Acıların kulübü!..

A -
A +

Hiçbir kulüp "sokaktan, kahveden, çarşıdan, pazardan, meydandan, caddeden, otel odasından, holding bürosundan yönetilemez"; yönetilmemelidir!.. Kulübün yönetileceği yer, "kulübün yönetim kurulu ile başkanlık odalarıdır!.." Ne var ki, Türkiye'mizde, "böyle sağlıklı bir tablo yoktur" ve kulüplerimiz, hatta "en büyükler dahil" zaman zaman, hatta çoğu zaman "kulübün başkanlık ya da yönetim kurulu odası dışında" her yerden ama her yerden yönetilmiştir, hâlâ da yönetilmektedir!.. İşte, "taraftar" denilen "kulüp aidiyetini, futbol takımının başarılarına endeksleyen" büyük gruplar da, "bu kaos ve keşmekeş içinde", elbette ki "kulüp yönetiminde söz haklarının bulunduğunu", hem de kulüp yönetimlerinin uygulamalarına ve verdikleri görüntülere bakıp çok haklı olarak zannetmekte, "başkanları tayin etme, yönetimleri gönderme" konularında tribünlerde ve internet sitelerinde yapmadıklarını bırakmamaktadırlar!.. Ne acı ve yazıktır ki, bizzat kulüp başkanlarımız ve yönetimlerimiz, bu "durdurulamaz" hâle gelen Frankeştayn canavarını uzun yıllar büyük emekler (!) vererek bizzat kendileri dizayn etmişlerdir!.. Tribünlerde "kendi lehlerine bağırtarak-deplasmanlara otobüslerle götürerek-kongre salonlarına bile sokarak-yönetim kurullarına o grupların kendilerine yakın olanlarının liderlerini alarak-bedava biletler dağıtarak-ceplerine para koyarak-tribünlerde özel yerler ayırarak" ve daha nice "kıyaklar yaparak" bugünlere gelinmesini sağlamışlardır!.. Dahası, "mavi boncukçu" yazar-çizer takımının yazı ve yorumlarıyla bezenen medyamız da bu "Ali kıran, baş kesen" grupları, kalemleri ve dilleriyle "yücelttikçe yüceltmiş", sonunda "canavar" bugünkü konumuna, "kulüp yönetimi üzerinde vesayet hakkı bulunan" bir ağırlık hâline el birliği ile getirilmiştir!.. Dizayn ettikleri "bu canavar" gün gelip "kendi aleyhlerine dönünce" de, kıyameti koparanlar, "temizleyeceğim" diye bar bar bağıranlar da "bizzat" gene başkanlar olmuştur!.. İşte Yıldırım Demirören'in başına gelen de budur!.. Süleyman Seba gibi "Beşiktaş'ın anıt başkanına yapılanları" daha unutmadık; ardından "Seba'ya yapılanların başkanlığa getirdiği" Serdar Bilgili'ye yapılanları unutmadık, "Serdar Bilgili'ye yapılanların başkanlığa getirdiği" Yıldırım Demirören'e yapılanları da unutmayacağız ve hep hatırlatacağız; hatırlatacağız ki , "Yıldırım Demirören'e yapılanların başkanlığa getireceği" yeni başkanın kulağına "bunlar" küpe olsun!.. Beşiktaş Kulübü'nü "kimin ve nasıl yöneteceği", Pascal Nouma "namlı (!)" futbolcuyu "Beşiktaş tarihinin en sevilen futbolcusu olarak" Beşiktaş vitrinine koyan "bir taraftar çoğunluğunun vesayeti altına sokulamaz", sokulmamalıdır!.. Ben, "Yıldırım Demirören'in gelme, Beşiktaş'ı yönetme ve Başkan olarak kalma şeklini" ağır şekilde eleştiren ve onun "Beşiktaş başkanlığında kaldığı sürenin her dakikasının bu büyük kulübe zarar verdiğini" düşünen ve yazan bir gazeteciyim!.. Ama gidiş şekli "Noumasever taraftar topluluğunun istek ve beklentilerini karşılayacak", onları daha da şımartıp "hiç baş edilemez" bir güce sahip çıkaracaksa, Demirören başkanlıkta kalmalıdır!.. Üstelik Demirören "bu canavarı gerçekten yok edecekse", ölene kadar Beşiktaş Başkanı olarak kalmalıdır!.. Zira "bütün Beşiktaşlılar bilmelidirler" ki; Yıldırım Demirören'in başkanlıkta kalmasının Beşiktaş'a vereceği zarar, "Noumasever Frankeştayn canavarının tribünlere ve kulübe hakim olmasından ve Beşiktaş Genel Kurulu'na yön vermesinden dolayı" Beşiktaş'a vereceği zararın yanında devede kulak kalır!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.