Allah belanızı vermesin!..

A -
A +
Ey futbolcular, duyduk duymadık demeyin; eğer "ikinci sarı karttan kırmızı çıkarılarak, oyundan ihraç ediliyorsanız"; hemen "şunu" yapacaksınız; "bu ikinci sarı kartı gösteren hakeme ya da hakemin ikinci sarı kartı göstermesi için uyarıda bulunan yardımcı hakeme ya da sahadaki hakemlerin tümüne, hatta bütün hakemlere, dahası sarı kartı gördüğünüz yerden taa 'hakemi kart için uyaran' yardımcı hakemlerin burnun dibine kadar, el-kol-parmak hareketleri de yaparak" yürüyüp "Allah cezanızı vermesin" diye bağıracaksınız!..
İşte Emre Belözoğlu örneği ve işte Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nun, "bunları yapan" Emre Belözoğlu'na verdiği ceza (!), evet ceza!..
Böyle ceza "düşman değil, dostlar başına!.."
Zira "bu ceza, ceza değil"; üstelik mükafat; nedenini anlatayım:
PFDK'nın kararının "resmi" açıklaması şöyle: "Emre Belözoğlu'nun müsabaka hakemine yönelik sportmenliğe aykırı hareketi nedeniyle takdiren 1 resmi müsabakadan men ve 13.000 TL para cezası ile cezalandırılmasına..." (Disiplin Talimatı'nın 36'ncı maddesi uygulaması)
Ve dikkat buyurun; "Disiplin Kurulunca bu ceza verildiği için", Emre Belözoğlu, "Türkiye Kupası'nda kendi sahalarında oynanan Kayserispor maçında oynamayarak, cezasını çekme ve ilk lig maçında oynama hakkını kazandı!.."
Ve bir "dikkat buyurun" daha;  Emre Belözoğlu, hakemlere "Allah belanızı vermesin" diye bağırmasa, el-kol-parmak hareketleri yapmasa, sadece "üst üste iki sarı kart görüp, kırmızıdan ihraç edilse", hakkında talimatın 93'üncü maddesi "otomatik olarak" uygulanacak ve Emre, ligde "deplasmanda oynanacak" Balıkesir maçında takımdaki yerini alamayacaktı, işte o madde:
" (1) Bir sezonda, aynı kategorideki müsabakalarda üst üste ya da aralıklı olarak toplam 4 (dört) sarı kart gören bir futbolcu cezalı duruma düştüğü kategorinin ilk resmi müsabakasında müsabaka isim listesine yazılamaz. Cezalı duruma düşen futbolcu, cezalı duruma düştüğü kategori dışındaki kategorilerde oynayabilir."
Demek ki neymiş; "ikinci sarı kartı" görür görmez, bağırmaya başlayacakmışsınız; "Allah belanızı vermesin!.."
Başlayın ki, sizi PFDK'ya sevk etsinler ve "madde 36'ya göre, bir maç ceza (!) alın" ; böylece cezayı, hem hakemlerden hırsınızı ve hıncınızı, tribündeki, TV başındaki onca seyircinin, onca hakemin, onca yöneticinin, onca futbolcunun önünde "Bakın işte ben böyle yaparım hakemleri" gösterisini de tamamlayarak, almış olursunuz, hem de "varsa", kupa maçında oynamaz, lig  maçında "Emre gibi" sahada olursunuz!..
Eee, bir de Emreler, Volkanlar, Melolar ve benzerleri için  "Neden düzelmiyorlar" diye sorup duruyoruz; Allah aşkına söyleyiniz; "bu sistem düzeltir" mi, yoksa, tam tersine "düzgünleri bile" baştan mı çıkarır?..
Sistem!..
Ben "başka türlü" düşünüyorum; Fenerbahçe-Eskişehirspor maçının yardımcı hakemi Ekrem Kan, Zekeriya Alp'in salı toplantısında "uzatmalarda ısrarla uyararak Tolga Özkalfa'ya Fenerbahçe'ye bir penaltı ile beraberliği hediye ettirdiği için" değil, "arkadaki bir başka sebep" yüzünden teşhir edildi; Özkalfa'yı ısrarla uyararak Emre'yi, hem de Kadıköy'de oyundan ihraç ettirip Federasyon'un ve Disiplin Kurulu'nun başına iş açtığı için!..
Zira "penaltı pozisyonunu defalarca seyrettim"; bana göre, Ekrem Kan haklı, elbette "çok yorumcunun aksine" "Penaltı var" diyen Erman Toroğlu Hoca da. "Yapışık" denilen kol, top gelirken öne doğru hareket ettiriliyor ve vücutla arada mesafe oluşuyor; arkadan "çok daha net olarak" görmüş pozisyonu Yardımcı Hakem; cezalandırmak değil, alkışlamak gerek!..
Aslında "Yardımcı hakem hatası", Volkan'ın ceza alanı dışında topla oynamasında var; nedense (!)  "o" atlanıyor; "Federasyon'un başına dert açmadığı" için!..
Sistem (!) işliyor!..  
"Derin" Galatasaray'da neler oluyor?..
Galatasaray'da bugün bir olağanüstü genel kurul daha var!.. "Şeffaflık" olmadığı ve "asıl oyun, kapalı kapılar ardında oynandığı", dahası, İstanbul'da, "Galatasaray'da neler oluyor, ramp ışıklarının arkasında neler dönüyor" şeklinde haber yapacak bir "babayiğit spor gazetecisi" ortaya çıkmadığı için, genel kurula gelecek üyelerin bile "doğru dürüst bir şeyler bildiğini" sanmıyorum!..
Mesela, "eski" başkan Ünal Aysal "neden basın toplantısından vazgeçti" ; dahası, bu konuda "asıl soru"; kim vazgeçtirdi, neden vazgeçtirdi?..
Mesela, "Mali Genel Kurul'da ibra oylaması nasıl yapılacak"; Ünal Aysal ve yönetimi hesap verecek mi; hesap sorulacaksa, "bugünkü yönetimde olan", Ünal Aysal'ın yöneticileri ve profesyonelleri ne yapacak; onlar bu yönetimdeyken, "doğru dürüst hesap sorulması" nasıl mümkün olacak?..
Yoksa, "son haftalarda" Yarsuvat ve arkadaşlarının "Aysal'a ve yönetimine karşı yaptığı eleştiriler, Aysal'ın sert cevapları" bir kayıkçı kavgasını mı işaret ediyor ve bu kavganın, dahası olağanüstü genel kurulun asıl amacı, "Aysal Yönetimi'nin ibrasını sağlamak" mı?.. 
Bu sorulara daha nicelerini eklemem mümkün; ama sadece bir soru daha sorayım; ey Duygun Yarsuvat ve ekibi, "Galatasaray'ı sadece basından izleyenler bile, bu olağanüstü genel kurulun yapılmasını zorunlu kılan sebepleri ve de Galatasaray'ın kaybedecek bir dakikasının bile olmadığını" bilirken, "5-6 aylık emanetçi olacağınızı" söyleye söyleye göreve "neden" talip oldunuz ve de "Ben emanetçi olmayacağım, ben kalıcı olacağım, Galatasaray'ın bütün problemlerini çözmek için radikal her türlü kararı da alacağım, bunun için programımız hazır" diyen Alp Yalman'ın ve ekibinin yolunu "neden" kestiniz; "kulübü bu hâle getiren" Aysal ve yönetiminden hesap sorulmaması için mi?.. Yazıklar olsun!..
Yasin!..
Bruma, "ilk on birde çıktı", durmadan "hatalı paslar verdi", çalım atarken çok top kaptırdı, "iki tane yüzde yüzlük gol fırsatını" dağlara taşlara vurdu, sonunda "denk getirdi" ve "çalımlarla yaptığı top slalomunu müthiş bir şutla" gole çevirdi, maçı da çevirdi!..
Golü, ama daha önemlisi "kendine güvenini alkışladım"; hangi Türk genci "iki mutlak golü kaçırdıktan sonra", üçüncü denemeyi yapardı; işte Avrupalı ile Anadolulu arasındaki fark burada!..
"Bruma böyle iken", oyunu "sonradan giren" bir başka futbolcu daha vardı; bana göre "pırıl pırıl parlayan" ve elbette "olma yolunda" Bruma ile yarışacak, dahası "olabileceği kadar olmuş" Olcan'ı "hemen sollayabilecek" bir oyuncu; Yasin!..
Dikine oynaması, sürati ve çalımlarıyla "tam bir sol açık", ne yazık ki, bir İtalyan, onu, tribünde, yedek kulübesinde oturtarak, hatırladığında da "sağbek bile oynatmaya kalkarak" neredeyse, yok etti!..
"Dur" üzerinde, 3-4 maç "hata da yapsa oynayacağına dair güven ver"; bak bakalım; Yasin "ne" olacak?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.