Bir kulüp "böyle" yönetilmez, yönetilemez; hele bu kulübün adı "Galatasaray" ise!.. Faruk Süren'le başladı, onun başkan vekili olan ve sonra da başkanlığa gelen Mehmet Cansun'la devam etti ve "Kulübü kurtaracağım" iddiasıyla başa gelen Özhan Canaydın zamanında ise "dibe iyice vurdu", Galatasaray'ın mâli ve idari batışı!.. Gazetelerde çıkan ve "tekzip edilmediği için" pek tabii "doğru" kabul edilen habere bakın: "Kulübü'nün önceki gün yapılan divan kurulu toplantısına, borç tartışması damgasını vurdu. Divan Kurulu Başkanı İrfan Aktar'ın çağrısı üzerine yapılan toplantıda, Özhan Canaydın başkanlığındaki yönetim kurulu ile, kulübün önde gelen isimleri borç konusunda görüş ayrılığına düştü. Aktar'ın eski genel sekreter Sinan Kalpakçıoğlu ile Mete İkizer'e kulübün borçları hakkında hazırlattığı hesap tablosunda Galatasaray'ın borcunun 253 milyon dolar, yönetim kurulunun onayladığı murakıbın hazırladığı tabloda ise borcun 183 milyon dolar gözükmesi sert tartışmaların yaşanmasına neden oldu. Yöneticiler, kulübün borçlarıyla ilgili yapılan iki raporda ortaya çıkan 70 milyon dolarlık farkın, uzun vadeli alacakların hesaba katılmamasından kaynaklandığını açıkladılar." 253 milyon dolarlık borç!.. Yani "2 yıllık" bütçenin üzerinde bir rakam!.. Kulübün yıllık "gerçek" gelirlerinin dört - beş misli!.. "Bu durumda bir kulüp", Almanya'da, İngiltere'de, İtalya'da olsa ne olurdu, acaba?.. Söylemeye dilim varmıyor!.. Şaştığım şu ki; kulübü bu duruma düşüren başkanların, yöneticilerin TV ekranlarında, spor sayfalarında cakalarından geçilmiyor!.. Dahası da Özhan Canaydın, bir türlü çıkıp "Ben artık aday değilim" demiyor; "aday olacakların önünü açmıyor!.." Neden?.. Hâlâ "yeniden aday olmayı" düşünüyor, ailesinin "hastalık" sebebiyle "karşı çıktığı" adaylığı, "İstemem yan cebine koyun" misali istiyor, özlüyor; "havuza yeniden itilmeyi" bekliyor!.. En büyük kozu da artık, "adı ne olur" bilemem ama, üst üste yapılan fahiş hatalar sebebiyle, yılan hikâyesine döndürülen ve "Galatasaraylı olmayanların" açık açık ifade ettikleri "ağır ve olumsuz" görüşlerini tek kelime ile özetleyen şu stat projesi; "Ağlayantepe" hâline getirdiği stat projesi!.. Kapalı kapılar ardında "bazı" kooperatiflerle "Galatasaray'a büyük rantlar sağlayacak" acayip, garip ve haksız pazarlıklara girildi, her şey yüze göze bulaştırıldı, Ankara'lara kaç defa gidildi, kimlere ricalar edildi, proje kaç defa "yaz boz" tahtasına çevrildi, TOKİ Başkanı başta olmak üzere kimlerden zılgıtlar yenildi, hakaretlere uğranıldı, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın her ağzını açışta attığı "ağır taşlar" yenilip yutuldu ve "nihayet" işin hükümet kanadı tarafından "onca yakarışa karşılık", açılan avuçlara adeta sadaka verir gibi "Peki" mesajı bırakıldı; hâlâ ne zaman "temel atılacak" bilen yok!.. Galatasaray'ı "Ağlayantepe projesinin kurtarıp kurtarmayacağı" belli değil ama, "adaylık hayalleri kurup kurmadığı" hâlâ belli olmayan Başkanı "yeniden kurtarma ümidi" bulunuyor ve "mesele" de işte burada!.. Geliyorum, "Adnan Polat tarafından yazıldığı" iddia edilen, yazılıp çizilen "Hakan Şükür'ü yok etme" senaryosuna!.. Her şeyini "Galatasaray'a adamış" Hakan Şükür gibi bir sporcuya haftalardır "medya kanalı ile çektirilen işkence", izanla da, insafla da bağdaşmadı, bağdaşmıyor!.. Nasıl olur da "Erzurumlu bir Anadolu insanı", kapalı kapılar ardında, "tüyo verip yönlendirdiği" beş - altı yorumcu ve gazeteciyle el birliği ederek, "Bizans'ın karanlık dehlizlerini" 21'inci yüzyılda "Galatasaray Kulübü'nün koridorlarına taşıyan adam" görüntüsü verir ve "bu görüntü" gazetelerde her gün pehlivan tefrikası gibi yazılıp çizilirken, "bunca zaman" susar oturur?.. Önceki gün "nihayet" art arda "Operasyon yok, yazılanlar yalan" diye açıklamalar yapılana kadar, "şöyle" düşünmekte haksız mıydım: "Bunlar yalan olsa" sevgili Polat şimdiye kadar bin defa yalanlamaz mıydı?.. Bu nasıl başkan yardımcılığı ve spor sorumlusu yöneticiliktir?.. "Hakan'ı istemiyorsan" kadro dışı bırakır, ocakta da kulüple ilgisini kesersin, olur biter!.. Yok, "bütün bu haberler yalansa", ki, nihayet "öyle" söyledin, peki "şimdiye kadar" neden "Hakan'ı da yanına alıp" bir basın toplantısı düzenleyerek "haberleri" yalanlamadın?.. Böyle bir ortamda haftalardır "sus pus kalmak" açıkça şu anlama gelmez mi; "Benim gücüm Hakan'ı göndermeye yetmiyor, medya yok etsin!.." Bak sevgili Polat, Galatasaray'a çok hizmetler ettin, sevilen, sayılan bir yöneticisin, yıllardır "Başkanlığa gelse" diye bekliyorum. Ama bilesin ki, bu kulüp onlarca , yüzlerce "yönetici" bulur, bulmuştur da, ama "Hakan Şükür gibi" bir sporcu "sadece" Galatasaray'a değil, bütün Türk kulüplerine "yarım asırda bir defa bile" zor gelir!.. İşte yirminci yüzyılda bir Metin Oktay geldi, şimdi de Hakan Şükür!.. Onu "Galatasaray'dan gönderebilirsiniz", ama Türk halkının, Galatasaraylının gönlünden, Türk spor tarihinden, Galatasaray tarihinden bu "anıt adamı" silemezsiniz!.. Buna "kollu ve kanatlı tambura çalmaya başladığını" tahmin ettiğim Kalli başta, kimsenin gücü yetmez!.. Bir sözüm de "bu senaryoda rol alan" ve "Hakan Şükür ocakta gidiyor" diye adeta ekranlarda ve sayfalarda göbek atmaya başlayanlara: İşte "Hakan'ı yıpratmak için" sizi kullananlar, muratlarına erdiler, onu Galatasaray'da oynadığına ve kaldığına pişman ve moralman perişan ettikten sonra (Bu nasıl bir vicdandır) şimdi çıktılar "bu yazılanlar yalan" dediler!.. Ne oldu; bir gazeteci "bu hâllere düşer mi?..