Kına yaksınlar" diyeceğim ama, bu benim üslûbuma yakışmıyor; yooo sözüm, Fenerbahçe'yi de, Galatasaray'ı da, kaprisleri, kompleksleri, beceriksizlikleri ile "eylül ayı gelmeden yaprak dökümüne mahkûm eden" Aykut Kocaman'lara, Frank Rijkaard'lara, Adnan Sezgin'lere değil, bütün uyarılara ve işaretlere rağmen, onlara "Tek yetkilisiniz, takımla istediğiniz gibi oynayın" diyen Başkanlaradır; Aziz Yıldırım'a ve Adnan Polat'a!.. "İnat ve ısrarınız" ile, sizler elettiniz, bu "yüz milyon doların üstünde değerlere sahip takımları", bu değerlerin belki de "10'da biri kadar değeri olan" takımlara!.. Sezonun belki de "en hayati iki maçında" olmaz türlü "taktik - tertip - oyuna müdahale hatası yapan" ve "yapacakları belli de olan" Kocaman'lara, Rijkaard'lara "teslim edilen" sadece takımlar değildi; Galatasaray'ın da, Fenerbahçe'nin de "onurları, gururları, bayrakları, taraftarları, seyircileri, futbolcuları, camiaları", kısacası "her şeyleri ama her şeyleri" idi; bitirildi!.. İki, kulübün "maddii ve manevi kayıplarını hesaplamak" çok zor; ama "Başkanlar" hâlâ o koltuklarda oturuyor; zira "suçlular çoktan belirlenmiş"; Alex'ten, Ali Turan'a, Arda'dan, Bilica'ya, Ufuk'tan, Özer'e kadar futbolcular; vurun da vurun onlara!.. Galatasaraylısı, "Avrupa Kupaları'nda eylülü görmeden, ilk defa ön elemelerde elenme rekorunu" kutluyor; Fenerbahçelisi de "bir ay içinde hem Şampiyonlar Ligi'nden, hem de Avrupa Ligi'nden elenmenin rekorunu"; iki Başkanı da alkışlıyorum; tarih yazdınız!.. Kendini bitiriyor!.. Neymiş, "şirketler birleşiyorlarmış" da, "istifalar o yüzdenmiş", yoksa "Galatasaray yönetiminde kırgınlık, bölünme yokmuş" ve de "her şey normalmiş", ama "medya var ya, ah o medya", her şeyi karıştırıyor, gerçekleri yazmıyor, camiayı yönetim aleyhine kışkırtıyormuş!.. Bunları söyleyen Galatasaray Başkanı Adnan Polat!.. Bilmem ki, "neresini düzeltmek" gerek ve "bu sözlere" nasıl inanacağız?.. Bir defa, "şirketler birleşiyorsa", mesela "iki şirket birleşecek" ise, "bu iki şirketin" genel kurulları yapılır; bu genel kurullarda "birleşme kararı alınır", sonra "iki şirketin birleşme genel kurulu yapılır" ve bu genel kurulda, "birleşmiş iki şirketin meydana getirdiği yeni şirketin yönetimi seçilir" ve de "hukuken sonra ermiş olan" eski iki şirketin yönetimlerinin görevi de, "hem hukuken, hem fiilen biter"; şirketler genel kurullara giderken, istifaya ne gerek var ki?.. Diyelim ki "var"; peki bu istifaların "toplu hâlde yapılması" gerekmez mi; neden şirketin "yedi üyesi beraber değil" de, mesela "sadece" Haldun Üstünel, Cemal Özgörkey, Murat Canaydın istifa ediyorlar?.. Dahası, "onlar böyle teker teker istifa ederlerken", eğer Adnan Polat'ın söylediği gibi "birleşmeden dolayı faaliyetleri sona erecek" şirketlerin yöneticilerinin istifası "zorunlu" ise, neden "ötekilerle beraber" ve genel kurulda "gündemin ilgili maddesi" sırasında istifa etmiyorlar?.. Genel kurullarını yapmamış şirketlerin "yöneticilerinin istifaları zorunlu ise", söyler misiniz bana, genel kurullara kadar bu şirketleri kim yönetecek ve de genel kurullarda kimler "hesap verip", ibra edilecek?.. Dahanın da dahası, istifalar "zorunlu(!)" ise, neden "birleşecek öteki şirketin başkan ve yöneticileri", mesela Yiğit Şardan ve arkadaşları "hâlâ istifa etmiyorlar"; etmediler?.. Efendim, "onlar da gelecek hafta istifa edeceklermiş", iyi de "Neden Haldun Üstünel'ler ve de Cemal Özgörkey'ler ve de Murat Canaydın'lar da gelecek haftayı beklemediler?.." Sevgili Polat, "o hâldeki" artık "ne söylediğini, ne söyleyeceğini bilmiyor"; gaf üstüne gaf yapıyor, pot üstüne pot kırıyor!.. Daha acısı, açıklamalarının bazı bölümleri, herkesi güldürüyor; güvenilirliğini, inanılırlığını erozyona uğratmağa sanki "özel" çaba harcıyor; hem de "kim" için; "başarısız" olduğu, "camiada sevilmediğini, istenmediğini" artık sokaktaki çocukların bile gördüğü, bildiği "maaşlı" bir görevliyi korumak ve kollamak için, hem de inatla ve de ısrarla!.. Şu "büyük" çelişkiye bakın; tribünler "Galatasaray takımının tümü" aleyhine tezahürat yaparak, koca bir doksan dakikayı tükettikten bir gün sonra, Başkan Polat çıkıyor, "Seyircimiz, taraftarımız haklı" diyor, diyebiliyor!.. Ama "aynı" Başkan ve de "Vekili", aynı tribünler bu defa "Adnan Sezgin istifa" diye bağırınca, diyorlar ki; "Seyirci, taraftar haksız!.." Bitmedi, "çelişkiler yumağının" dahası da var; bazı yorumcuların ve spor yazarlarının "Tribün liderleri ile bedava bilet konusunda anlaşma yapılarak, Haldun Üstünel'in kellesinin alınmasına karşı uzlaşma sağlandığı, bu suretle tribünlerden gelecek tepkilerin önlendiği, o biletlerin yerlerinin de karaborsada satıldığı iddiaları var" şeklindeki yazıları üzerine, Başkan Polat diyor ki; "Bu iddialar, Galatasaray taraftarına ve seyircisine hakarettir, Galatasaray taraftarı satın alınamaz!.." Peki, ama aynı Polat ve "Vekili" bu sözler daha kulaklarda çınlarken, bu defa çıkıp demiyorlar mı; "Taraftarı, Adnan Sezgin aleyhine bir kısım yazarlar kışkırtıyor, yönlendiriyor, aleyhte tezahüratı onlar yaptırıyor!.." Eee, şimdi "bu iddia", Galatasaray taraftarına ve seyircisine hakaret değil mi; onlara sormak gerekmiyor mu; "Galatasaray taraftarı koyun mu ki, birkaç spor yazarı ve yorumcu tarafından yönlendirilebilsin, kışkırtılabilsin?.." Böyle bir tablo içinde, Adnan Polat ve yönetimine artık kim ve nasıl inanacak ve de güvenecek, söyler misiniz bana?.. Dernek neden vardır?.. Diyor ki, sevgili İbrahim Seten Vatan'da; "Spor kulüplerinin başkanları kendi kulüplerini doğru dürüst yönetemedikleri gibi, her fırsatta medyayı yönetmeye kalkışırlar.. Onlara getirilen herhangi bir eleştiride, sıradan bir durum tespitinde bile verdikleri tepki bellidir: 'Bunlar bizim düşmanımız.. Kulübümüzü karıştırmak istiyorlar.' Onu da geçtim artık, yeni bir jargon oturmaya başladı dillerinde; 'Yakışıksız yorumlar yapıyorsunuz, bunlar gazetecilik ahlâkıyla bağdaşmıyor..' Resmen 'ahlâksız' diyorlar bize.. Ne dediklerinin farkında bile olduklarını sanmıyorum.. Üstelik ahlâksızları geçtim, içimizdeki ahlâklılar bile tınmıyor.." Seten çok haklı, artık o kadar "duyarsız hâle geldik" ki, yüzümüze tükürülse, "kendi suratımıza tükürülmediği sürece"; sevgili Seten'in tabiri ile "tınmıyoruz" bile. Hatta "yüzüne tükürülenlerin bazıları" da tınmıyor, "tı - na - mı - yor!.." İyi de, benim Türkiye Spor Yazarları Derneği'min anlı ve de şanlı yönetim kurulu ne yapıyor; derneğin tüzüğünü lütfedip okuyarak "Yönetim Kurulu maddelerindeki görevlerini" ve de asıl "derneğin hangi amaç için kurulduğu yazan" maddelerini hatırlamak istemiyorlar mı?.. Bu dernek bu hâle nasıl geldi; Ankara Şubesi'nde aylardır süren "iddialar - dedikodular" kaosunu, üstelik konu "para ile ilgili olduğu" ve de derneğimiz "tek kasa" sistemi ile yönetildiği hâlde, "bu iddialar Andromeda takım yıldızındaki bir dernek şubesi içinmişçesine seyirci kalan" bir genel merkez yönetimimiz var!.. Dahası, İzmirli spor yazarlarının "stada girişlerde" ve gece maçlarında fotoğrafçı ve kameraman arkadaşlarımızın "ışıklandırmanın azlığı sebebi ile" statların içinde yaşadıkları önemli problemleri var; ben bunlarla ilgili yığınla mail alıyorum, diyorlar ki; "Yedi yıldan beri Süper Lig'de takımı olmayan İzmir'de, bunca zaman sonra lige çıkan Bucaspor, Beşiktaş gibi bir büyük takımla ilk Süper Lig maçını oynuyor, Şube Başkanımız bu maça bile gelmiyor!.." Ve de "spor yazarlarının stat kapısındaki ve stat içindeki problemleri" ile İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu başkanı Atilla Sertel uğraşıyor!.. Soruyorum, peki "derneğimiz" ne için var; "adı ve dağıttığı unvanlar" yöneticilerine, başkanlarına "etiket olsun" diye mi?.. Ya da, Genel Merkez Yönetimimizin, İstanbul Şubesi'ne "Sizin yapacağınız en iyi şey istifa etmektir" anlamına gelen yazılı mesajlar göndermesi için mi?.. Cavit Abi de gitti!.. İzmir'in yetiştirdiği, "İzmir sporuna, Türk sporuna bir ömür boyu hizmet veren" efsane başkanlardan biri idi, Cavit Ölçer!.. "İzmir" ve "İzmirspor" denilince "ilk akla gelen" kişilerden biri idi, Cavit abi!.. Camiasında ve İzmir'de "spor kulüplerinde kurumsallaşmanın ve tesisleşmenin öncüsü" olarak nitelendirilecek hamlelerin ve adımların sahibi idi!.. Utanmayan ve yüzleri kızarmayan bazı "insafsız" yöneticilerin "üç kuruşluk aidat ödemediğini" bahane ederek "kulüp üyeliğinden atmaya kalkışmalarının vefasızlığı ile karşılaştığında" nasıl sarsıldığını ve gözlerinin yaşardığını çok yakından biliyorum. İşte "bir daha gelmemek üzere" aramızdan ayrıldı; İzmir'in de, Türk Sporu'nun da, ailesinin de, yakınlarının, dostlarının ve arkadaşlarının da, İzmirspor camiasının da, kısacası hepimizin başı sağ olsun ve nur içinde yatsın!.. Üzüldüğüm, "böyle" bir anıt adamın "ölümünün", gazetelerimizde "küçücük" tabir edilen "birkaç satırlık" haberlerle yer alması ve hatta çoğunda "hiç olmaması" idi; "vefa" ayarımızın bir başka göstergesiydi bu acı tablo; çok yazık!..