Hiç sözü uzatmayalım: "Bu durumun sorumlusu" Galatasaray Başkanı Adnan Polat'tır!..Adnan Sezgin, Skibbe tâli sorumlulardır ve "bundan iyisini yapamayacakları ortada iken", Adnan Polat onların "baş koruyucusu ve kollayıcısı" olarak , "büyük ümitlerle getirildiği" başkanlığı "birkaç kelime ile" anlatırsak, "tam anlamıyla" yüzüne gözüne bulaştırmıştır!.. "Özhan Canaydın gitmeli, Adnan Polat başkanlığa gelmelidir" diye yazıp çizdiğim zamanlarda sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un "İnşallah Özhan Canaydın'ı aramazsın" sözleri kulaklarımda çınlıyor!.. Skibbe'nin "kariyerini ve üçüncü sınıf hocalığını, çalıştırdığı ikinci sınıf Alman takımlarından nasıl kovulduğunu" bile bile Galatasaray'ın başına onu getirmenin ve sonra da "Galatasaray'ın geleneklerinde 3 - 5 maçla hoca kovmak yoktur" gibi saçma sapan gerekçelerle "ısrarla onun arkasında durmanın", ama daha sonra "olmayacağını anlayıp" üç kuruşluk tazminat ödememek ve kendisinin bırakıp gitmesini sağlamak için, "ondan habersiz yardımcılarını değiştirerek" ve "başına da bir başka hoca getirerek", altını da, üstünü de oyup, onu herkesin ve de asıl futbolcularının önünde küçük düşürmenin ve "insan olarak" rezil etmenin "Galatasaray geleneklerinde olmaması gerektiğini" düşünemeyen bir "başkan" olabilir mi?.. Geçen yıl, "sezonun en kritik ve son döneminde" takımı "bırakıp giden", Galatasaray takımındaki "önemli çok oyuncu tarafından hiç sevilmediği bilinen" bir hocaya, "sanki dünyada başka teknik adam kalmamış gibi" dört elle sarılıp, adeta "Aman Feldkamp biz ettik, sen etme" havası içinde onu "yetkili danışman" olarak takımın başına getiren bir "Galatasaray Başkanı" olabilir mi?.. Hâlâ "Adnan Sezgin'e mahkûm olan" bir Adnan Polat olabilir mi?.. Bilmiyorum neden, onun gibi "tecrübeli" bir kişi, sadece "futbolu değil", asıl önemlisi oturduğu koltuk itibariyle, "gerektiğinde" ve "zaman kaybetmeden" radikal kararlar almak yükümlülüğü ile bağlı olduğu hâlde, "kötü gidişi" göz göre göre seyretmesi yüzünden yöneticiliğin hadi "y'sini" demeyeyim, mesela "n'sini" bilmediğini "göstermeye çabalayan" bir başkan görüntüsü verdiğini nasıl anlayamıyor?.. Yazıklar olsun!.. Sirk!.. Servet'in "böyle bir kaza yapması" son derece normal!.. Kendini "Rambo - Maradona" zannediyor!.. Hemen her maçta "aynı pozisyonlara birkaç defa düşüyor", pardon "kendi kendini düşürüyor" ve "bazılarında" kendi de işte "Perşembe gecesi gibi" gümlüyor; Galatasaray'ı da gümletiyor!.. Nedeni belli; Galatasaray'ın Adnan Sezgin sayesinde "saha dışı futbol disiplini olmadığı" gibi, Skibbe sayesinde de "saha içi disiplini" yok!.. Ona "Son adamsın, ilk görevin kalene göre en az tehlikeli olacak şekilde kullanman gereken topu eveleyip gevelememen ve hele baskı altındaysan ileriye, taca, kornere göndermen şart" diyen, bu riskli oyunu "hâlâ terk etmiyorsa", onu "bu büyük yanlışı, ikazına rağmen gene yaptığında anında oyundan alıp, kulübeye çekme" cesaretini gösterebilen bir hoca yok ortada!.. "Bir defa al kulübeye", bakalım Servet efendi, "aynı risk cambazlığını" bir daha yapabilecek mi?.. Servet öyle, ya diğerleri?.. Şampiyonlar Ligi gitmiş, ligde daha 13 maçta 15 puan kayıp var; bir ümit ve "heyecanlı" beklenti UEFA Kupası'nda, "beyefendiler" kaç tane "topuk pası fantezisi uğruna" top kaybettiler, saydınız mı?.. "Doğru dürüst" 5 metre öteye pas veremeyen ve "yığınla top kaybeden" bir takımda "topuk pası" fantezisi?!.. Türk futbol tarihinin "en pahalı" takımı, "tribüne ve kendine oynayanlar" sirkine dönmüş!!.. Kimin eseri acaba, sevgili Adnan Polat?.. Utanç verici!.. "Bir hafta sonraki maçlara tayin edilen hakemleri", hem de "Pazar maçları oynanıp bitmeden ve bu maçların gözlemci raporları gelmeden" açıklayarak, tam bir "acizlik ve çaresizlik içinde olduklarını" itiraf ettiler; böylece "gözlemcilerin ve temsilcilerin de 'olmasalar da olur' mertebesinde olduğunu ortaya koyan" bir belgenin altına imza atmış oldular!.. "İki, en fazla üç kişinin bildiği" hakem isimlerini, iki, bilemediniz üç gün bile "sır olarak saklayamayan" ve "kulüp yöneticilerinin ağzına sakız olan", dahası "bu aczini" yukarıda yazdığım "acayip, komik ve görülmemiş" bir uygulama ile örtmeye çalışan Oğuz Sarvan Merkez Hakem Komitesi'ni "sahiplenmekle", Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener, "Federasyonuna, herkese kolay hedef olabilecek bir yumuşak karın eklemiş bulunuyor"; kendi düşen ağlamaz!.. Ve dahası, Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanı Kemal Dinçer de "bu komedi karşısında" susup oturuyor; "Böyle şey olmaz" diyemiyor; çok yazık!.. Komedi!.. "Böyle" kritik bir maçta "aylardır sakatlığı sebebiyle topa ayağını vuramayan" bir Barış'ı, hem de, hem "defans bloğunu", hem de "orta saha düzenini" bozarak, "maçın en kritik döneminde" sahaya süren bir "Hoca (Skibbe)" ve bir "en yetkili danışman (Feldkamp)" ile karşı karşıyayız!.. Nerdesin sevgili Cevat Hocam, nerdesin?.. Sen, "bunların ikisini" de bir cebinden çıkarırsın!.. Okuyun!.. 25 Kasım Salı Günü, Milliyet'te Ercan Güven "Dinlediğini anlamayan yorumcular" başlıklı bir yazı yazdı. "Okuyanlar" okumuşlardır, ama "okumayanlar için" yazıyorum; mutlaka bulup okusunlar!.. Trabzonspor'un, Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin "puan kaybettiği" geçen haftanın sonunda, Beşiktaş'ın "3 puanı heybesine koyduğu" maçın bitiminde, Mustafa Denizli'nin kameralara ve mikrofonlara yaptığı "Salı günü hepimiz dua edeceğiz Fenerbahçe'nin başarısı için!.. O ayrı kulvar. Hafta sonu derbinin de çok zevkli geçeceğini umuyorum" açıklaması üzerinde, "hiçbir futbol yorumcusu ve yazarının durmamasını" eleştiren ve "Türk Spor Medyası'nın bugün geldiği durumu" ortaya koyan bir enfes yazıydı, sevgili Ercan Güven'in satırları; üst üste iki defa okudum!.. "Eski günlerle, bugünleri", bitmedi; "olması gerekenle, bugün olanı", bitmedi; "dünün gazetecisi ile bugünün gazetecisini" ve dahası "anlayış farkını" anlatan yazı, şöyle bitiyordu: "Beşiktaş - Eskişehirspor maçının ilk ve en önemli haberi Mustafa Hoca'nın söyledikleriydi bence. Medya canlı yayında atladı. Gazeteciler alınmasın, medya, futbolcu medyası." "Nokta" ve "kapanan" tırnak; müthiş; kutlarım!..