13 ‘uğursuz' soru!

A -
A +

Soru 1: "Kendisi", milli maçlarda "amigolara 5000 bedava bilet dağıttığını itiraf eden" ve "hata yaptığını" açıklayarak özür dilemesi gerekirken "bunu savunan" bir federasyonla "kulüplerin bedava bilet dağıtmasını önleyecek" bir mücadele yapılabilir mi? Soru 2: "Kendisi", milli maçlarda "bedava bilet dağıtan" bir federasyon, kulüp yönetimlerinin sırtlarını dayadığı "bu çirkin çarkı" durdurabilir mi ve yıllardan beri süren, bir ucu da "vergi kaçakçılığına kadar uzanan" ve sorumluların hepsinin mahkemelerde yargılanması gereken bu "büyük rezaleti" önleyebilir mi? Soru 3: "Bu federasyonu ben kurdum, hesap soracağım" ya da "Bu Merkez Hakem Komitesi'ni ben seçtirdim, şimdi bu komiteden utanıyorum" şeklinde açıklamalar yapan, bas bas bağıran kulüp sesini sedasını çıkaramayan federasyonlarla, spor teşkilâtları ile "şiddeti önlemek" mümkün olacak mı? Soru 4: "Rakibine parmak atan" oyuncuyu, hem de "futbol sahalarının en sabıkalı futbolcularından birini" affeden bir Tahkim Kurulu ile, sahalarımızda "fair play'i hakim kılmamamız" mümkün mü? Soru 5: "Rakibine parmak atan" futbolcusunu korumak ve "cezasını kaldırtmak" için "yazı yazdığı gazetedeki sütununu bile kullanan" yöneticilerle, "tribünlerdeki ve sahalardaki terörü önleyebileceğimize" inanıyor muyuz? Soru 6: "UEFA'nın fair play konusunda ne kadar acımasız olduğu" bilinirken, Türkiye Şampiyonu takımın futbolcularına, bir Avrupa maçından önce, "ahlâksız tiyo verecek" kadar gözünü karartan ve kulüpçülük yapan gazetecilerle, yazarlarla, yorumcularla ve "böylesine çirkin ve fair play'i yok eden" zihniyete "tepki koymayan" bir medya ve meslek kuruluşları ile "Türk medyasının şiddete karşı ciddi bir mücadele yapması" mümkün müdür? Soru 7: Kulüpleri birbirine düşürmek, yöneticileri,futbolcuları, taraftarı tahrik etmek yarışında olan ve "taraflı, yorum dolu, çoğu masa başı ve gerçek olmayan haberleri, özellikle savaşı, ölümü, kavgayı çağrıştıran başlıkları, tahripkâr ve tahrikkâr programları ile" hangi yolun yolcusu olduğu ortada olan bir medya ve böylesine "çirkin ve sporu spor olmaktan çıkaran" zihniyete "dur" diyemeyenlerle "şiddetin sona erdirilebileceğine inanmak" için "çok saf olmak" gerekmiyor mu? Soru 8: Mafyanın "uzandığı hatta girdiği" spor kuruluşları, mafyanın "dostluk ettiği" ve hatta "koruduğu" kişiler, şike maçlar, pazarlıklar, bunlara karışanlar, devletin ilgili ve "görevli" kuruluşları tarafından "çok iyi bilinirken", yıllardan beri "bu işin üzerine gitmeyen" yetkililerin, spordaki "çirkin çarkı" yok edeceklerine nasıl inanacağız? Soru 9: Meclis'te "sporda şiddete karşı kanunu çıkarırken" hemen hemen "firesiz" parmak kaldıran milletvekillerimizin ve hatta bakanlarımızın, "seçim bölgelerindeki kulüplerin, futbolcularının, yöneticilerinin cezalandırılmaları ihtimali olan olaylarda" onlara nasıl kalkan olduklarına ve "güçlerini nasıl kullandıklarına dair" bir yığın örnek varken, "bu kanunun sürekli olarak , adil bir şekilde ve tam bir eşitlik içinde uygulanması" mümkün olacak mıdır? Soru 10: Valilerin, emniyet müdürlerinin "çok zaman" gazete sayfalarında "bir takımın koyu taraftarı gibi" açıklamalar yaptıklarını, savcıların ve hakimlerin Şeref Tribünleri'nde "hop oturup hop kalktıklarını" gören "seyircilerin ve taraftarların" bu ülkede "suç cezasız kalmayacak" diye düşünmeleri mümkün olabilir mi? Soru 11: Bir ülkenin en büyük kentinin kulüpleri, takımları, futbolcuları, yöneticileri, teknik adamları "devamlı" olarak medya ve Futbol Federasyonu ile bu federasyonun kurulları tarafından korunursa, "bu ayrımcılık" ülkenin her tarafında "yerleşik bir durum" olarak algılanırsa, ülkenin diğer kentlerinin valilerinin, kaymakamlarının, savcılarının, emniyet müdürlerinin "Bari biz de, bizimkileri kollayalım, arka çıkalım da eşitlik biraz sağlansın" düşüncesiyle hareket etmeleri "ne kadar" eleştirilebilir? Soru 12: Devletin televizyonunun bir kanalı "nerede ise bütün bir günün dörtte birini", doldurma ve seyredilmeyen programlarla, "arşivden rastgele alınan eski futbol ve tenis maçlarıyla geçirirken", yurdun dört bir yanındaki merkezlerinde "binlerce kişinin çalıştığı", yüzlerce insanın "boş oturup, lâk lâk ettiği", bunca yılın spor yazarlarının radyolarda "uzman kadrosu" adı altında "geri hizmete ve boş oturmaya mahkûm edildiği" TRT'de, bu "dolgu ve kimsenin seyretmediği" programlar yerine "sporla ilgili eğitim ve fair play programlarının yapılmadığı, yapılamadığı" bir ülkede, "yetkililerin şiddete karşı mücadeleyi" ciddi ciddi sürdüreceklerine nasıl inanılabilir? Soru 13: Tribün ve saha içi şiddetin "ana sebeplerinden birinin" hiç kuşkusuz "hakemlere olan güvenin sarsılması" olduğu bilinirken, her hafta sonunda "devletin TV'si dahil", yüz binlerce seyircisi olan TV'lerde saatlerce "hakemlere güveni tamamen yok edecek" programların yapılmasına göz yuman yetkililerin, federasyonların, spor teşkilâtlarının, hükümetlerin ve RTÜK'lerin, "sporda şiddeti önlemeyi samimiyetle istediklerini" söylemek mümkün olabilir mi? Bakınız; ben "bu 13 sorunun bir teki için" bile, 50 yılın "spor yazarı" olarak, samimiyetle ve inanarak "evet" diyemiyorum! Gelin de bu 13 soruya "uğursuz" demeyin bakalım!.. Tribünlerimiz, sahalarımız, salonlarımız ve tabili ülkemiz ve insanımız için ne büyük bir talihsizlik!.. Görev sizlerin sayın komisyon üyeleri; görev sizlerin!.. Ve "ümit" de sizlerde; bu ümidi bitirmeyin!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.