Acûllar iş başında!..

A -
A +

Dün Fenerbahçe'yi yerlere göklere sığdıramıyor, Galatasaray'ı yerlerde süründürüyorduk; bugün Galatasaray'ı koyacak yer bulamıyor, Fenerbahçe'yi yerden yere vuruyoruz!.. Ne dün yaptığımız doğru idi, ne de bugün yaptığımız doğru!.. Mahalle takımından biraz hâllice bir ekiple, kalecisi "her atılan şutu içeriye alan" bir takıma 3 maçta atılan 15 gole bakıp, "Fenerbahçe'ye destan yazanlar", Daum ile Zico arasındaki farkı "ikincisi lehine" neredeyse "Çamlıca Tepesi ile Ağrı Dağı farkı gibi" göstermeye çalışanlar, çok değil 4 - 5 gün içinde fena hâlde mahcûp oldular!.. "Ben antrenmana çıkmam ama şu maçta oynarım, antrenmana çıkarım ama şu maçta oynamam, şu deplasmana giderim, bu deplasmana gitmem" diyen bir oyuncuya "Maradona olsa" haddini bildirmesi gereken bir hocanın, "Anelka'ya gösterdiği" inanılmaz müsamahaya gereken tepkiyi göstermeyenlere ben nasıl "yönetici" derim, "başkan" derim, "yorumcu" derim, "spor yazarı" derim; söyler misiniz?.. Zico, "çok büyük oyuncuydu"; doğrudur; ama "çok küçük bir hoca" olup olmadığının bundan daha iyi göstergesi olabilir mi?.. "Küstah" Anelka'yı, kendisinin de, Fenerbahçe'nin de, "her maça ve her antrenmana gelen" bütün futbolcuların da önüne koyan bir hoca, "bundan böyle" kime ve nasıl "güven" verecektir?.. Fenerbahçe'nin, Dinamo Kiev önündeki "kötü ve çaresiz" futbolunun sebebi, "Anelka psikozunun Zico dahil, bütün takımı esir almasıdır!" Dua edilmelidir ki, maç 3 - 1 bitti ve İstanbul'da hâlâ ümit var!.. Kiev'deki karşılaşma, "göklere çıkarılan" Tümer'in de, "tıpkı" Beşiktaş'ta forma giydiği günlerdeki gibi, "Bir maç var, 7 maç yok" zikzaklarında kaybolan "büyük" futbolcu çizgisinden şaşmadığını göstermesi bakımından enteresandı!.. "Hücumcuların ardına takılarak, orta sahadaki görevini unutan, ileri gittiğinde geri dönemeyen" ve böylece Fenerbahçe'nin orta sahada çökmesinin Tümer ile beraber en büyük sorumlusu olan Appiah'a, "bazı" yazar - çizerlerimizin ve yorumcularımızın "Maçın en iyi Fenerbahçelisiydi" diyebilmelerindeki sebebi de anlamam mümkün olmadı!.. "Acûl" futbol ûlemamızın etkisinde kalan hocalarla Avrupa Kupaları'nda "başarı beklememizin hayal olduğu" ortada!.. Bunun bir başka örneği de, Galatasaray ve Gerets!.. Elbette Gerets gibi, uzun yıllar "çok büyük hocalarla çalışmış, uluslararası tecrübe ve kariyer sahibi" bir futbolcunun "futbolu bilmediğini" iddia etmek için insanın "aptal olması" gerek!.. Ama, "futbolcuyu tanımadığı ve tanımış olsa bile takıntılı olduğu" muhakkak!.. "Takımla doğru dürüst üç idman yapmayan" Carrusca'yı ligin ilk maçına ilk on birde çıkarıp, Arda'yı "yedek kulübesinde oturtan" bir hocanın "takıntılı olduğunu ve futbolcuyu tanımadığını" söylemek için bilmem ki başka bir örneğe lüzum var mı? Aslında "bir" değil 10, hatta 100 örnek de verilebilir ama "bugünlük" bu kadar yeter!.. Arda varken, "Carrusca'ya verilen para" eğer bugün "hâlâ" Gerets tarafından alınmak istenen "ön liberoya verilmesi düşünülen paraya eklense idi"; Galatasaray Avrupa maçlarına "kariyerli ve tecrübeli bir orta saha beyni ile çıkma imkânına kavuşurdu"; asıl ihtiyacı olduğu "futbolcuyu" bulmuş ve almış olurdu!.. Marek Heinz örneği ortada iken hâlâ "ucuz yabancı peşinde koşmanın", Galatasaray'a nelere mâl olduğu, son yıllardaki "acı başka örnekleri" ile de yaşanmışken, "ucuz yabancılardan çok daha yetenekli gençlere takımın kapılarını kapayan" hocalara "Dur" diyemeyen bir yönetime, bilmem ki ne demeli?.. Çarşamba gecesi "Hakan Şükür olmasa", kendi ceza alanı içinde "kornerlerde tek hava topu alamayan" bir geri dörtlü için, "çalım yiye yiye başı dönerek ikinci golü yediren" ve geçen yıllarda hakkındaki iddialar ayyuka çıkan ve yaptığı "seri" hatalarla bu iddiaların sahiplerine haklılık payı çıkaran Tomas'a karşı Tolga gibi bir oyuncuyu harcamaya gayret eden bir hocanın "futbolcu tanıdığını ve takıntılı olmadığını" kim söyleyebilir?.. Ya, Tomas - Tolga tercihi konusunda, "bunca" olanlara rağmen "Tomas" diyen yorumculara ne demeli?.. Hadi, "Fenerbahçeli yorumcuları" anlıyorum da, "Galatasaraylı yorumcular" ne yapmak istiyor; işte o meçhûl!?. Hele hele, "Ayhan ön liberoda kazanılmalı" şeklindeki "doğru" yorumuna katıldığım, ama "bunun için" neredeyse Mehmet Güven'in ipini çekmeye çalışan "bazı" Galatasaraylı yorumcuların, "Tomas'ın göz göre göre yedirdiği" ikinci golün sorumlusu olarak "Mehmet Güven'i göstermelerine" ne demeli?.. Mehmet Güven'e "oyuna girer girmez", rakip kaleci tarafından "inanılmaz" bir şekilde kurtarılan "enfes şutu için" güzel sözler söyleneceğine, "hiç kusuru bulunmadığı hâlde" yenen iki golün "baş sorumlusu" gibi gösterilmesindeki insafsızlık, bilmem ki kimin şişine yarayacak?.. Yarın Ayhan sakatlanırsa ki sakatlanıyor, ceza alırsa ki alıyor, formdan düşerse ki düşüyor, Mehmet gibi bir "genç" ve "başarılı" oyuncunun "ön liberoda hazır ve nâzır olması" fena mı; öyleyse, neden "Ayhan kazanılsın" denilirken "Mehmet yok edilmeli" oyunu oynanıyor? Hakan Şükür, "Hakan Şükür" takıntılılarına ders vermeye ve onları fena hâlde mahcûp etmeye devam ediyor!.. Şaşıyorum; "Aurelio'lu Mehmet'in milli takıma alınması için" yazı yazanlar var da, "Hakan Şükür milli takıma alınmalıdır" diye yazıp çizen yok!.. İşte "biz" böyleyiz!.. Bize, Gerets'ler, Zico'lar çok bile!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.