"Acûl" yorumcularımız, daha "Federasyon seçiminin ve Merkez Hakem Komitesi'nin göreve gelişinin haftasında", başladılar yaygaraya!.. Ne Mustafa Çulcu bıraktılar, ne Merkez Hakem Komitesi, ne de hakem; vur da, vur!.. Bakıyorum, bu "hafta", bu defa "takdir ve övgü yarışı" başladı!.. "O yazılanlar" ne kadar haksız ve hatalı idiyse, bugün yazılanlar da o kadar "erken!.." "Biraz", birazdan da öte "makûl bir zaman" beklemek gerek; "iyi ya da kötü kararı" verebilmek için!.. "Acûl olmak", yorumcuya, gazeteciye yakışmaz!.. "Daha sandalyesini bile ısıtmamış" insanlara "hesap sormaya kalkarsan", adama "en hafifinden" derler ki; "Kaç aylık doğdun?.." Üstelik "Hakemi, hakem kurullarını eleştirirken", önce aynaya da bakmamız da gerekmiyor mu?.. Daum dahil, Fenerbahçelere, Milli Takımlara kaptanlık etmiş yılların yorumcusu Ziya Şengüllere kadar "kimler" ve "kimler, Kupa maçında Alex'in, Aykut degaj yaparken kapıp attığı gol" için "Goldü, hakem hatalı olarak iptal etti" dedi ve yazdı?.. Daha "futbol kaidelerini" doğru dürüst bilmeyenlerin, hatta "FIFA'nın talimatında da böyle yazıyorsa, FIFA da yanlış yapıyor" diyecek kadar "inatçı ve ısrarcı" olanların, hakemleri de, onları yöneten kurulları da "eleştirirken" biraz daha makûl ve mantıklı olmaları, "yazacaklarına ve söyleyeceklerine dikkat etmeleri" gerekmiyor mu?.. Ya, maçların içinde ve maçlardan hemen sonra "hakemler için" son derece "çirkin" sözler sarf eden futbolcular, teknik direktörler ve yöneticiler için hâlâ ve hâlâ "hemen hemen hiçbir şey yapmayan" Federasyonlara ne demeli?.. "Hakemlere hakaret edenlere, cezaların en azını vermekte yarışan" ve "bu yetmiyormuş" gibi, bir de "bu cezaları bile indiren" Disiplin ve Tahkim Kurullarına ne demeli?.. Hakeme TV kameraları önünde "kara cübbeli" diyen, "ağzına geleni söyleyen futbolculara" bile "ses çıkarılmazsa", söyler misiniz bana, hakemlerimiz "saha içinde nasıl kendilerine güvenerek düdük çalacaklardır?.." Hele hele "Yerim doldurulsaydı, 8 kere gidip, gene gelmezdim" diyen, diyebilen Hilmi Oklara hâlâ ümit bağlanıyorsa, Türk hakemliğinin dünden bugüne, bugünden yarına "ileriye gideceğini" düşünmek bile fazla hayalcilik olmuyor mu? Ok'un eleştirilerine ve önerilerine bakın: "Liyakatı kaldırmışız. Üç yıllık hakemi Süper Lig'e çıkarmışız. Sonra dizimizi dövüyoruz. Hakem eğitimi, UEFA ve FIFA'daki gibi olmalı. Uzmanından iletişim, psikoloji, bilgisayar, fizik kondisyon gelişimi, bioritm, beslenme ve enerjisini kullanımı üzerine en az 30 saat eğitim almalı." Peki, sevgili Hilmi Ok, "Süleyman Demirel'i bile geride bırakarak sekiz defa gidip dokuz defa gelmekle övünüyorsun" ve biliyoruz ki, "Hakem işlerinin ve özellikle hakem eğitimin içinde ve başında en fazla kalan sensin"; bu eleştirdiklerinde hiç mi payın yok; "neden bu söylediklerini yapmadın?.." "Uzman" diyorsun, "liyakat" diyorsun, sonra da Collina'nın "Türk hakemlerine eğitim vermesine karşı çıkarken" kahkahalarla güldüğüm şu sözleri söylüyorsun: "Türk futbolunu, Collina mı kurtaracak? Ona kendi ülkesinde hakemlik yaptırmıyorlar ki. Hem Türkiye'ye gelip bedava mı eğitim verecek? Her büyük hakem iyi hoca olacak diye bir kaide mi var?.." Eh, "kıskançlık" haykıran "bu sözler bile", yıllar yılı Hilmi Ok'un elinde kalan Türk hakemliğinin neden "bu durumda olduğunu" göstermiyor mu?..