Adeta "ilâhi" bir tesadüf... "Fenerbahçe'ye ahlâksız tiyo" veren ünlü yazarımız ile "Nobre'ye kırmızı noktalı iğrenç hareketi yapan" ünlü futbolcumuzun adları aynı... Yani adaşlar!.. Pazartesi günü "Türkiye'den Haftaya Bakış" için görüşümü alan sevgili Ömer Faruk Ünal'a şunları söylemiştim: "Tüylerim diken diken... Eğer, spor ve futbol Emre'nin, Nobre'ye yaptığı çirkin harekete kadar düşmüşse maçlar şöyle olmuş, bu kazanmış, şu kaybetmiş diye sayfalar yapmaya, yorumlar yazmaya ne gerek var? Yazık!. Ama 'F.Bahçe'ye ahlâksız tüyo' diye M.United maçında Rooney'nin anasına küfür edilmesini öneren büyük yazarlarımız olduktan sonra Emre'ye de ne kadar kızabiliriz, bilmiyorum." Evet... Görüyoruz ki basındaki ve futbol sahalarındaki "adaşlar" uyum içinde!.. Peki ama "lâfdaşlar", yani "bizler" ne durumdayız? Bakıyorum, "Emre'nin, sporculukla da, insanlıkla da uyuşmayan" bu "iğrenç" ve "Türk Ceza Kanunu'na göre bile suç olan" hareketi için "rivayet muhtelif!.." Kızanlar, öfkelenenler, "en ağır şekilde cezalandırılmasını isteyenler" var ama, olayı "hafifletmek", hatta "hasır altı etmek" için sıraya girenler çoğunlukta... Koca koca doktorlar, profesörler, yöneticiler, anlı şanlı menajerler, futbolcular, gazeteciler... TV'de "o iğrenç hareketi görünce" tüylerim diken diken olmuştu... "Bu tabloyu", bu "hazin" tabloyu görünce "tüylerim bir defa daha" diken diken oldu!.. Nerede ise elbirliği ile "aklayacağız" o "iğrenç" hareketi ve bunu yapanı!.. "Lâfdaşlar" bu hâlde iken, bilmem ki "baş lâfdaş", yani sporumuzun başı, "Spordan sorumlu Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız" Mehmet Ali Şahin ve durumda? Ooooo!.. O, "hiç olmazsa", lâfdaşların "öfkeli" cephesinde: "Sahalarda olay çıkartanların yaptıkları yanlarına kâr kalıyorsa ve gerekli cezayı almıyorlarsa, bunu uygulamayanlar ve olaylara göz yumanlar sorumludur. Şiddette başvuranın yaptığı yanına kâr kalmamalı. Çıkartılan şiddet yasasını ciddi bir şekilde uygulamalıyız. Yoksa olayların önüne geçemeyiz. Beşiktaş - Fenerbahçe derbi maçında çıkan olaylar arasında kalan bir babanın kucağındaki çocuğunu koruma çabalarını görünce dehşete düştüm, ürperdim. Şimdi bu sahneyi gören aileler maça gider mi? Bu olayları çıkartanların azınlıkta olduğunu düşünüyorum. Bir an önce çıkartılan yasayı ciddi bir şekilde uygulayarak olayların önüne geçmeliyiz" "Hiç olmazsa bu da bir şey" diyoruz ama kendi kendimize de soruyoruz: "Aslında sorunu halletmesi gerekenler, hele hele en tepelerde oturanlar sadece lâfdaşlıkta kalır ve kendileri de şikâyete başlarsa, bu işi kimler, nasıl çözecek?" Ben "saf saf" ve "hâlâ" zannediyordum ki, dünkü gazetelerimiz "hatta" bazıları birinci sayfalarından, "ve hatta" manşetlerden "Emre'ninki başta olmak üzere" bu "iğrenç tabloyu" kamuoyunun gündemine oturtacaklar ve "olayların üstüne gidecekler!.." Böylece, Beşiktaş tribünlerinde yaşananları, sayın bakanımızı bile "dehşete düşüren" o unutulmayacak "baba - oğul" görüntülerini, Carew'in çirkefliğini, Tomas'ın "çirkin" gülüşünü, parmak işaretini ve tükürüşünü, "benzer başka görüntüleri" de toparlayarak "hep beraber" lâfdaşlıktan çıkıp, "uygulamada yavaş davrananları, hatta arkalarını dönüp görmezlikten gelenleri" uyandıracak, harekete geçirecek bir kampanyanın etrafında toplanacağız... Heyhat... Adaşların ilkine karşı gösterilen tepkisizlik, ikincisini de "en ağır (!) bir ceza" ile yani "bir - iki maçla" mükâfâtlandıracak bir hâle dönüşecek, "tribünlerde yaşananlar" tıpkı "Trabzon - Fenerbahçe maçından sonrasında olduğu gibi" saman alevine benzer şekilde yanıp, sönecek ve unutulacak, Carew'ler, Tomas'lar ve benzerlerinin yaptıkları "yanlarına kâr" kalacak, "Fatih Akyel" gibi camialara, kulüplere "en çirkin şekilde saldıran" futbolculara hâlâ kucak açmak isteyen yöneticiler ve teknik adamlar "gizli gizli" emellerini gerçekleştirmeye çalışacak ve böylece sporumuzda "şikeyi, dopingi normal olaylar haline getirecek" bataklığın el birliği ile hazırlanmasına katkıda bulunulacak... Yaptığımız bu değil mi? Adaşlara söyleyecek "fazla lâfım" yok!.. Ama ya lâfdaşlar? İşte onlara söyleyecek lâfım çok!.. Suçlu asıl bizleriz ey lâfdaşlar!.. Bizler, sorumluluğumuzun, görevimizin gereklerini yapsak, sahalarda da, medyada da "adaşlar böylesine pervasız olabilirler mi?" Söyleyin bana, olabilirler mi?