Galatasaray'ı "bugünkü durumundan kurtaracak olan" tek isimdir Adnan Polat!.. Futbolu bilir, sporu bilir, futbolcuyu, sporcuyu bilir, yöneticiliği bilir, medyayı bilir, kamuoyunu bilir, taraftarı bilir, kulübü bilir, parayı bilir, krediyi bilir, inşaatı bilir, stadı, tesisi bilir, dünyayı bilir, UEFA'yı, FIFA'yı bilir... Tecrübelidir, uygardır, sıcak ve güler yüzlü insandır!.. Ne Süren, ne Cansun, ne Dürüst ve ne de Canaydın "yukarıda yazdığım özellikleri itibarı ile" Polat'ın eline su dökebilirler!.. Eğer "doğru" ise ve Özhan Canaydın mart genel kurulunda "Adnan Polat'ı listesine alacaksa" ve Polat da girecekse; bu iş bitmiştir!.. Canaydın - Polat ikilisini ve listelerini kimse yenemez; karşılarına aday olarak bile kimse çıkamaz!.. Ayrıca, "iki yıl sonra" Canaydın "bırakıyorum" dediğinde, Galatasaray'ın "yeni başkanı da bellidir"; Adnan Polat! Yıllar önce Adnan Polat'a "neden başkan adayı değilsin" diye sorduğumda demişti ki: "Henüz hazır değilim, hazır olduğum gün aday olacağım!.." İşte o gün, "mart sonundaki genel kuruldan başlayacak bir süreç ile" Galatasaray'ın geleceğine damgasını vuracaktır!.. Galatasaray'ı, "Galatasaray ile, Galatasaraylılar'la, futbol camiasıyla ve spor kamuoyu ile barıştıracak" isimdir; Adnan Polat! Polat, artık görevden kaçmamalıdır!.. Canaydın, "Polat'ı listesine alırsa", Galatasaray'a bugüne kadar yaptığı "en büyük hizmeti yapmış olacaktır"; bunu herkes böyle bilsin!.. Elbette, "bazı merkezler" ve "bazı çevreler", hatta Galatasaray içindeki "bazı gruplar", bu birliktelikten ve Polat'ın yeniden sahneye çıkmasından rahatsızlık duyacak ve "bu gelişmenin olumsuz sonuçlanması için" ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır; ama Canaydın ve Polat "el ele verirlerse", Galatasaray'ın yarınına güven getireceklerdir, ümit getireceklerdir, heyecan ve başarı getireceklerdir!.. Hayırlı ola!.. Değişim, ligde!?! Fatih Terim'in "değişim takımı" ilk lig maçını Diyarbakır'da oynadı; ilk maçı "ligin en mücadeleci ve en iyi kontratak yapan ekiplerinden biri olan" Diyarbakırspor'la, hem de onun sahasında oynamak, "genç bir takım için" şanssızlıktı!.. Ne var ki; "ikinci yarıdaki oyunu" ile Terim'in değişim takımı "gene" ümit verdi. İlk yarıda "heyecan" ve özellikle "orta sahanın çok top kaybı ile" mahkûm görünen ve darmadağınık orta sahanın top kayıpları sırasında defansı üç defa büyük açık veren sarı-kırmızılılar, ikinci yarıda kendilerine geldiler ve özellikle "top kayıplarının Sabri ile beraber baş kahramanları olan" Ayhan ve Volkan'ın çıkarılmasından sonra, oyuna hakim de oldular. Ne var ki, "kanatlardan top getiren ve doğru dürüst orta yapan" yoktu, buna rağmen eğer Bratu'nun yanına "Ümit Karan'dan başka bir golcü monte edilebilse" mesela Hakan Şükür ya da Necati oynatılabilse, galibiyete bile ulaşabilirlerdi. Terim, ilk yarıda "eski" Galatasaray'ın bütün hastalıklarının, yan ve geri paslarla zaman öldürmenin ve bu arada yapılan top kayıpları ile Mondragon'a adeta gol yedirmek için çabalamanın, hızlı hücuma çıkmamak için elden gelen gayreti göstermenin "önüne nasıl geçemedi"; şaştım!.. Terim, 65 dakika bu Volkan'a nasıl tahammül etti; şaştım!.. Terim, 93 dakika bu "şımarmış" Sabri'yi nasıl takımda tuttu ve "şımarmaya devam et" mesajları verdi; şaştım!.. Terim, hâlâ "kurtarıcı" diye bu Ümit Karan'dan ne bekler; şaştım!.. Galatasaray'da "93 dakika" ne yaptığını bilerek oynayan tek adam Suat'tı, ikinci yarıda orta saha ile beraber defans düzeldi, "golcülere gollük pas atacak adam olmadığı için" de, 0-0'lık beraberlik "değişim takımı" için güzeldi! Eğer bir yardımcı hakem, hemen önünde defans oyuncusunun top yerine Ümit Karan'ın üzerine koştuğunu ve yüklenip faul yaptığını gördüğü halde, orta hakem bile uzaktan bu faulü görür ve çalarken, "devam" işareti yapıyorsa; Galatasaray yönetiminin "hakemlerle ilgili olarak" federasyonu "topluca ziyaretleri" zorunlu hâle gelmiş demektir; zira ortada "sadece bu olay için değil", genel anlamda bu zorunluluğu tartacak kadar önemli bir "Galatasaray - Hakem olayı var"; dikkat! Kahraman!.. Bayılıyorum şu Lucescuperverlere!.. Biri de çıkıp demiyor ki; "Aklın şimdiye kadar nerede idi?" Fenerbahçe - Rizespor maçında Ali Aydın "iki sarı kart gösterdiği" oyuncuya "kırmızıyı gösteremiyor" ve oyuncuyu maç sonuna kadar oyunda tutuyor; karşılaşmadan sonra kıyamet kopuyor!.. Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes görüşünü söylüyor; "Kural hatası... Hakem hatası... Maç tekrarlanmalı... Hayır tekrarlanmamalı... Son 9 dakika oynanmalı" tartışmaları günler sürüyor... Lucescu nerede? Ortada yok; tek kelime etmiyor!.. Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu görüşünü federasyona iletiyor; Lucescu nerede; ortada yok ve ses seda da yok!.. Merkez Hakem Komitesi, federasyona görüşünü iletiyor; Lucescu gene ortada yok ve tek kelime etmiyor!.. Amma... Bu sırada herkes konuyu tartışmaya, yazmaya, çizmeye devam ediyor!.. Futbol Federasyonu "maçın tekrarı" kararını aldığını ilân ediyor; Lucescu gene ortada yok, bu konuda ağzını bıçak açmıyor!.. Federasyon "yeni tarih belirliyor", itirazlar oluyor; tarih değişiyor; Lucescu "gene" tam siper!.. Maç oynanıyor; Fenerbahçe kazanıyor; Lucescu'dan gene ses seda yok... Aradan günler geçiyor; Lucescu nihayet "hidayete eriyor" ve "maçın tekrarı kararı ile gelişmeleri eleştiriyor", Daum'a taş atıyor; "Ben olsam maçı oynamaz, rakip oyuncuların alın terlerine saygı gösterirdim" diyor. Ortada karışık bir durum var: Lucescu, "kahraman" ve de "cesur" bir adam mı, yoksa "intikali mi geç"; varın karar verin siz!.. Kim yaptı? Ne oldu da, Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön, birdenbire hidayete erdi? Ne oldu da, "ya o ya ben" dediği Elvan'ın antrenörü Ertan Hatipoğlu'nu birdenbire affediverdi? Ne oldu da, "sıradan bir hoca" dediği Ertan Hatipoğlu'nun Elvan'a Atina Olimpiyatı'nda "madalya kazandıracağına" inanıverdi? Şimdi herkes Yurdadön'ü alkışlıyor ve diyor ki; "İşte gerçekleri gördü ve hatasından döndü, aferin!.." Doğru, ben de "böyle" düşünüyorum ve "büyüklüğün" yanlışını gördüğünde "doğruyu bulmak ve doğrunun gereğini yapmak" olduğuna inanan bir insan olarak, Yurdadön'ü kutluyor ve alkışlıyorum. Ne var ki ve "öyle hissediyorum" ki; hatadan, yanlıştan dönmenin ve "Yurdadön - Hatipoğlu barışının arkasındaki asıl kahraman" Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'dır!.. Onun "olumsuz gelişmelerden ne kadar rahatsız olduğunu", işin düzelmesini ne kadar istediğini ve Yurdadön ile nasıl konuştuğunu bilenlerdenim! Diyorum ki, "o ya da bu ya da ikisi ya da varsa başkaları, kimin katkısı varsa", bir Türk olarak "ona ya da onlara teşekkür ediyorum"; aslolan Elvan ile Hatipoğlu'nu ayırmamak ve başkan - antrenör barışını sağlamaktı, oldu!.. Şimdi sıra madalyalarda!.. Tarafsızlığa bakın!.. Önce... Kasıtlı, adeta önceden kurgulanmış ve "sonuç alınması için" iki gün devamlı art arda adımlar atılmış bir "içkili tacizci" olayını ters yüz edip, "Fatih Terim'i hem de birinci sayfaların sür manşetlerinden" teşhir etmeye çalıştılar; tutmadı!.. Sonra... "Değişim" diyerek, "genç bir kadro ile yola devam kararı alan" ve bunu da "Antalya'daki turnuvada" yarınlara "ümit saçarak" başarıya ulaştıracağına dair sinyaller veren Terim'den, "yeni ekibinin fazla ümitli olmamasını" sağlamak için, "o gidecek" anlamına, "garip" bazı teknik adam isimlerini ortaya atacak kadar "taraflı" oldular... "Garip" teknik adam olayını "atfettikleri" Galatasaray Başkanı, "haberi kesin olarak yalanlayınca", bu defa "o başkanı yerle bir etmek için" mart genel kurulunda, "o başkana karşı bir başkan adayı çıkarma" hevesine düştüler; "son derece başarısız olan" Canaydın önünde bile, mart genel kurulunda "100 oyu bir araya toplayamayacak" bir takım isimleri "bir araya getirip" göz dağı vermeye ve "muhalefet oluşturmaya" kalkıştılar; tam bir fiyasko!.. Bütün bunların adı ne oluyor? Gazetecilik, hem de "tarafsız" gazetecilik!.. Hadi canım siz de!.. Bilmem ki, bunların yapılmasını "kim istiyor" ve bunca senaryoya "kimler inanıyor?" Kimin parası ile? Türkiye Jokey Kulübü'nün ve yönetiminin büyüsü bozuldu! Görülüyor ki; bu yönetimi "hamileri" Cemal Kura bile kurtaramayacak!.. Zira bu yönetim Cemal Kura'yı da yıpratmaya başladı! Kura'ya bazı "gerçek" dostlarının, "Bu işin sonu yok, kendini yıpratma, bakanlığı, devleti karşına alma" diye tavsiyede bulundukları kulaklardan kulaklara fısıldanıyor; ateş olmayan yerden duman çıkmaz! Ve... "Ateş olan yerden dumanlar çıkıyor"; acaba TJK'nın anlı - şanlı başkanı, bir yandan Tarım Bakanlığı baş müfettişlerinin suç duyurularından sonra "savcılıklara ifade vermeye giderken", öte yandan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisi için, "Jokey Kulübün parası ile" bilet ve seyahat masraflarını karşılayıp, kafileye dahil olma çabasına girdi mi, girmedi mi? Girdi ise, "kimin parasını, ne için ve nasıl harcıyor?" Uçakta "Başbakan'ın gözüne girmek" için mi? Ya da seyahat sırasında "Başbakan'ın etrafındakilere tesir ederek", Tarım Bakanlığı'nın attığı "ciddi ve doğru" adımların geri alınmasını istemek ve sağlamak için mi? "Büyü bozuldu" dedim ya, TJK'da artık "her şey ortalığa dökülüyor" ve "kol kırılıp, yen içinde kalmıyor!.." Başkanın ve yönetimin attığı her adım, bir anda "atçılık camiası tarafından duyulur" ve konuşulur oldu!.. Mesela ve gene bir "acaba?" TJK'nın anlı - şanlı başkanının "disiplin kuruluna verilmesini" kim istedi? "Başkanın özel hayatı ile iş hayatını karıştırmasının TJK tüzüğüne aykırı olduğunun tesbit edildiğini" TJK yönetimine bildiren ve "bunun gereğinin yapılmasını" resmi bir yazı ile TJK yönetiminden isteyen oldu mu? Acaba, "bu istek" kulaklara fısıldandığı gibi, Tarım Bakanlığı'ndan mı geldi? Ben gazeteci olarak "atçılık camiasında ciddi ciddi konuşulan" ve "kulaklara fısıldanan" bu soruları "spor medyasının gündemine sunuyorum"; eğer "soruların esasını teşkil eden konular ve gelişmeler doğru değilse", TJK yönetimi "yalanlasın"; onu da okuyucularımla bu köşede paylaşayım! Şu ana kadar "TJK ile ilgili olarak yazdıklarıma" başkandan ve yönetimden tek cevap gelmedi, tek satırı için "Hayır gerçek değil" denmedi; öyleyse? "Bütün bunlar olurken", hemen hemen her gün "yarımşar sayfa at yarışı veren" anlı - şanlı medyamızın anlı - şanlı at yarışı yazar - çizerleri neden susup oturuyor; yoksa Mars'ta mı yaşıyorlar? Son bir bomba: TJK üyeleri, "başkan ve yönetimin istifası için" imza toplamaya başlamışlar; galiba artık sonun başlangıcı!..