Ertuğrul Doğan seçilirse, acaba o da, Abdullah Avcı’yı unutmayarak ‘İstifasını kabul etmeyebilir mi?’ Aklıma geliverdi de…
Trabzonspor’un teknik direktörü Abdullah Avcı istifa etti.
“Başkan Ahmet Ağaoğlu’nun başkanlıktan istifa etmesinden sonra” yazdığım yazının özeti, “Asıl istifa etmesi koltuğunda otururken, istifa etmemesi gereken Başkan gidiyor” idi.
“Asıl istifa etmesi gereken” de, nihayet Ümraniyespor’a “hem de Trabzon’da alınan mağlubiyetten ve tribünlerin ‘istifa’ feryatlarından sonra” istifa etti; “geç kalmış” bir karar!..
“Çok başarılı” bir sezondan sonra, üstelik “onca ‘nokta’ transfere rağmen, Trabzonspor’un Süper Lig’de, Avrupa kupalarında düştüğü durumun elbette ‘en büyük sorumlusu’ Abdullah Avcı idi ve ancak “taraftarın tribünlerdeki isyanı” üzerine “gerekeni yapmak” zorunda kaldı ve de… Geç de olsa “doğru olanı” yaptı.
Avcı, istifa açıklamasında “Bazen durmak gerekir. Derin bir nefes almak, çok fazla düşünmemek ve olacaklara güvenmek gerekir” diyerek şunları söyledi; “Trabzonspor taraftarı coşkuludur. Beklentileri büyüktür. Hep kazanmak ister. Kaybetmeye tahammülü yoktur ve bütün bunlara hakkı vardır. Biz fırtınalı topraklara, bilerek geldik.”
Doğrusu ya “bunca yıldır şampiyonluk, Avrupa kupalarında başarı görmemiş, Trabzonspor taraftarı için “Kaybetmeye tahammülü yoktur” demek, “Trabzon’u ‘fırtınalı topraklar’ olarak tarif etmek, nasıl bir tespittir, anlamam güç…
Ama Avcı Hoca’nın bir cümlesi var ki, onu anlar gibi oluyorum… Hoca’mız, açıklamasında “Yeniden aday olmayacağım” diyen başkan Ahmet Ağaoğlu’nun adını bile zikretmezken… “Onun yerine seçilecek ‘en güçlü başkan adayı’ olarak görünen” başkan vekili Ertuğrul Doğan’a ‘şükran borcu’ olduğunu” ilan eden cümleydi, o cümle; “Buraya gelmeme, burada kalmama, hayatımın en güzel anılarını yaşamama vesile olan Sayın Ertuğrul Doğan'a ise apayrı bir şükran borcum var. Onu unutmayacağım. Hiç kimse unutmasın.”
Hımmm… Nedense bu cümleyi okuyunca, aklıma “Sayın Ertuğrul Doğan da seçilirse, ‘acaba o da, Abdullah Avcı’yı unutmayarak ‘İstifasını kabul etmeyebilir mi?’ sorusu” aklıma geliverdi de…
Neyse, “nelerin olup biteceğini” yakında göreceğiz.
Ben “istifa gelişmesi” için “başka bir pencere” açacağım.
Abdullah Hoca’mız, yıllardır, “dönüp dolaşıp” aynı noktaya geliyor; “Önce parlak başarılar” ve… Sonrasında “istifaya kadar giden” gelişmeler…
Bu istikrarsızlık tablosunu, onun dediği gibi, “taraftarların hep kazanmak istemelerine bağlamak” mümkün müdür?..
Hadi, “istifalarda önemli rolü vardır, belki” taraftarın… Ama ya “karşılıklı anlaşarak ayrılmanın ya da göreve son vermenin sorumluluğu” için ne diyelim?..
“Aynaya bakmak ve geride kalan zaman ile yüzleşmek” daha gerçekçi ve gerekli bir adım olmaz mı?..
Bak, sevgili Hoca’m; çok yıllar önce, Galatasaray “ünlü bir yabancı hocayı takımın başına getirirken, kendi altyapısında yetişen ve altyapıda hocalık da yapan” bir teknik adama “Gel yeni hocamıza yardımcılık yap” diyerek teklif yapmıştı. Tıpkı “Jupp Derwall – Mustafa Denizli / Sepp Piontek – Fatih Terim birliktelikleri” gibi…
Ama “o Hoca” bu teklifi “Ben kimsenin yardımcısı olmam” diyerek reddetti...
Henüz çok erkendi, onun için “Ben artık oldum” derken… İşte “o erken ‘Ben oldum’ zihniyeti” gerçekten kabiliyeti, bilgisi, liyakati ile “büyük hoca” olmayı hak ettirecek bir gelecekte, onun önüne hep “istikrasızlık” olarak çıktı…
O hoca kimdi acaba, Sevgili Hoca’m?..