Halbuki, daha bu turda, "bir kağıt parçası" dediği "Süper Lig Hocalığı" lisansını "cebine koyamamış" Sergen Yalçın'ın Gaziantepspor'unu 4'üncü turda eleyecek olan 2.Lig Beyaz Grup'un 4'üncüsü İnegölspor, Süper Lig ikincisi Kasımpaşa'yı 1-0 yenerek Kupa dışına atmıştı!..
3'üncü turun "Süper Lig'e vurulan şamarı" bu sonuçla bitmemiş; Spor Toto 2'nci Lig Beyaz Grup'un 14 maçta 14 puanlı ve "11 gol atıp, 19 gol yiyen" takımı Tarsus İdmanyurdu, Çaykur Rizespor'u 0-0 biten 120 dakikalık bir maçtan sonra penaltılarla "4-3 geçerek" 4'üncü tura yükselmişti!..
Dahası da vardı; Spor Toto 3'üncü Lig'in İkinci Grup'unda oynayan Hacettepe, Torku Konyaspor'u 3-2 mağlup ederek, Kupa dışına itmişti!..
"Daaan... Daaan... Daaaan..." diye çalan bu çanlara rağmen "uyanmayanların başında" Mancini ve Galatasaray'ı geliyordu!..
Sabri'nin penaltısının rakip kaleci tarafından kurtarıldığı saniyelerde "yedek kulübesi önünü öfke içinde Tugay'a bırakan" Mancini, PTT 1.Ligi'nin 14 maçta 11 gol atıp 17 gol yemiş 13'üncüsü Gaziantep B.Belediyespor önünde 2-2 biten 120 dakikanın ardından ölüp ölüp dirilerek, kurtardığı 4 penaltı ile bu sezon resmi bir maçta ilk defa forma giyen kalecisi Ufuk'un sırtında "grup" turuna kalabilmişti!..
Merak ettiğim "Hakeme gözlük" sözü manşetlere taşınan Mancini'nin "bu öfkeli gidişinin üzerinde kimselerin durmayışı" idi; "milyon eurolar alan" bir Hoca'nın bu hareketi normal miydi, yoksa?..
"Galatasaray'ın başına örülen çoraptan" Ufuk'la kurtulduğu maç bile "en büyükleri" ve hocalarını uyandırmamıştı!..
Fethiye'de yerel gazete Lykia'nın, "sarı-lacivertli kulübün yaşına bakarak" attığı mizah dolu "106 yıldır Fenerbahçe bizi Kadıköy'de yenemiyor, Şimdi Fenerbahçe düşünsün" manşetiyle gündeme giren Fenerbahçe - Fethiyespor kupa maçının, "Yerel Gazeteyi haklı çıkaracak bir sonuçla bitebileceğini" akıllarına bile getiremeyenler, Çarşamba gecesi şaşkına döneceklerdi. PTT 1.Ligi'nin 14 maçta sadece 6 puan toplayabilmiş, attığı 14 gole karşı 32 gol yemiş ve puan cetvelinin dibine demirlemiş takımı, Engin İpekoğlu'nun Fethiyespor'u, bir de "buz gibi golü" yardımcı hakem tarafından iptal ettirilmesine rağmen maçtan 2-1 galip ayrılarak, 3-3'lük Beşiktaş maçında "destanlar yazılan" Fenerbahçe'yi eleyivermişti!..
Aynı gün, bir başka büyük, Trabzonspor da, PTT 1.Ligi'nin 4'üncüsü Balıkesirspor'a elenerek, Fenerbahçe'ye nazire yapmıştı!..
Ne var ki, Süper Lig'in Kupa'da yediği şamarlar bunlarla da kalmamış; Spor Toto 2.Lig Kırmızı Grup 8'incisi Nazilli Belediyespor Gençlerbirliği'ne "Güle güle" deyivermişti!..
Böylece Perşembe gecesi 4'üncü turda oynanacak son maça, Bucaspor-Beşiktaş karşılaşmasına gelinirken, Kupa'dan elenen Süper lig takımlarının sayısı 7'ye çıkmıştı; Fenerbahçe, Trabzonspor, Kasımpaşa, Çaykur Rizespor, Konya Torkuspor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği!..
Ortalık "tehlike çanları ile gümbür gümbür inlerken", hiç kimse, "parasız pulsuz, genç oyuncularla dolu ve Hocası daha 10 gün önce işi bırakmış" bir Bucaspor önünde, Beşiktaş'ın ve Biliç'in "gaflete düşeceğine" ihtimal vermiyordu ama, siyah-beyazlılar, "gafletin de ötesine geçerek", İstanbul'a "elenen 3'üncü büyük" etiketiyle dönmüşlerdi!..
Bütün bunları "neden" yazdım; "birileri" hiç yüzleri kızarmadan ve tamamen "İstanbul Büyükleri'nin isteklerini seslendirerek", neredeyse "Türkiye Kupası kaldırılsın" demeye getiriyorlar; Türk Futbolu'ndaki "bu alkışlanacak tabloyu" destekleyeceklerine!..
Varsa yoksa İstanbul, varsa yoksa İstanbul büyükleri!..
"Kaybedilen" prestijlerine, imajlarına ağlayacaklarına, hiç sıkılmadan "Kupa'da zarar ediyoruz" diye yaygara koparanlar, ağlayanlar bile var!..
Anadolu kulüpleri, takımları, Anadolu insanları, onları başarıları, sevinçleri, mutlulukları umurlarında değil!..
Neymiş "hava cıva maçlarda oynayan futbolcularına maç başı yüksek ücretler ödüyorlarmış, işte Kupa maçlarının bilançoları şöyleymiş, böyleymiş!.."
Bunca takım ve milyonlarca spor / futbol meraklısı, ben bildim bileli, "sizlere çalışıyor"; sezonun birkaç maçında da "çark biraz onlardan yana işlese" ne olur?..
En büyüklerinizin, "isim ve yayın hakları" hesaba bile katılmadan, gösterdiğiniz zarar rakamı, "sıradan bir oyucuya ödediğiniz" para kadar bile değil; yazıklar olsun size!..
Ve "bu yaygarayı dinlerse", yazıklar olsun, bu federasyona!..
Yılın spor adamı, Aysal'dır!..
Milliyet'in "artık değerini çok yitirmiş, bazı büyük kulüp taraftarlarının yarışı hâline gelmesine yeşil ışık yakılmış" geleneksel anketinde, "Yılın Sporcu adaylarını" okuyunca, "Vah benim sporuma" dedim. "Geçen yıllarda, sonradan dopingli çıkan atletlerimizi" de hatırlayarak, bu yılki adaylara baktım ve cevabım; "Türkiye'de yılın sporcusu yok" oldu!..Gerekçem açık; "Artık Akdeniz Oyunları gibi değerini hemen hemen sıfırlamış bir organizasyonda birinci olmak, yılın sporcusu adayı olmaya yeter mi?.."
Geliyorum, "yılın spor adamı" adaylarına; "adayların hiç biri" bana, "Bu unvanı kazanmalı" dedirtmedi.
Ama, biraz düşününce "Yılın Spor adamı Ünal Aysal olmalıdır" dedim. Gerekçem basitti; "Aziz Yıldırım ile Yıldırım Demirören el ele verip bir plân yapsalar ve uygulasalar, bu kadar kısa bir zamanda Galatasaray'ı 'oralardan, buralara' düşüremezlerdi; Aysal tek başına bunu başardı, daha ne olsun?.."
Destancılar nerdesiniz?..
Herhalde ben TV'lerden "başka maçlar" seyrediyorum!..
Galatasaray'ın savunması, "Kasımpaşa maçında yediği bir hatalı golden sonra", Hocası Mancini başta, bütün yorumcular tarafından topa tutulurken, "birkaç istisnası hariç", kimsecikler "destanlar yazılan" Fenerbahçe - Beşiktaş maçında "hata üstüne hata yapan, delik deşik" defanslara dönüp bakmadı, bile!..
Bir seyredelim bakalım bu "destanlık maçın" kayıtlarını; "yenilen 6 golün en az yarısında defanslar ne hatalar yapmışlar"; onun dışında "dışarıya atılan" ya da "kalecilerin kurtardığı" gol pozisyonlarında "ne defans hataları" yapılmış!..
"Çifte standardın her çeşidine, bu son örneği de eklemek için" yazdım bu satırları; "kadro zenginliği ve derinliği" şişirmeleri ile milletin nasıl aldatıldığı, Kupa maçlarında ortaya çıkmadı mı?..
Terim kompleksi!..
Ayıptır, hâlâ "Fatih Terim ile ilgili ipe sapa gelmez şeyleri, gazetecilerin kulaklarına fısıldıyorlar"; işte bunların sonuncusu; "Efendim, onlar İsviçre'nin Basel takımından Mohamed Salah adlı Mısırlı bir futbolcuyu yakın takibe almışlar ve transfer etmek istemişler ama Terim veto etmiş ve aldırmamış, Bruma'yı aldırmış. O futbolcu ligde ve Avrupa tozu dumana katıyormuş!.."
Mısır'lının "tozu dumana kattığı" doğrudur da, yalnız bir "eksik var"; onun hocası "o futbolcuyu her maçta oynatıyor", Bruma'nın hocası, "onu çok zaman yedek kulübesinde bile değil, tribünde oturtuyor"; bir futbolcu tribünden nasıl gol atar, asist yapar?..
Basketbol oynanınca!..
Galatasaray - Malaga maçında, Galatasaray'ın "basketbol oynadığı anlarda", bunca sakatına, eksiğine rağmen, neler yapabileceği, ama "Sallabola dönünce" ne hâle düşeceği çok açık ortaya çıktı!..
Adı üzerinde "oyun kurucu", çok maçta görüldüğü gibi "sallabolcu" değil; işte gerçek Aroyo bu, gerçek Ender bu!..
Al topu, geç karşı sahaya, kimseye bakma, topu oyala, sonra 4-5 saniye kala salla; rakipler için "Oh, ne âlâ!.."
Elbette Aroyo "3'lük de atacak, 2'likte", ama öncelikle "oyun kuracak" ; asist yapacak, pas dağıtacak, kendini "3'lük atacak boş pozisyona sokacak"; Perşembe geceki maçta, "bütün bunlar vardı" ve Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde "çok zor şartlarda, son 16'ya böyle kalındı!.."
Ve de, "böyle" devam etmeli!..