciddiye alınıyor" diye hayretlerini ifade ediyorlar!.. "Kahvehanelere kadar düşmüş ve yaygın kitlelerin ağızlarında çiklet olmuş" iddialar varsa, "iş ciddi hâle gelmiş" demektir ve "dünyanın neresinde olursa olsun" gazetecilerin "bu iddiaları dile getirip, muhataplarına sormaları" son derece normaldir ve de elbette "gazetecilik" görevleridir; bu bir; ikincisi, hele hele bu iddialar, "kamuya mâl olmuş" ve de "kamuya yararlı" bir derneğin, bir kurumun, bir kulübün başkanı ve o başkan tarafından "vazgeçilemez" damgası vurulmuş "üst düzey yetkili maaşlı bir personeli" ile ilgili ise, "kulak ardı edilmesi" mümkün değildir, mutlaka aydınlatılmalı ve "doğru iseler" de, "iftira iseler" de "mutlaka" ortaya çıkarılmalıdır!.. Çok örnek veririm ama, "en ünlüsünü" hemen yazayım; ABD Başkanı Nixon hakkında, "iki gazetecinin duyduğu" ve ortaya attığı "Rakip başkan adayının se çim merkezini dinlettiği" iddiası, "ciddiye alınıp, üzerine gidilmese ve araştırılıp gerçekler ortaya çıkarılmasa", mesleğimizde efsane hâline gelen, hakkında yüzlerce cilt kitaplar yazılan, filmler, diziler çevrilen "Watergate Skandalı" olayı, gazetecilik tarihine "altın harfler" ile geçmeyecekti!.. Ne demektir; "iddialar üzerinde durulamaz, yazılamaz, konuşulamaz" lâfları; elbette üzerinde durulacaktır, yazılacaktır, konuşulacaktır; taaa ki, "gerçekler" ortaya çıkana ve iddiaların "yanlış" ya da "doğru" olduğu anlaşılana kadar!.. Bu ülkede ve her ülkede cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, politikacılar, belediye başkanları, gazeteciler, sanatçılar, milletvekilleri, komutanlar, kısaca ve kısaca "kamuya mâl olmuş" bütün kişilerle ilgili iddialar gazete sayfalarında ve TV ekranlarında didik didik edilirken, Galatasaray Kulübü Başkanı ve onun "çok yetkili" profesyonel yöneticiliğe getirdiği kişi hakkındaki iddialar neden "göz ardı edilecekmiş"; söyler misiniz bana?.. Adnan Polat da, onun "vazgeçilmez" olarak ilân ettiği Adnan Sezgin de "çok iyi bilmeliler" ki, hiç bir şeyin arkasına saklanamazlar ve "bu iddiaları" öyle "orada, burada yaptıkları birkaç cümlelik yalanlama açıklamaları" ile gündemden düşürülemezler!.. Galatasaraylıların, "Adnan Sezgin'in, Adnan Polat için neden vazgeçilemez olduğunun gerçek sebeplerini" bilme hakları vardır; camiada sevilmeyen, üstelik istenmeyen Adnan Sezgin'in "her şeye rağmen" iş başında tutulması ve "bol sıfırlı onca maaş verilmesi", sadece ve sadece "İşini iyi yapan biri olduğu için" sözleriyle izah edilemez ve geçiştirilemez!.. Galatasaray Başkanı çok iyi bilmelidir ki, "söz konusu olan Galatasaray ise", kendisi dahil "vazgeçilemez adam" yoktur!.. Galatasaray camiasında "vazgeçilemez" ilân ettiği yaptığı kişinin yaptığı "resmi" işi, ondan "çok iyi daha iyi yapacak olan" yüzlerce insan vardır ve üstelik onlar, "göreve geldiklerinde kendilerinin ve başkanlarının üzerine bunca iddiayı da beraberlerinde getirtmeyecek" kişiler olacaklardır!.. Galatasaray Divan Kurulu, Galatasaray Disiplin Kurulu, Galatasaray Yönetim Kurulu, çok iyi bilmeliler ki, "iddialarla ilgili ciddi bir araştırma yapılmadan", Fatih Altaylı ve Ahmet Çakar gibi spor - futbol camiasında ve daha da önemlisi kamuoyunda "ciddiye alınan" itibarlı yazar ve yorumcular dinlenmeden, gerçekler bütün açıklığıyla ortaya konmadan, Galatasaray başkanlık koltuğunun üzerinde "giderek yoğunlaşan" bulutlar dağılmayacak ve "yıpranan" Galatasaray olacaktır!.. İşin özeti; "bu iddialar bitmez", aksine iddialara her gün yenileri eklenir ve eklenecektir, maalesef "Adnan Polat'ın, Adnan Sezgin inat ve ısrarı" böyle bir ortamı güçlendirerek gündemde tutmaktadır; tutacaktır!.. Adnan Polat ve Adnan Sezgin "bu gerçeği çok iyi anlamalıdırlar" ve de Adnan Sezgin "gerçekten Galatasaray'ı ve Başkanı'nı seviyor ve sayıyor" ise, bir an önce, "kendi göbeğini kendi kesmeli" ve Galatasaray'ı da, Adnan Polat'ı da "böyle iddiaların, hem de bini bir para hâlinde gündeme düşmesi işkencesinden kurtarmalıdır"; tekrar altını çiziyorum; Galatasaray'ı ve Başkan'ı Adnan Polat'ı "gerçekten" seviyor ve sayıyorsa!.. Yolunuz açık olsun!.. Hiddink yönetimindeki Milli Takımımız Avrupa Kupası yolculuğuna başlıyor; ayyıldızlı futbolcularımızın ve hocalarının yolları açık, şansları bol olsun!.. Sizlere güveniyor ve inanıyoruz; başaracaksınız!.. Kutlarım Ali Turan'ı!.. Taviz vermedi, kişilikli ve ilkeli bir tavır sergiledi, 6-7 ay futbol oynamamayı göze aldı ve Galatasaray takımının gediklisi oldu; futbolculuğu ile, adamlığı ile bunu hak etmişti. Ne var ki, "futbol medyamızdaki acûlcular", 6-7 ay "maç yapmamış" Ali Turan'ın, ilk maçlardaki tutukluğunu ve hatalarını ön plâna çıkararak "Galatasaray takımına yakışmıyor" demeye bile getirdiler!.. Eğer "Sabri sakatlanmasa" bu yaygaraların arasında Rijkaard tarafından kulübeye, hatta tribüne çekilerek "yok edilecekti"; ama "alternatifinin olmaması" sebebiyle takımda kaldı ve "o moral bozucu yaygaralara rağmen" direndi ve de Eskişehirspor maçında "takımın en iyi iki adamından biri oldu"; kutluyorum kendisini; keşke Galatasaraylı futbolcuların çoğu onun gösterdiği "asil direnişi" bunca olumsuzluklara rağmen gösterebilseydi, Galatasaray "mevsim başı" böyle bir çukurun içinde çırpınmaz, Avrupa'ya ağustosta veda etmezdi; devam Ali Turan, devam sevgili kardeşim; senin ilk haftalardaki hatalarına karşı "İlahi adalet" diyenleri utandır!.. Milli Takım ve hakemler!.. Maçlarda, "Tanyeviç elini sahada mücadele eden beşlerimizin içine fazla sokmayınca", Ayyıldızlı çocuklarımızın "neler yapabileceğini" grup maçları çok iyi gösterdi, dilerim finale giden yolda "aynı şey" olur ve ekran başında ve tribünlerde keyif içinde hop oturup hop kalkarız; birinci çinko bitti; ikinci çinkoyu ve tombalayı heyecanla bekliyoruz!.. *** Dünyanın en güçlü "hakem mafyalarından biri" basketboldadır; kendimi bildim bileli "takımların gücü kadar", eline düdük alanların da etkisi vardır, Dünya basketbolunda!.. Porto Rico'nun Yunanistan ve Türkiye maçlarında "hakemlik adına utanç verici" tablolar vardı, elbette Türkiye - Yunanistan maçında da!.. Kim bilir seyretmediğim maçlarda neler oldu!.. Bu güzelim sporu, bu keyif veren temiz heyecanı kirletenlere yazıklar olsun!.. Ufuk'ları bitirin!.. Şaşıyorum, hadi "futbol topuna ayak sürmemiş olan(!) bizim gibiler" çıkıp "Canım böyle bir golü yiyen kaleci keleci mi, hemen bu işi iyi yapacak bir yabancı alınmalı" yaygarasına başlayabilir ama ya "topa ayak sürmüşler???" Hele hele "topa ayak sürmeyip de eldiven giyip el sürmüşler" bu yaygara kervanına, başlarında "eldiven giyip el sürmüşlerin en büyüklerinden biri ve de kaptanları olan" Turgay Şeren de dahil olmak üzere katılmışsa, bilmem ki ne demeliyim?.. Ey sevgili kaptan, eğer "senin de Galatasaray'da ilk kaleye geçtiğin günlerde", yaptığın onca hataya karşılık böyle bir yaygara kampanyası başlatılsa idi ve sürdürülseydi ve de sen kaleden atılıp, "yerine bir yabancı getirilseydi", bilmem ki "Turgay Şeren efsanesi" gerçekleşir miydi, "senden sonra gelen" Yasin, Galatasaray kalesinde de, milli takım kalesinde de yıllar yılı devleşebilir miydi?.. O "ilk günlerde" ve hatta "çok olgun dönemlerinizde" ne goller yediğinizi, ne hatalar yaptığınızı seyredip, yazıp geldim, çok iyi hatırlıyorum; Ufuk'a ve Ufuk gibilere yazık etmeyin, sizleri koruyan ve kollayan ve kalede durmanızda ısrar edip, sizleri Türk Futboluna hediye eden hocalarınızdan, rahmetli Gündüz Kılıç gibilerden "Allah razı olsun"; ama "Ufuklara karşı" böyle yapmaya devam ederseniz, sizlere diyeceğim odur ki, "Kalemlerinizi kırınız", zira bu genç yetenekleri "hiç suçları yokken" infaz ediyorsunuz!.. Ufuk'un, dahası Galatasaray Futbol takımın "hangi haleti ruhiye içinde sahaya çıktığını" görmüyor musunuz, "onları bu hâle getirenlere lâf söylemezken" çıkıp "Ufuk'un, Aykut'un yerine yabancı bir kaleci getirilmeli ucuzluğuna sapmanız" sizlere yakışıyor mu; dahası hiç birinizden "Galatasaray kaleci antrenörü hakkında" doğru dürüst "bir yorum, bir analiz" duymadım, okumadım; vurun Ufuklara ve bitirin onları, "üç otuz paraya maç satanlar" da dahil, yarın "ceplerini doldurup gidecek olan" yabancılar dolsun, buraya!.. NOT: Bu yazı, sevgili Ömer Kükner'in Galatasaray TV'de "Ufuk'un kaleciliği konusunda yaptığı açıklamalardan" ilham alınarak yazılmıştır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.