Aklınız nerede idi?

A -
A +

Yıllardan beri, İzmir Atatürk Stadı'nda maça gittiğimde "bazılarının yeni yeni duymaya (!) başladığı" çirkin tezahüratı ve küfürleri duyarım... O maçlarla ilgili olarak yazdığım yorumların "yarısından fazlasında", maç analizi kadar "bu çirkin tezahüratı ve küfürleri kınayan" cümlelerim vardır!. Hepsi Türkiye Gazetesi'nin arşivlerinde duruyor!.. Ramazan ayında oynanan maçlarda bile "Şarabı da içeriz... Esrarı da çekeriz... Sahaya da ineriz... Ananızı...." çirkefliğiyle, bütün bir 90 dakikayı "bu çirkefi slogan yapanların hemen yanındaki" Basın Trübünü'nde nasıl geçirdiğimi ve "neler hissettiğimi" anlatan yazılarım da "o arşivde duruyor!." Hatta bir defasında Türkiye Gazetesi Spor Müdürü sevgili Sadık Söztutan'a hitaben "Ben artık o statta maç seyretmek istemiyorum, bana görev verme" diye yazdığımı da hatırlıyorum!.. Eeee!.. Biz "yıllardan beri" feryat eder ve "bu çirkinliği kınarken" yanı başımızda oturan "İstanbullu meslektaşlarımın" acaba kaç tanesi yorumlarında "bu konuya" bir paragraf ayırmak gereğini hissetti; aynaya bakıp da kendi kendilerine bir sorsunlar bakalım? Ne zaman ki, Atatürk Stadı'nda "Aziz Yıldırım'a küfür edildi"; kıyamet koptu!.. Şimdi soruyorum; "bu kıyameti yıllardan beri neden koparmadınız?" Diyemezsiniz ki; "Biz senin seyrettiğin maçlarda yoktuk!." Hayır; "hepiniz ama hepiniz vardınız!.." Zira ben "Atatürk Stadı'na sadece ve sadece Galatasaray'la, Beşiktaş'la, Fenerbahçe ile oynanan maçlarda giderim ve sadece üç büyük takımın maçlarında yorum yazarım!.." Yani; "sizlerin" Galatasaray'la, Beşiktaş'la, Fenerbahçe ile "beraber" İzmir'e gelip, Atatürk Stadı'nın basın tribününde yerlerinizi aldığınız maçlarda!.. Galatasaray'a küfredilince "tık" yok!.. Beşiktaş'a küfredilince "tık" yok!.. Fenerbahçe'ye küfredilince "tık" yok!.. "Aziz Yıldırım'a küfredilince"; kıyamet!.. Sayın Yıldırım, ne "aziz" başkanmış böyle?.. Ama, gene de "olumlu bir adım atıldı!." "Aziz" başkan için de olsa, "küfür olayı" manşetlere çıkabildi, yorumlara girebildi!. Bu da bir ilerleme!.. Bakalım; devam edecek mi? Bakalım; "aziz" başkandan başkalarına da küfredilince "kıyamet kopacak mı?" Bu arada "bir de önerim" olacak: Atatürk Stadı'nda "ses ölçümleri" yapılsın!. Zira, "tribündeki tezahüratın sahadan duyulmama ihtimali" de olabilir!. Stat büyük... Rüzgar çok yön değiştiriyor ve stat içinde adeta "burgu" yapıyor ve de tribünle saha arasındaki mesafe çok fazla!. Hakemler, tribündeki tezahüratı "gürültü" şeklinde duyabilir ama "sözleri seçemeyebilir!." Bu bir!.. İkincisi; Altay-Fenerbahçe maçında Altay seyircisi "çok çirkin şekilde" küfür etti; doğru!.. İyi de, Fenerbahçe seyircisi küfür etmedi mi; o da etti!.. "Altay taraftarı, Fenerbahçeli taraftarı bıçakladı" deniliyor; doğru!. Peki ama, Fenerbahçeli taraftar da, Altaylıyı bıçaklayıp, Fenerbahçe tribününe kaçmadı mı; polis Fenerbahçe tribününe bu saldırganı yakalamak için girmedi mi? Neden "tek taraflı" yazılıyor? İşte yıllardır süren "bu tek taraflılık" sebebiyle, İstanbul'un üç büyüklerine karşı "kin başlıyor" ve bu kinin sonunun nereye kadar ulaşacağını da hiç kimse bilemiyor! Tıpkı, Fenerbahçe - Beşiktaş - Galatasaray taraftarlarının "birbirlerine karşı besledikleri kin" gibi!.. Bütün bunların ışığında "asıl" soru şu: Neden "üç büyükler" küfürle mücadele kapsamında yapılan yönetmeliği ve o yönetmelikteki "ilgili maddeyi" yok etmeye uğraşıyorlar? "Her yeni karar ve uygulama gibi" bunda da "önceleri", bazı aksamalar, hatalar, yanlışlar olacak; sonra düzelecek!.. Biraz sabır... Yanlış, eksik, hata varsa, "elbette düzeltilecek!." Ama... "Başkana, yöneticiye, teknik adama, futbolcuya küfür edemeyen taraftar, hakeme küfür ediyor... Hakem de hata yapmasın" kafası değişmedikçe, "anlamayana davul zurna elbette ki az gelecek!.." Ve de, "ortalığı kızıştırmayı, kulüpleri taraftarları birbirine düşürmeyi reytinglerine temel yapan" bazı yorumcuların "kışkırtmalarıyla" tribünler tahrik edilerek, "atılan bu önemli adımın başarıya ulaşmaması için" her şey yapılacak!. Fenerbahçe'ye verilen ceza sebebiyle "ağır tahrikler" başladı bile; çok yazık!. Altay-Fenerbahçe maçında Ali Aydın'ı beğendim ve "Gördüğünü çaldı" dedim!. "Altay'ın, skor 2-1 iken, görmediği için vermediği penaltısı", tam tersine "Fenerbahçe'nin verilmemiş penaltısı olsaydı" ve maç "bu verilmeyen penaltı ile kaybedilse idi" bilmem ki "İstanbul'dan teşrif eden" ve "istedikleri duyan, istemediklerini duymayan, istediklerini gören, istemediklerini görmeyen" değerli meslektaşlarım "acaba" ne yaparlardı? Hepsinin "sevgiyle" yanaklarından öperim; doğrusu "aziz" başkanın gözüne girdiler; bravo!.. Anayasaya aykırı uygulama!... Ankara'lara gidip "tehditle, baskıyla, yalvar yakar olarak" basketbol ve voleybol şubelerini açık tutmak için "parsa toplayan" üç büyükler!.. Onların "bu oyunlarına boyun eğen" bakanlık, genel müdürlük, federasyon ve TRT!.. Farkında mısınız; "Anayasa'nın eşitlik ilkesini pas pas ediyorsunuz!." Basketbol liglerinde "gençlik kulübü" olarak "sadece" Galatasaray - Fenerbahçe - Beşiktaş mı var? Mesela Karşıyaka ne oluyor, Göztepe ne oluyor? "Müessese kulübü olmayan" diğer bütün takımlar ne oluyor? Bu haksızlığa karşılık, Karşıyaka ve Göztepe kulüpleri, TRT ile yapılan yayın sözleşmesini imzalamayacaklarmış ve İzmir'den maç naklen yayını yaptırmayacaklarmış!.. Bence "eksik", hatta "yanlış" bir karar!. Böylece "kendilerini" ve TV'den basketbol maçlarını izleyen yurdun dört bir yanındaki on binlerce basketbolseveri cezalandırmış olacaklar; haksızlığı yapanları değil!. "Anayasa'nın eşitlik ilkesini ayaklar altına alan" bu kararı ve bu uygulamayı "adalete götürmeleri gerek!." Hem de hemen ve "yürütmeyi durdurma talebi" ile!.. Bilmem ki daha ne bekliyorlar? Spor basınına bakın!.. Genç haltercilerimiz, İtalya'da yapılan Avrupa Şampiyonası'nda hem erkeklerde, hem de bayanlarda 12 altın, 11 gümüş ve 6 bronz madalya alarak, Rusya'nın önünde şampiyon oluyorlar; benim "spor" basınım nerede? "Bu büyük başarı", en büyük gazetelerimizin spor sayfalarında "tek sütunluk" bir haber halinde ya da "Haber Turu" sütununun içinde "12 puntoluk başlıklarla verilmiş" bir şekilde!. TV'lerde ise hemen hemen hiç yok!.. Avrupa Şampiyonası'ndan "altın koleksiyonu ile dönen" bu altın çocukların "isimleri bile yazılmamış" haberlerde!.. Ama, "yönetimi dağılmış, para alamadıkları için isyan çıkarmış", moralsiz Altay önünde "iki gollük pas verdi ve bir gol attı" diye Ortega için destan üstüne destan yazılıyor, manşet üstüne manşet atılıyor!. Galatasaray'a karşı "böyle" oynasa neyse... Golü, Feyenoord'a atsaydı neyse... Yarın Panatinaikos'a atarsa ve attırırsa neyse.. Altay'a karşı attı, attırdı... Destanlar... Hadi, diyorum ki; ona da neyse... Ama hiç olmazsa "bu gençlerin de hakkını versenize!.." Ve de benzerlerinin!.. Siz nasıl "spor basınısınız"; söyler misiniz bana? "Tık" yok!.. Haber "bir büyük gazetede çıktığı" ve tekzip de edilmediği için, benim de "bir spor yazarı olarak" sormak hakkım doğdu!. Sorum, "Üstün Hizmet Madalyalı" Futbol Federasyonu Başkanımız Haluk Ulusoy ile, onun Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz'a!.. Haberde, "hakem Metin Tokat'ın, kendisine hakaret eden Beşiktaş yöneticisi Yıldırım Demirören'i hem mahkemeye verdiği ve hem de Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu'na şikayet ederek 1 ay ceza almasına sebep olduğu için, Ulusoy'un talimatı ile kızağa çekildiği, zira Demirören ile Ulusoy'un yakın arkadaş olduğu, MHK Başkanı Bülent Yavuz'un da, Tokat'a 'Bu işlere girme' dediği" yazılıyordu!. Haberi tüylerim diken diken olarak okudum!. Yıllardan beri ilk defa "bir hakem", çok cesur bir adım atmış ve "olması gereken" tavrı nihayet ortaya koymuştu ama "habere göre", bunu yaptığı için Federasyon Başkanı'nın ve onun MHK Başkanı'nın hışmına uğramıştı!. Eğer haber "doğru" ise, "bu durum" adeta "diğer" hakemlere de bir göz dağı değil miydi? Şimdi, Ulusoy'dan da, Yavuz'dan da, Tokat'tan da "tatmin edici bir açıklama beklemek" hakkımız değil mi? Ve bir soru da başkalarına; nerelerdesiniz "benim" anlı-şanlı hakem yorumcularım? Yoksa "Metin Tokat'ın kızağa çekilmesinden" memnun musunuz? Metin Tokat antipatiniz, Ulusoy ve Yavuz antipatinizden çok mu ağır basıyor? Sigara ve puro!.. Çeşmeli bir okuyucum yazmış; "Ümit Davala'yı yaz tatili boyunca hep elinde sigara ya da puro ile gördüm. Bir sporcunun, bir futbolcunun böylesine tütün alışkanlığının olması doğru mu? Sigara ve puro, onun fizik gücüne etki etmez mi?" Okuyucumun "Ümit Davala" ile ilgili yazdıklarının "doğru olup olmadığını" tahkik etmem elbette mümkün değil!. Bu sorusuna, bilimsel olarak değil, ancak "yıllarca sigara-pipo ve puro içmiş" bir insan olarak, yani "tecrübelerimle" cevap verebilirim: "Tütün, sadece sporcular için değil, bütün insanlar için zararlıdır, öldürücüdür, sağlıklı nefes almayı önler, fizik gücünü bitirir, psikolojik dengelerini bozar!. Ve elbette, sporcuların, futbolcuların tütün alışkanlıklarını normal karşılamak mümkün değildir!." Benim cevabım bu; asıl "bilimsel cevabı" mesela Turgay Renklikurt hocam ya da Fatih Terim hocam verebilirler!.. Futbolcuların yılda "sadece" 30 gün kadar olan "aktif dinlenme" dönemlerinde, "nikotin gibi, alkol gibi zararlı maddeleri" devamlı ve bol miktarda almalarının, "onların bünyesinde yapacağı tahribatı öğrenmek", hem Ümit Davala'ya, hem de "tütün ve alkol kullanan" sporculara ders ve kulaklarına küpe olacaktır; bilmem haksız mıyım?.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.