Alt-üst meselesi!..

A -
A +

''Bir altyapı hocasını, üstyapı için Galatasaray’ın hocası ilan edenler takımın altüst olmasının baş sorumlularıdır… ''

Beni tanıyan Galatasaraylılar, yolda, toplantıda, kafede, nerede görseler soruyorlar; “Ne oldu Galatasaray’a; neden birdenbire her şey alt üst oldu” diye…
Gülerek “bir başka soru ile” cevap veriyorum; “Bir altyapı hocası, üstyapının en üstüne getirilirse, her şeyin altüst olmaması mümkün mü?..”
Sakın ola ki, Riekerink’i küçümsediğimi, eleştirdiğimi sanmayın, onun “bu altüst meselesinde” zerre kadar suçu yok. O, kimsenin kafasına tabanca dayayıp, “Beni Galatasaray Futbol Takımı’nın başına getirin” demedi. Herkes biliyor ki,  geçen sezonun sonuna doğru birdenbire ortaya çıkan ve kendisinin en ufak dahlinin olmadığı bir krizde “geçici olarak takımın başına geçebilir misin” diye rica edildiğinde “Evet” demiş ve sezonu tamamlamıştı. 
İşte “bu altüst olmanın asıl sorumluları”, evet “baş sorumluları” sezon başında ortaya çıktılar ve “altyapı” hocasını, “üstyapı için” komik kalacak ücretini de zamlandırarak, “Galatasaray Takımı’nın sürekli hocası” olarak ilan ettiler!..
Ortaya “şöyle” garip ve de “telafi edilmesi zor gelişmelere sebep olacak” bir tablo çıktı:
1 - Üst yapının hocalığına getirilen altyapı hocasına verilen yıllık ücret, “zamlandığı hâlde”, Süper Lig’in öteki 17 takımının hocalarının büyük çoğunluğunun aldığı ücretten azdı. Hele hele Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın hocalarının aldığı ücretlerin yanında, ÖTV / KDV gibi bir şeydi!..
2 - Ve de, bu hocaya verilen ücret, takımın “yıldızlarını bir yana bıraktım”, orta karar futbolcularının aldıkları yıllık bedele bile ulaşamıyorsa, “buna ne demek” gerekiyordu?..
“Ne demek gerektiğini”, Başakşehir maçında “Hoca onu oyundan alınca” Yasin’in “yedek kulübesinde yaptıkları ve söyledikleri” gösteriyordu. Zira “profesyonel” futbolcunun bilinçaltında, “kaç paralık hoca algısı” çan çan çalıyordu.
3 - Basın ve Galatasaray camiasında bazıları “Aman Fatih Terim gelmesin de, kim olursa olsun” diyerek “Altyapı hocasının, takımın başında kalmasını istiyor, “gönül bağları başta takımlarda, başka büyüklerde olan” bazıları da, “bir altyapı hocasının Galatasaray’ın başında kalmasında, kendi takımları için büyük yarar olduğunu” görerek, “Kalmalı” kampanyasına büyük destek veriyorlar, hocayı öve öve göklere çıkarıyorlardı.
Biliyorlardı ki, “bölünmüş, hizipleşmeleri sahaya yansımış, yıldızları birbirlerini sevmeyen” bir futbol kadrosunun, “bir altyapı hocası ile” şampiyonluğa oynaması mümkün değildi.
Biliyorlardı ki, “hep kazanamayacak, üst üste gelecek bir-iki maçta”, pembe hayaller bitecek, hoca “basında ağır eleştirilerle karşı karşıya kalacak”, yöneticiler toplantılar yapmaya, hesap sormaya başlayacaktı.
Nitekim beklenenler oldu ve sona doğru koşu başladı; işte gelecek hafta sonu Galatasaray, Kadıköy’de Fenerbahçe’ye yenilirse, sezon başından beri yerden yere vurulan sarı-lacivertli takımın bile arkasında kalacak, ortaya “krizden de öte, tam bir kaos tablosu” çıkacaktır!..
4 - Pembe hayallerle kandırılan taraftar ve seyircinin de, “kötü sonuçlara tahammül sınırına geldiklerini” ilave ederek, lâfı daha fazla uzatmadan asıl soruyu soralım; peki, bu noktaya gelinmesinde altyapı hocasının suçu yoksa (Sadece kendine göre, emekliliğe yaklaştığı bu günlerde tatlı ve ballı bu görevi kabul etmesindeki heves hariç), “sorumlular” kimlerdi?..
Yazalım; öncelikle “erkekliğin 10’da biri kaçmak, 10’da dokuzu ise hiç görünmemektir” prensibini uyguladığı görünen “Futbolun asıl sorumlusu” Alp Yalman, sonra “kerameti kendinden menkul” ve eskilerin “ishal-i kelam” dediği hastalığa “gönüllü olarak” yakalanmış yönetici Levent Nazifoğlu ve elbette Başkan Dursun Özbek ve “her şeye ‘he’ diyen” yönetimi!..
“Altı üst yaptılar”, şimdi sıra geldi; “üstü alt yapmaya”; bu gidişle o da “çok gecikmeyecek!..”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.