Bu takımı bu hâle kim getirdi?.. Gençlerbirliği karşısındaki Galatasaray'ın oynadığı daha doğrusu oynamadığı, oynayamadığı futbol "utanç verici" idi!.. Alın bu maçın kasetini, Hakanfobi'ye tutulmuş beyinlere sahip Feldkampperver'lerin "devrim yapılıyor" dedikleri futbolsuzluğun ve takımsızlığın kahramanlarını "tek tek" seyredin; sonra da Feldkamp - Ahmet Akcan ikilisinin sarı - kırmızılı ekibi "hangi uçurumun dibine getirdiklerini" dikketle analiz edin; eğer "Galatasaray'a saygı duyuyorsanız" diyeceğiniz şudur: "Bu ikili, bir hafta bile geciktirilmeden Galatasaray'ın başından gönderilmelidir!.." "Futbolsuzluğu, takımın durumunu" bir yana bıraktım; "fiili" bir gerçek var: "Biri" zaten yok, "ne zaman iyileşip döneceğini kimse bilmiyor"; öteki "hoca olarak" daha baştan beri yoktu, sadece ve sadece Feldkamp'a tercümanlık ve "evet efendimcilik" ile takım içindeki, kamplardaki olayların "postacılığını" yapıyordu!.. Yani, Galatasaray takımının başında "uzun süredir" hoca yoktu!.. Durum "böyle" olunca, "yöneticiler" pek âlâ bir "hoca bularak" bu boşluğu doldurabilirlerdi, yapmadılar; yapamadılar ve sonunda bu acıklı tablonun, Feldkamp'ın ve Ahmet Akcan'ın da önünde "baş" sorumlusu oldular!.. Nedir, o "devrimin süper çocukları" diye bakılan Barış'ın ve Serkan'ın hâli!.. Hele Barış, bir de "yaşına başına bakmadan" hakemlerle uğraşmaya, takım arkadaşlarına ters ters bakmaya, olur olmaz yerlerden şut atmaya, Maradona gibi art arta çalımlar atma hevesi içinde toplar kaptırmaya, dokulunca yere düşmeye başlamadı mı; al bir Sabri daha!.. Mevsim başında "bu" çocuklardan herkes gibi ben de ümitliydim, ama "olmadan, olduklarını sandılar" ve bugün Türkiye'de "sadece süper ligde değil" daha "alt liglerdeki takımlarda oynayan" onlarca futbolcudan biri olmanın ötesine geçemeyecek "bir sıradanlık" içine düştüler, çok gerilediler; bu futbollarıyla "devrim" bir yana "pişmiş aşa su bile katamayacak" hâle düştüler; yazık!.. Ya Nonda?.. Geldiğinde "pırıl pırıl parlayan" bu futbolcuya ne oldu?.. İki Ankara maçında, neredeyse uzatmalarla beraber 190 dakikada "Ümit Karan'a verdiği bir gol pası hariç" ne yaptı?.. Gençlerbirliği maçında, 90 dakikayı bir yana bıraktım; "uzatma dakikalarına" bakmak bile onun "içinde olduğu fizik ve moral zafiyeti" çok iyi gösterecek; "6 top geldi, 5'ini kaptırdı ya da kötü pas olarak kullandı, birinde ise önündeki topa vuramadı" ve "Galatasaray'ın beraberlik golü için" başlattığı 6 hücum, daha orta sahada Nonda'nın dökülüşü yüzünden bitti!.. Galatasaray'ı "iki Ankara maçında", Feldkamp'ın mevsim başından beri kulübeye çektiği Aykut kurtardı; Ankaraspor'dan alınan 3 puanın "aslan payı" onundu, Gençlerbirliği önünde "Kupa şansı" İstanbul maçına taşındıysa, bunda da Aykut'un ve elbette Gençlerbirliği forvetlerinin şanssızlığının ve beceriksizliğinin büyük rolü vardı!.. Ayhan'ın "kaç maçtır döküldüğü görüldüğü hâlde" onun hâlâ sahaya çıkarılması da tam bir teknik adamlık şaheseri!.. Mehmet Topal'ın oynamadığı bir maçta, "Barusso'nun kulübede oturtulması" ise, hem bir "hocalık", hem de "transfer yöneticiliği" harikası!.. Roma'da oynamış "bu" adam, "İstanbul'da tatil yapsın" diye cebine yüz bin dolarlar konularak getirildi her halde!.. Bunca zamandır hâlâ "Galatasaray'da oynayacak kıvama gelmediyse", bilmem ki "bu takımın hocaları" antrenmanlarda ne iş yaparlar?.. Neyse, torba hâlâ dolmadı ama, yerim doldu; burada keseyim: Bu hocalarla bu takımdan ne köy olur, ne kasaba!.. Yazık Galatasaray'a!..