Sevgili Fatih Altaylı kızmasın, gücenmesin ama, Dünya Kupası canlı yayınları da, "stüdyo paketleri" de biraz, hatta "biraz" değil epeyce "amatör işi" olmuş ve "finaller başlayalı şu kadar gün oldu", hâlâ aynı minval üzere devam ediyor, ediliyor!.. Elbette, zor iş!.. Ama, "çok aylar önce" bu işin yapılacağı belli idi!.. Maç anlatımları bile "amatörce" gaflarla dolu olarak devam ederse, canlı yayındaki yorumcular da "konuşma yetenekleri ya da yeteneksizlikleri" göz önünde tutulmadan, "sadece şöhrete ve isme bakılarak" seçilmiş olursa, stüdyo içi programlarda, seyircinin gözüne, koca koca göbekleri ve suratlara doğru uzanan "ayak ayak üstüne atılmış bacakları sokan görüntüleri önleyecek" bir dekor tedbiri bunca zaman "hâlâ" alınmamışsa, Ümit Aktan "esprileriyle" istediği kadar ortalığı ısıtmaya çalışsın, bu iş "sevimli ve sempatik" olmaz; yapanlar için de, seyredenler içinde "zorunlu" bir görev olur!.. Biliyoruz ki; TV, öncelikle "bir görüntü" olayıdır; bu hiç ama hiç unutulmamalı!.. Çok arkadaşım yazdı, ben onların eleştirilerinin üzerine tüy dikmek istemiyorum; ne var ki hiç olmazsa "şu kadarcık" yazmak zorundayım; "iddialı olmak ve iddialı görünmek" için "yorum yapılmaz"; yapılırsa, işte böyle "komik" durumlara düşülür; bilmem ki, yorumcu seçiminde "bilgi ve bilgiyi ifade edebilmek" kıstası mı, "arkadaş - dost olsun da bizim olsun" kıstası mı, "reyting" kıstası mı, yoksa "Attım torbaya, kurada kim çıkarsa ekrana" kıstası mı esas alındı?.. Dost acı söyler; grup maçları bitti, bitiyor, hiç olmazsa "bundan sonrası" toparlanmalı!.. Ve bir başka öneri: Maç araları, "bugünkü gibi" seyirciye "Hemen zaping yap, başka kanala geç" dedirtecek "seyredilmesi zor" dolgu malzemeleriyle değil, seyirciyi Kanal 1'de tutacak "seyredilir" programlarla doldurulmalı ki, Kanal 1'in "Dünya Kupası'ndan sonra da seyredilecek bir büyük kanal olma yolunda önemli adımlar atacağı" ekran başındaki milyonlara gösterilmeli!.. Bu fırsat kaçar mı?... > Palavra kurbanları!.. Resmen ve alenen "yalan haberi" ekmek parasının "alt yapısı" hâline getiren spor yazarlarının kurbanlarından biridir, Fatih Tekke!.. Fatih Tekke, "Avrupa'dan tek ciddi ve resmi teklif almadığı" ortaya çıkan, ama "Trabzonspor'dan ayrılıp, Avrupa'ya gideceğim" diyecek bir duruma düşürülen ne "ilk" Türk futbolcusudur, ne de "son" Türk futbolcusu olacaktır!.. "Kulüpleriyle mukavelesi devam eden" futbolculara, Fenerbahçe ile Beşiktaş ile, Galatasaray ile Trabzonspor ile "mukavele imzalatan" bir spor medyası ile karşı karşıyayız!.. Önüne gelen "bu atmasyon haberler" karşısında, muhabirine "Kardeşim bu adamın mukavelesi devam ederken, nasıl bu sözleşmeyi imzalayabilir, bu artık Türkiye'de bile olmuyor, Avrupa'da olur mu" diyemeyen, "demek" bir yana, "bu palavrayı manşet yapan" spor sayfaları ve spor ekranları sorumluları ile karşı karşıyayız!.. "Haftalardır" tek talibi çıkmayan Anelka için, bütün bir sezon boyu, defalarca "Falan kulüp istiyor, falan kulüp şu kadar milyon dolar veriyor" haberlerini yazıp getiren ve bu haberleri manşetlere giren spor yazarlarına, bir Allah'ın kulu da çıkıp "Bu ne rezalet, bunca yalan haberi yazmaya utanmadın mı" diye sormuyor!.. Fatih Tekke'nin kameralar önündeki açıklamasını dinler ve "sinirli yüz hâlini" ekranda seyrederken, üzüldüm!.. Bir spor yazarı da çıkıp, "Avrupa'dan tek teklif yok, nasıl Avrupa'ya gideceksin?" diye sormadı !.. Sakın, "Fenerbahçe'yi Avrupa yakasında zannetmesin?.." > Alaattin Metin şifreyi çözdü!.. Sen çok yaşa e mi, sevgili Alaattin Metin!.. Yazmışsın ki: "Türkiye'de devlet, kuvvetler ayrılığı prensibine göre kurulmuştur. Yani yargı, yasama ve yürütme birbirinin işine karışmaz. Karıştığı zaman da kriz ve kaos çıkar. Ancak Türkiye'de futbol, kuvvetler birliği prensibine göre kurulmuştur. Yargı, yasama ve yürütme tek elde toplanır. Bu yüzden de Türk futbolunda kriz ve kaos eksik olmaz." Sen, yazında "Halûk Ulusoy'u kastediyorsun" ama, Türk sporunda "bu" tarifine, "en çok kim uyuyor" farkında değil misin: Aziz Yıldırım!.. Ve "o" sana demiş ki: "Bak herkes çalışıyor, hizmet devam ediyor... Kurumlarda kongre var diye işler durmaz. Kimse merak etmesin, Fenerbahçe başkansız kalmaz!." Elbette kalmaz!.. İstifa eder; "istifa vermez!.." Her gün herkese "Kalacak mı, gidecek mi" sorusuyla papatya falı açtırır; böylece "genel kurul günü gelene kadar kimseye başkan adayı olmak için geçit vermez!.." Sonra da der ki; "Fenerbahçe başkansız kalmaz!.." Peki, "Aziz Yıldırım'ın durumu netleşmedikçe aday olmayacağız" diyen aday adaylarının önü kapalı olunca, "Aziz Yıldırım aday olsa dahi aday olacağım" diyen Sadettin Saran'ın da önü "genel kurul tarihinin, 2 yıllık cezasının bitmesine 15 gün kalaya alınması" sebebiyle kapatılınca, ne olacak bu genel kurulda ve bu genel kurul nasıl olacak?.. Durum çok açık!.. Aslında, "diyor" ki, Aziz Yıldırım: "Fenerbahçe Aziz Başkansız kalmaz!.." Sporumuz adına, "yürekleri sızlatan" bir komedi!.. Ve "bazıları" bu komedide rol alıyor ve Aziz Yıldırım'ın "dağıttığı" rollerden birini oynuyor!.. Hiç aynaya baktın mı; sevgili Alaattin Metin?.. > Hakan Şükür geliyor!.. Dünya Kupası maçlarında "özellikle dikkat ettiğim" bir şey var; "Artık Hakan Şükür tipi santrforlara dünya futbolunda yer yok, onların yerini koşan adamlar alıyor" görüşünün doğru olup olmadığı!.. Grup maçlarında gördüm ki; "Bu görüş, doğru değil!.." "Hakan Şükür" tipi santrforlar gözde ve hatta "iddialı çok takım için" adeta vazgeçilmez!.. "Hakan Şükür tipi" santrforu olmayan takımlar, hele hele "kapalı defanslar önünde" çaresiz!.. Elbette, "Ben artık yokum" kararına varmak üzere olan Hakan Şükür de, "bu tabloyu görünce" çok haklı olarak çıkıp dedi ki: "Ben hâlâ varım ve hak ettiğimde, oynamam gerektiğinde milli formaya talibim!.." Kafalarını "Hakan Şükür'le bozmuş" bazı meslektaşlarımız "çok bozuldular" ama, Fatih Terim de mesajı çok açık verdi; "Gerektiğinde kadroda yer alır ve gerektiğinde oynar!.." "Bugün için", Hakan Şükür'süz ne Galatasaray, ne de Milli Takım olur; herkes bu gerçeği görmeli ve "sevse de, sevmese de" kabul etmeli!.. Güneş balçıkla sıvanmaz!.. > Cezamız inebilir!.. FIFA Tahkim Kurulu'nun "Türkiye'nin cezası" ile ilgili "yeniden değerlendirme" toplantısı için gün saydığı şu günlerde, Dortmund'da Almanya - Polonya maçından sonra çıkan olaylar, ortalığın savaş alanına dönmesi, 500'e yakın göz altı, 100'e yakın tutuklu, 50'ye yakın yaralı, spor adına, fair play adına çok üzücü ama, "bizim" için "bulunmaz bir nimet" oldu!.. "Biz çirkeflik yaparız, Avrupalı yapmaz, iyi ki Dünya Şampiyonası finallerinde yokuz, yoksa her türlü çirkinliği yapardık" diyecek kadar "Türk düşmanlığında Avrupalı'ya taş çıkartan" yazılar yazan anlı - şanlı yorumcularımızın bilmem ki, "Dortmund olaylarını TV'lerden seyredince" yüzleri kızardı mı?.. "Cezamız inecek" haberlerine pek inanmıyordum, ama Alman ve Polonyalı fanatiklerin yaptıklarını görünce, inanmaya başladım ki; "İnecek!.." > Ders almayan kafalar!.. Elin oğlu aptal, Galatasaray yönetimi akıllı!.. "Yıldızlarla dolu" takımına "her yıl yeni yıldızlar katmak için" çalmadık kapı bırakmayan onlarca, hatta yüzlerce milyon dolarlar döken "elin oğlu" yanlış yapıyor, Galatasaray yönetimi doğruyu; öyle mi?.. Sonra da çıkıp "neden maçlarımıza seyirci gelmiyor" diyorlar!.. El insaf; "yıllar yılı" seyircinin "aynı" futbolcuları seyrede seyrede "heyecanını kaybettiğini anlamayan" yönetici, hele hele "başarılı" iş adamı olabilir mi?.. Tribünlere "heyecan verecek" bir - iki transfer yapmazsan, neden gelsin tribüne seyirci?.. Ekran başına bile geçmemekte haklı değil mi?.. Tutturdular bir Gravesen; anlaşılıyor ki; "dünyanın parasını verecekler!.." Tamam, takıma faydalı olacak, Şampiyonlar Ligi'nde "defansa öylesi gerek"; ama, çok açık ki, "Gravesen için" tribüne seyirci gelmez!.. Ben "Gravesen'i seyretmek için" maça gitmem!.. Paran varsa, "onu alırsın", ama "tribüne, ekran başına taraftarı çekecek", reklam gelirlerini yükseltecek, forma satışlarını rekora koşturacak, "bir isim" ve de elbette öncelikle "takıma yararlı" bir isim şart!.. Orta sahada bir "beyin" ya da forvetin soluna, sağına bir yıldız!.. Gene "aynı" oyalama taktikleri: "O olmazsa, alternatifimiz hazır!.." "Genç mi olsun, tecrübeli mi?.." Göreceğiz; gene "son dakikaya sıkıştırılan" bir - iki transfer ve hoş geldin "yeni" bir - iki Marek Heinz!..