Ne yapması gerektiğini" bilen, "ona göre oynayan", ama şanssız olan Beşiktaş'tı!.. "Ballı" olan Galatasaray!.. "En kötü oynayan" da Fenerbahçe!.. "Geçen" sezonun "en şanslı" hocası Mustafa Denizli, bu sezona "tam tersi" bir görüntü ile girdi!.. Rijkaard, galiba "Surinam'da bir büyücü aileden geliyor", bilmem ki "Surinam Voodoo'su var" mı?.. "Yoksa" bile Panatinaikoslu futbolcular, "maketlerine Voodoo iğnesi yemiş" gibiydiler; "okunmuş, üflenmiş" görünen Galatasaray kalesi de cabası, "tıpkı" Beşiktaş maçında olduğu gibi; bilmem ki "bu bal" ne kadar devam edecek?.. Daum, bildiğimiz Daum, "Guiza'ya Alex'e o kadar tahammül edip", yanında maçın üçte ikisinde "Semih'i, Mehmet Topuz'u, Deivid'i seyirci gibi oturtan", hâlâ "bitmiş" Roberto Carlos'u baştacı edip, "yeteneği sınırlı" Vederson ve "yürüyen" Santos için "koşan", forması ve takımı için "her şeyini veren" Uğur Boral'ı bitiren bir teknik adam!.. Avrupa Kupası maçlarından önce "Türk takımlarının futbolu ve formları bakımından" endişeli idim; Galatasaray'ın Atina'da "skor olarak rahat gibi görünen" galibiyeti bile bu görüşümde bir değişiklik yapmadı!.. Attığımız gollere bakın; Perez (Twente'nin 10 numarası) son saniyede "barajdan ayrılmasa" Mehmet Topuz'un "muhteşem" dediğimiz golü, top ona çarpacağı için "buhar olacaktı"; Elano'nun "iki golü" ise tamamen Pana'lıların "Şeker Bayramı" hediyesi!.. Üç maçta attığımız "dört" golden "sadece biri", evet sadece Baros'unki hazırlanışı ve atılışı bakımından "gol gibi" goldü!.. "Ülke puanı" bakımından da, "takım puanı" bakımından da "kayıptayız"; üstelik Galatasaray'ın ve Fenerbahçe'nin grupları "Yeme de yanında yat" cinsinden!.. Sonuç; 3 maçta 4 gol atıp, 4 gol yemişiz ama, alabildiğimiz sadece "o da ballı" 3 puan!.. Şapkamızı önümüze koyup düşünelim; "Biz nerede yanlış yapıyoruz?.." Kafaya bakın!.. Bir türlü "eleştirmek" ile "hakaret etmek" arasındaki "dağlar kadar farkı" öğrenemiyoruz, gereğini yapmayı beceremiyoruz; "yapılan işi eleştireceğimize", kalkıp bol bol "kişilere, kişiliklere dönük hakaretler" yağdırıyoruz!.. Biz "böyle yapınca", elbette taraftar, seyirci, futbolsever de "daha beterini yapmak için" yarışıyor!.. Mesela, "Fatih Terim'i eleştiriyorsunuz", hem de "ağır şekilde" eleştirdiğiniz yazınızda "Sevgili Hocam" diyorsunuz, nasıl demezsiniz ki, "bütün gazetecilik hayatınızda, futbolcu ve teknik adam olarak Fatih Terim hep olmuş", onunla arkadaş olmuşsunuz, dost olmuşsunuz; ama okuyucu mail yağdırıyor; "Ne demek 'Sevgili Hocam', sen nasıl ona 'Sevgili Hocam' dersin, korkuyorsun ondan, eleştiremiyorsun, eleştirdiğinde de yağ çekiyorsun, yazıklar olsun, bırak bu işi!.." İşte "bu kafa" , taaa başkanlarımızdan, yöneticilerimizden, teknik adamlarımızdan, futbolcularımızdan, medyamızdan, "köşe başlarını tutmuş" ve de "sahibinin sesi olmuş" yorumcularımızdan, tribünlere, sokaklara, kahvelere, evlere kadar uzanan "talihsiz" çizgiye hakim olan ve ne yazık ki TV başındaki, sokaktaki, kahvedeki, evdeki taraftarın çoğu da "beyni yıkanmış gibi" bu kafayı taklit ediyor!.. Elbette Fatih Terim, "onu en ağır şekilde eleştirsem" de, benim içim "Sevgili Hocam" olmalıdır, olacaktır!.. Onun "yaptığı işteki hatalarını, yanlışlarını yazmak" ve "eleştirmek" benim "gazetecilik" görevimdir, bunu yaparken de "sevgili hocam" demek, benim "insani" görevimdir; böyle de devam edecektir!.. Fatih Terim'i sevmeyebilirsiniz, ama "inkâr edemezsiniz"; Terim, Türk futbol tarihine, spor tarihine "altın harflerle yazılan" büyük zaferlerin ortağı ve mimarı olmuştur; keşke 3 - 5 tane daha Fatih Terimimiz olsa idi; milli takımımız "böyle" bir gruptan güle oynaya çıkar ve "komik matematiksel hesaplar yapacak duruma" düşmezdi!.. İşte İngiltere ve işte biz!.. Adamlar Manchester City - Arsenal maçında, Adebayor'un "Van Percie'ye ve Arsenal seyircisine yaptıklarını" anında cezalandırıyorlar, "hakemin raporunda varmış, yokmuş" vız geliyor; biz ise Deniz Çoban'ı adeta "dağ başındaymışlar" gibi hurdaya çevirenleri, "saha ortasında" rakibine göz göre göre kafa atanları, "talimatta yazan - yazmayan bir takım cümlelerin arkasına sığınıp" yok sayıyoruz!.. Hadi "dağılmış" hakem, "kendisini kimlerin ve nasıl dağıttığını" göremiyor, seçemiyor, raporuna yazamıyor; ya gözlemci, ya dördüncü hakem, ya yardımcı iki hakem?.. Hepsi mi, "görmüyor, duymuyor" ve de "okuma yazma bilmiyor?.." Bu "eyyam" değil de, bu "büyüklerin korunması ve kollanması" değil de nedir, Allah aşkına?.. Evet Merkez Hakem Komitesi'nin "saygıdeğer" Başkanı'na sormam gerek; "bunları düzelteceğine" , al yanına yardımcını git Galatasaray'ın Fenerbahçe'nin kamplarına, "melek yüzlü" yöneticiliği oyna, "futbolcuları okşa, yöneticilere güler yüz göster" ve ben de "bu gösterişli" senaryoyu "bravo" diyerek alkışlayayım, öyle mi?.. Hadi ben alkışlayayım, iyi de, ya "hakemlerin ne yapacak?.." Deniz Çoban'ları "o hâle getirenlerin", daha formalarının teri kurumadan "ayağına giden" bir MHK Başkanı için ne düşünecek ve bu takımların maçlarında nasıl "tarafsız" düdük çalacaklar?.. "Bu bir görevse", MHK'da "bunu yapacak" bir "eğitimci" yok mu; MHK Başkanı "5 ve 6'ncı hakem uygulaması konusunda bilgi vermek için" takım kamplarına gider mi?.. O takımların kamplarına gittin; diğer 16 takımın kamplarına da gidecek misin?.. Gitmezsen, gidemezsen ne olacak, bıraktım başkalarını, hakemler ne düşünecek?.. Hadi canım sen de!.. Nihat'ı bitirmek!.. Bobo'nun, Holosko'nun, Nobre'nin "sahadaki hâllerini gördükçe", Mustafa Denizli'nin "Nihat ısrarını" çok iyi anlıyorum!.. Denizli, "gol kısırlığı çeken" Beşiktaş'ta "Nihat kazanılmadıkça" hiçbir şeyin değişmeyeceğini görüyor ve biliyor!.. Bilmeyen ve görmeyen, göremeyen ya da "görmemek isteyen" çoğu Beşiktaşlı yorumcuları dinledikçe ve okudukça, gülümsüyorum!.. Bir başka yazısında "futbolcu antrenmanda kazanılmaz, maçta oynatacaksın" diye yazan yorumcunun "Nihat hazır değil, neden oynatıyor" diye Denizli'yi yerden yere vurduğunu görüyorum, gülüyorum!.. Oynadıkları sürelerde "tek olumlu hareket yapmayan" Nobre'lere, Holosko'lara, Bobo'lara gösterdikleri "müsamahanın yarısını" Nihat'a göstermeyen ve adeta "Nihat'ı bitirmek için" yarışanlara söyleyeceğim çok şey yok!.. Yakından biliyorum ki, Hakan Şükür'lerin, Hasan Şaş'ların başına da "aynı şeyler" getirildi!.. "İnsan insanın kurdudur" demiş filozof, biz futbolumuz için değiştirelim: Özellikle, Türk'ün en büyük, en gözde futbolcularının kurtları var; "yemek için" yapılmadık bırakılmıyor!..