Başarının geleceği", insanların "birbirlerinin gözlerinin içine bakması" ile anlaşılmaz; "kurumsallaşmış" bir kuruluşta, "başarının geleceği, somut, rakamsal, bilimsel işaretler" ve "gerçekler" ile ortaya konur!..
Mesela, Galatasaray Başkanı, "Alman ekolü de, Alman ekolü" diyerek "teknik adam arayışına girdikten sonra", bu arayışı "açtığı alkışlanacak kapıdan bir Alman teknik adamı Galatasaray'a kazandırarak" sonuçlandırsa idi, "başarının, hem de kalıcı başarının gelme ihtimalinin ne kadar fazla olacağı", daha birkaç gün geçmeden ortaya çıkacaktı; "Brezilya: 1 - Almanya: 7!.."
Zira "bütün dünya öğrenmişti" ki; taaa "İkinci Dünya Savaşı'ndan, hem de ülkelerinde taş üstüne taş kalmamış, bitmiş, tükenmiş bir şekilde çıkan" Almanlar, 1954'te finalleri İsviçre'de yapılan Dünya Kupası'nda "efsane oyunculardan kurulu" ve de "yenilemez" denilen "efsane" Macar takımını da mağlup ederek, dünya futbolunun zirvesine oturduklarında, Sepp Herberger'in attığı "bilimsel temel" çizgisini, onun yardımcısı Helmut Schön, onun da yardımcısı Jupp Derwall ile sürdürünce ve bugüne "üstüne koya koya gelinince", üstüne üstlük "çok uzmanın alay ettiği" bir reform adımı da "futbol mühendisliği" teori ve pratiği ile spora ve futbola eklenince, hem de Brezilya'da Brezilya'yı perişan eden ve "futbol için milat olacak" 7-1'lik sonuç ortaya çıkıvermişti; herkes şaşırdı, ama aslında "şaşıracak" bir durum olmamalıydı!..
Zira "bilim ve bilimsel eğitim temelli futbol, elbette ticaret temelli, samba eğitimli futbolu yenecekti", hem de gün gelecek "hezimete uğratarak" yenecekti!.."
Galatasaray Başkanı Aysal, "Alman futbolundaki gelişmeleri takip edenleri" heyecanlandıran "Alman Ekolü" açıklamalarını, "Alman ekolünü bugünkü çizgilerinin içinde olan" bir teknik adamı getirerek sonlandırabilse ve onunla "uzun vadeli" bir sözleşme yapabilse, "kurumsallaşan bir kulübün başkanı olduğunu" dünya aleme ilân ederdi, ama yapmadı, yapamadı.
"Ekolleşme yerine", birdenbire şapkadan "Başarı da, başarı; dördüncü yıldız" hedefini çıkardı; "futbolculuk hayatı da, teknik adamlık hayatı da büyük iniş çıkışlarla dolu" ve İtalya Milli Takımı'nı Dünya Kupası'na adeta "hezimet için götüren" bir hocayı, "kimselere sormadan, kimselere danışmadan" ve de belki de "Galatasaraylı yöneticilerin çoğunun haberi bile olmadan" Galatasaray'ın başına getirdi!..
Nedendi, bu "180 derecelik" dönüş; belki de bir sabah tıraş olurken, aynaya bakıp kendi kendine demişti ki; "Sözünü verdim, ben iki yıl sonra aday olmayacağım ve yerimi bir başka başkana bırakacağım. Ekol için zamanım yok, bana ekol yerine kısa zamanda başarı hedefleyen bir teknik adam gerek!."
Yoksa, mesela tam da futbolda "Alman reformunun önemli ve de genç temsilcilerinden Thomas Tuchel'i, "Erdal Keser'in telefonlarına mı bırakırdı", getirmek için; Prandelli gibi, İtalya'da neredeyse, "alay konusu olan" bir teknik adamla "gizlice gidip baş başa görüşürken?.."
Prandelli, Galatasaray'da başarılı olabilir, Galatasaray'ı şampiyon yapabilir, dördüncü yıldızı taktırabilir (Çok kişinin aksine, buna ben de inanıyorum), ama "ekol?.."
Galatasaray'da bir Derwall, bir Feldkamp gerçekleri varken, "hem ekolü, hem başarıyı beraberce getirecek" bir Alman hocadan neden vazgeçildi, Galatasaray yönetiminde bilen var mı, "Benim 5 kriterime uyuyordu" diyen Aysal'dan başka?..
Demek ki, "Galatasaray futbolunda, Alman ekolünün bilimsel başarı ilkeleri yerine, Aysal'ın 5 kriterinin geçerli olması" tercih edilmişti; ne diyelim; hayırlı olsun!..
Zaten, Fatih Terim ile başlayan, Mancini - Rumen Lucescu arayışı - Thomas Tuchel başta, Alman ekolü arayışı için temas edilen Alman hocalar - Hollandalı Dick Advocaat arayışı - Mustafa Denizli arayışı - Hikmet Karaman'a danışılışından sonra, İtalyan Prandelli ile noktalanan çizgiden, "kurumsallaşan" bir kulüpte "ekol anlayışının paspas edilmesi sonucu" çıkmıyor mu?..
Galatasaray'da "okullu" ve de "Avrupalı" bir başkan da "ekolü çöp sepetine atıyorsa", akıllara hemen şu soru gelmiyor mu; "Ya başarı da gelmez ve 4'üncü yıldız takılamazsa" ne olacak?.."