Aziz Yıldırım… En yakınındakiler bile artık 'gitsin' diyor. Oysa 'Her şeyi ben bilirim ve ben yaparım' demese heykeli dikilecek biri olacaktı…
İnanıyorum ki, heykeli dikilirdi!.. İnanıyorum ki, "Fenerbahçe'nin anıt başkanlarından biri" olabilirdi!.. Ama, bugün geldiği noktaya bakın; artık daha dün en yakınında olanlar bile, "Artık yeter" diyorlar, kimi "diyor", kimi fısıldıyor, kimi aklından geçiriyor; "Gitmeli!.."
Dahası da var; "Hem de hemen" diyenler!..
Evet, Fenerbahçe'nin "çehresini değiştiren" bir başkan oldu o; "tek oy farkla başkanlık seçimini kazanıp", yönetim seçimi kazanan rakibi, "Ali Şen'in kafasına rakı bardağı koyduğu" Vefa Küçük'ün listesi ile baş başa kaldığı günden bu yana 18 yıldır sarı-lacivertli kulübün başkanlık koltuğunda oturan Aziz Yıldırım'dan söz ediyorum!..
"Fenerbahçe'ye hizmet etmek" ve de "başkanlık koltuğunu bırakmamak" için nelere katlandı o; sağlığını, canını bile tehlikeye attı, hapislere düştü, Türk spor tarihinin "futbol disiplin kurularından en çok ceza alan" yöneticisi oldu, çok ağır eleştirilere göğüs gerdi. Spor camiamızın belki de "en çok nefret edilen" kişilerinden biri olma, hatta "birincisi olma" pahasına, kulübü ve koltuğu için mücadele etti, savaştı, çok düşman edindi ve bugünlere geldi.
Onun için, "deniz bitmiş" görünüyor, artık "kaptanın yapabileceği" fazla bir şey yok; "Aziz Yıldırım gemisi" karaya oturmak üzere!..
Neden "bu hâle düştü"; işte ilk sebebi; "kendisine "Yanlış yapıyorsun, doğrusu budur" diyecek kişileri yönetiminden, etrafından, hatta kulübünden uzaklaştırdı!..
Etrafı, "En büyük sensin, senin her söylediğin, her yaptığın doğrudur" diyenlerle doldu. Binlerce yıllık insanlık tarihinde binlerce örneği ile görülmüş olan "bir lider hastalığı" onu da yakaladı; "dalkavukları sevmek ve onlarla beraber yaşamayı seçmek!.."
Zannetti ki, dalkavukların övgüleri, alkışları, onu hayat boyu koltuğunda oturtacaktır; heyhat!..
Bugün geldiği nokta, ortadadır ve o da "acı gerçeği" anlamıştır, işte onun için demektedir ki; "Ben bu koltuğa yapışmadım, yapışmak da istemiyorum."
Evet, kim bilir belki de "o koltuğa yapışmamıştır" ama, "o koltuğu ona yapıştıranların ortasında kalmıştır" ve de artık "nefes alışında bile", o koltuk vardır!..
Zira bu sözünün arkasından "tehdit" gelmektedir; Herkes bilsin ki, muhalefet nasıl yapılır göstereceğim'.."
Gelin de, "şimdi göreve talip olun" bakalım, olabilirseniz!..
Halbuki, "böyle" konuşacağına, daha "düne kadar" zamanı vardı; diyebilse idi ki; "Gelin bütün Fenerbahçeliler, kırgını, küskünü, kulüpten atılmışı, yanımdan uzaklaştırılmışı, Fenerbahçe' ye gönül verenler, hepimiz bir araya gelelim, ben artık misyonumu tamamladım, Fenerbahçe'ye yeni bir kan ve can verecek, yeni bir coşku ve heyecan getirecek bir başkanı ve yönetimi beraberce seçelim"; bakın ne olurdu, Fenerbahçe Cumhuriyetinde?..
Daha "düne kadar" zamanı vardı; diyebilse idi; "Gel, Dursun Özbek, yönetici arkadaşlarını al, beraber bir yemek yiyelim, Fenerbahçe-Galatasaray rekabetini yeniden dostlukla perçinleyelim, bu gerilim, bu kavga, bu kırgınlık, küskünlük bitsin. Galatasaraylılar Fenerbahçe stadına, Fenerbahçeliler Galatasaray salonuna girebilsin, eskisi gibi aynı mekanda maçlar seyredilsin"; bakın, neler olurdu, Türk sporunda?..
Bunu yapacak gücü vardı, karizması vardı, kariyeri vardı ve belki de bugün Türk sporunda "bunu yapabilecek" tek adamdı!..
Ama yapmadı, yapamadı; şimdi, "gün sayıyor artık, gitti gidecek!..
Ona da, "kayıp ettiği" büyük fırsata da acıyorum!..
Yazık oldu, çok yazık!..