Çok açık bir gerçek var; yazımın başlığına aldığım iki isimden biri “durmadan kriz üretiyor”, öteki “basit krizi çözemiyor, aksine büyütüyor”, bilmem ki neden (!) tablo “cascavlak ortada iken” kimseler, olayların, gelişmelerin bu tarafına bakmak, yazmak istemiyor!..
Ali Koç… Beş yıldır kaç yönetici, kaç teknik direktör, kaç futbolcu değişirdi, “kötü sonuçların, kazanılamayan şampiyonlukların, gelmeyen kupaların sorumluları” olarak onları görüyor ve gösteriyordu… Ve böylece, bir türlü “aynaya bakmayan, bakamayan” Başkan, “koca” Fenerbahçe’nin, bunca zamandır, taraftarını ağlatmasının asıl sorumlusunun “kendisi olduğunu” süzemiyor, taraftarın da, medyanın da, camianın da önüne “kendisinden başka herkesi atma ile” beş yıldır, o koltukta oturmayı başarıyordu!..
Ve ne yazık ki, “Fenerbahçe medyası” Aziz Yıldırım’dan, Ali Koç’a kalan “Zor günler geldiğinde ‘Hedef değiştir, düşman oluştur, hedefe onu koy, kendine gelecek tepkileri o hedefe yönelt” stratejisini ve o stratejinin gerektirdiği taktikleri uygulama yolunu tutmasına” sesini sedasını çıkarmadı.
Kimse, “bu strateji ve taktiklerin, ortaya çıkan krizlerin geçiştirilmesini bir yere kadar sağlamasına karşılık, krizlerin sebeplerinin, krizler temelden çözülmediği için biriktikçe biriktiğini” ve sonunda “Genç bir rakibin çıkıp”, uzun yıllar başkanlık koltuğunda oturan “dev lideri”, genel kurulda “ondan dört misli fazla oy alarak” evine yolladığını hatırlamak ve “genç başkana hatırlatmak” istemiyordu!..
Ali Koç, “aynaya bakabilse, o aynada gerçekleri görebilse”, bugün içinde çırpındığı sürecin, “görevi devraldığı ‘dev’ liderin görev sürecinin dörtte biri kadar olmasına rağmen” yolun sonuna geldiğini anlar ve gereğini yapmak durumunda olduğunu görürdü… Göremiyor, “görmek” istemiyor…
“Başarısızlık sürecini, o başarısızlıkların sebeplerini bulmak ve yok etmek ile geçirmesi” gerekirken, “rakiplere, federasyonlara, başta MHK olmak üzere federasyon kurullarına dönük hedefler değiştirip, dışa dönük krizler oluşturarak” başarısızlıkların üstüne örtmeye çalışmakla beş yılını “boş” geçirdi ve artık bu “temelsiz” krizler, tribünleri uyutamıyor…
Gelelim, “bir seçimine, bir kararına üzülmüş” Gomis gibi bir oyuncunun “insani ve psikolojik tepkisini” yatıştıramayarak, “tepkiyi bir kriz hâline dönüştüren ve Galatasaray’a bunca yıl hizmet etmiş, ‘şampiyonluklara, kupalara imza atmış’ oyuncuyu, taraftarın önüne ‘hain gibi’ atan” Okan Hoca’nın yaptığına…
Ya… Kriz ve sebebi ‘Okan Hoca’nın ve ardından Başkan’ın açıklamaları’ ile ortaya çıkınca”, TV ekranlarındaki “hakemleri ve teknik direktörleri kıyım ve infaz masalarında ‘Gomis’i infaz etme’ korolarının kurulmasına” ne demek lazım?..
Başta, “Hâlâ kovulmadı mı” sözlerinin hem de “tasvip görerek” bol bol kullanıldığı o masalarda oturan ve “bu sözleri eden”, dahası, “Yapmayın, elbette yaptığı hatadır, ama insanı bir tepkidir, birçok örneğini yaşayıp geldik, ceza verilir, bu iş kapanır” diyemeyen meslektaşlarıma olmak üzere, Okan Hoca’ya bir sorum var:
Eğer “en doğrusu yapılarak ‘Gomis özür diledi ve affedildi’ kararı yerine” Gomis, “o masaların istediği gibi” kapının önüne konsaydı…
Galatasaray şampiyonluk kupasını alırsa, o mutlu dakikalarda “Gomis’in bu şampiyonlukta attığı goller ve kazanılan puanlarla büyük payı olduğunu” düşünemeyecek ve de vicdanlarınız sızlamayacak mıydı?..
Bakın, “İcardi birkaç hafta oynayamayacak kadar önemli bir sakatlık geçirirse, Galatasaray ‘psikolojik hâle gelen ve sinirleri geren’ bu yarışta ‘santrforsuz, golcüsüz’ ne yapar” sorusunu bile sormuyorum, sizlere…
Asıl sorum; “Yoksa istediğiniz de” bu muydu?..