Komplo teorilerinden korkmak!..

A -
A +

Dünyanın her yerinde "gazeteciler komplo teorileri yazar" ve zaten "yazmak gibi" bir görevleri de vardır!.. Mesela, "Watergate Skandalı" bir "komplo teorisinin kulaktan kulağa fısıldanması ve yazılması" ile ortaya çıkmış bir "gazetecilik şaheseridir!.." Yerim olsa ve biraz düşünsem, 5-10 dakika içinde, alt alta "komplo teorilerine yaslanan büyük gazetecilik örneklerinden en az 10 tane, 20 tane sıralayabilirim"; dahası "bir günde belki 100 tane, bütün dünyanın bildiği ve alkışladığı" gazetecilik örneği de yazabilirim, "kaynağı komplo teorisi olan!" Elbette ve tabii, "bunun tam tersi olan" bir yığın örnek de verilebilirim; yani "tutmayan, gerçekleşmeyen komplo teorisi" örneği... Ama, "tutmayan ve gerçekleşmeyenler", komplo teorilerini "lânetlenmiş" olarak göstermenin "gerekçesi" olamaz, olmamalıdır!.. Eğer "mantık dokusu sağlamsa", komplo teorisi, "olmuş ya da olacak" bir olayın çözümünde "başrolü oynayabilir" ve zaten bir çok olayda da oynamıştır!.. Bütün bunları "neden" yazdım?.. Eğer bir ülkede "bazı devletlûler" çıkıp, "Biz falanca hakemin düdüğünü astırdık, filancanın da astırırız" diyorlarsa, dahası "bazı devletlûler" da "Artık şampiyonlukların sadece sahada kazanılmadığını gördük, anladık; gereğini biz de yapacağız" açıklamalarını göğüslerini gere gere yapıyorlarsa, bitmedi, "bazı devletlûlar" da "gereğini yapmanın gereği olarak yardımcı hakemleri işaret etmekten" çekinmiyorlarsa ve "bazı devletlûlar" da "benzer açıklamaları yapmakta" hiçbir sakınca görmüyorlarsa ve de o ülkede "komplo teorileri üretilmiyorsa", o ülkede "demokrasiden ve hür bas ından söz etmek mümkün değildir"; ortada "tam bir baskı rejimi var" demektir!.. "Mantık dokusu sağlam" komplo teorileri "üretmek", düşünen insanların yaşadığı, düşünen insanların özgürce yazdığı ve konuştuğu bir ülke için "sağlık işaretidir!.." Komplo teorilerinden korkmamak, "onları iyi okumak ve iyi anlamak", olması muhtemel "istenmeyen olayların, en büyük engelleyicisidir"; bu bir; "buna rağmen" olursa da, komplo teorileri, "istenmeyen ve karanlıkta kalan olayların en iyi çözümleyicisidir"; bu da iki!.. Dünyanın en ünlü "polisiye roman" yazarlarının, "kendilerinden de ünlü kahramanları" olan Hercule Poirot'lara, Miss Marple'lara, Sherlock Holmes'lara, Mike Hammer'a, "cinayetleri çözmek için" yaptırdıkları ilk iş "komplo teorileri üretmek" değil midir?.. Komplo teorilerinden korkmamak, aksine "onların mantık dokularına bakarak" cereyan eden olaylarla ilgili "ip uçlarını bulmaya çalışmak", üzerlerinde düşünmek gerek!.. Elbette, "komplo teorisi" derken "ipe sapa gelmez", sadece bir kişiyi, bir kurumu ya da kuruluşu "karalamak için" ortaya atılan saçmalıkları kastetmiyorum; zaten onlara da "komplo teorisi" denmez, "iftira" denir; onun hesabının sorulacağı yer de mahkemedir!.. Özgür Yankaya!.. Bank Asya 1.Ligi'nde "Karabükspor'un ardından Süper Lig'e doğrudan çıkacak ikinci takımı belli edecek maçlarından biriydi"; İzmir'de oynanan Bucaspor-G.Antep B.Belediye karşılaşması!.. Bucaspor "kendi sahasında ve kendi seyircisi önünde oynadığı bu maçı kazansa", Süper Lig'e "yüzde 90 adım atmış olacaktı"; karşılaşma 0-0 bitti ve sarı-lâcivertli ekip "doğrudan çıkma" ihtimalini ateşe attı; şimdi takipçisi Adanaspor'la arasındaki puan farkı 2'ye düştü ve "ligin bitmesine de iki maç var!.." Dahası, Bucaspor, bir hafta önce de gene "kendi sahasında ve seyircisi önünde", düşme tehlikesi içindeki Mersin İdmanyurdu'na yenilmişti; kısacası tam bir panik içinde "son iki maça giriyor"; hem de "Bu iş artık bitti, İzmir, nihayet uzun yıllar sonra Süper Lig'e bir takım çıkaracak" denildiği bir dönemeçte "oldu bunlar" ve "ikincilik yarışı için" neredeyse "lig yeniden başladı!.." "Lâfı neden uzattım", zira "vereceğim örneği ve yazacağım insanı hangi ortamda seyrettim"; onu anlatmak için... Bucaspor-G.Antep Belediye maçının hakemi Özgür Yankaya idi. Daha "geçen yıl şubat ayında Süper Lig'e Gaziantepspor-Ankaraspor maçı ile ilk adımı atan" genç bir hakem!.. "Böylesine önemli, böylesine kritik, böylesine gergin bir maçı", adeta "tereyağından kıl çeker gibi" yönetti; tatlı sert otoritesi, futbolcularla diyaloğunda "sözden çok vücut dilini kullanması", kararlarında "kendine güveni", nihayet "adalet dağıtımındaki hassasiyeti ve seyirciye tesir izni vermediği tarafsızlığı", bana "Türkiye'de böyle genç hakemler varmış" mutluluğunu yaşattı, TV başında alkış tuttum!.. "Maçları devamlı izleyen" spor yazarı arkadaşlarıma sordum; hemen hepsinden "Özgür Yankaya için olumlu cevaplar aldım"; inşallah bu "genç" adam, "acımasız hakem değirmeninde öğütülmez" ve de "kendisinin öğütülmesine izin vermez!.." Galatasaray ve Kewell!.. Nasıl bir nankörlüktür; şimdi de "hedef" Kewell!.. Adamı, sanki "Adnan Polat'ın, Rijkaard'ın, Haldun Üstünel'in, Adnan Sezgin'in kafalarına silâhı dayamış" ve de "Beni değil, Nonda'yı gönderin" talimatını vermiş ve "onlar da göndermişler" durumuna düşürme kampanyası başladı!.. Ne yapmış Kewell, "Ben böyle garip ve her türlü polemiğe açık bir teklifi kabul etmem ya gereğini yapar, paramı verirsiniz giderim, ya da takımda kalır, iyileşene kadar tedavimi sürdürür, iyileştiğimde oynarım. Doktorlar 2 ay içinde sahalara dönebileceğimi söylüyor" demiş!.. "Sakat olmadığı" zamanlarda "takımda kim sakatlanmışsa onun yerine santrfordan, stopere kadar her yerde hi ç itiraz etmeden oynamış, takımının Avrupa Kupası'nda da, Süper Lig'de de, Türkiye Kupası'nda da başarılı olduğu dönemlerde önemli paylar almış ve görevini el hak yapmış, taraftarın sevgilisi olmuş", son derece efendi, dürüst ve örnek bir futbolcuya "sakatlandıktan sonra" reva görülen şu utanç verici muameleye bakın, siz!.. Kimse, anlı ve de şanlı Rijkaard'a "Kardeşim, Kewell zaten sakatlanma riski fazla bir futbolcu, devamlı doktor kontrolü altında, onu sıradan bir Türkiye Kupası maçında, hem de Orduspor karşısında neden riske attın" sorusunu sormuyor da, "Şampiyonluk ümitleri" Hollandalıların kucağında öldükten sonra, "çıkarılan faturalardan biri" de Kewell'a gönderilmeye çalışılıyor; Arda gibi!.. Bre insafsızlar, bir bakın bakalım, "müzmin sakat" Nonda, "Sakatım" diyerek ve de "sakat olarak" ne kadar zaman ve kaç maç oynamamış Galatasaray'da?.. "Birileri", el ele, Galatasaray'ı ne hâle getirdiler, ortada!.. Bütün dertleri, "hedef saptırarak" faturaların kendilerine çıkarılmasını önlemek; Arda da feda olsun, Kewell da; ben de diyorum ki; yazıklar olsun onlara!..  Mourinho - Guardiola - Maradona - Messi!.. İnter, Şampiyonlar Ligi'nde Barcelona'yı "iki maç sonunda" eledi ve finale çıktı!.. Bir; "futbol oynamamış" Mourinho, "uzun yıllar, hem de dünyanın en büyük kulüp takımlarından ve de dünyanın en güçlü milli takımlarından birinde futbol oynamış" Guardiola'yı "sahada mat etti!.." Hem de, bugün "Dünya'nın en büyük futbolcusu" olarak kabul edilen Messi gibi "bir vezire sahip olan" Guardiola'yı!.. Zaman zaman "başları sıkışınca", TV'lerde, spor sayfalarında "Futboldan sadece futbol topuna ayak sürenler anlar" demeye getirenlere hediye edilmiştir; bu "şah-mat partisi!.." İki; "acûlluk edip", Messi'yi "hemencecik" Mardona ile Pele ile mukayese etmeye kalkışanlar için de "derstir" İnter-Barcelona arasındaki "180 dakikalık maç!.." Durun bakalım, öyle "1,5 sezon" ile "Messi, Maradona'dan daha iyi" kanaatine varmak yanlışı, yarınlarda "böyle bir mukayeseyi yapanları" fena hâlde mahcûp edebilir!.. Messi, "önce" üst üste 3-4 sezon mesela bir Ronaldinho; sonra birkaç fırın ekmek yiyerek" birkaç sezon daha geçirip mesela bir Zidane ya da Hagi "olabilsin" de, sonra "Pele" ve de hele hele "Maradona ile mukayese edilebilecek bir futbolcu" olduğunu ortaya koysun; şöyle bir "en az 8-10 yıl seyredelim" Messi'yi; bakalım önümüze "çıkışlar, inişler ve de zirvede kalışlar" ile ilgili nasıl bir "grafik" gelecek?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.