Anahtar varken, neden maymuncuk?..

A -
A +

Sallabol" ile "basketbol" arasında ne fark vardır?..

"Sallabol" ile "Türkiye'de kazanırsın", ama "basketbolu rafa kaldırıp", Euroligue'de de "sallabol oynayarak kazanmaya çalışırsan", yaya kalırsın!..
İşte "Perşembe gecesi", kendi evinde ve o muhteşem seyircisinin önünde Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nın başına gelen budur !..
"Basketbol oynayan" Olimpiyakos'u "sallabol ile yenmek", ancak Ergin Hoca'nın rüyası olabilirdi; ama o, rüyasını sahada gerçeğe çeviremeyen  oyuncularına ateş püskürürken, "Komşu", o sırada, "basketbolu bütün incelikleri ile oynayan ve oynatan dev saha içi adamı" ile onu rüyasından  uyandırmış ve "basketbol ile sallabol arasındaki fark" ile beraber, "kendisi ile Galatasaray'ın oynatıcıları arasındaki farkı" da ortaya koymuştu.
Zira, ilk periyot biterken, Olimpiyakos 11 sayı farka (22 - 11) ve "şöyle" de bir istatistiğe imza atmıştı; "Spanoulis : 12 - Galatasaray: 11!..
Basketbolda "basketbol sahasının bütünü vardır" ve "bu bütünü oynayan takımlar", takımdır!..
Sallabolda, "pota altı unutulur"; takımda sadece "dışarıdan sallayanlar" tutulur, "sallayanlar" atamayınca ve de "savunma da yapamayınca", o şaşkınlık ve panikte, "eldiven ters yüz edilir" ve "sahadaki beşe savunmacılar doldurulur", bu defa da ne pota altından, ne boyalı alan dışından "maçı kazanmak için gerekli olan sayıları atmak", yani "doğru dürüst hücum etmek" imkânı kalır!..
İşte, "iş işten geçtikten sonra uyanan" Ataman'ın, "çaresizlik içinde sahaya sürdüğü" Jawai'nin, "kendisinin bile beklemediği müthiş pota altı performansına rağmen"; kendi evinde "başına gelen" budur ve bu tablo, Ataman başta, bütün koçlara ders olmalıdır!..
Bu mağlubiyete rağmen Galatasaray bu gruptan çıkar ve "sallabol yerine, basketbol da oynamaya başlarsa" daha ilerideki turlarda, çok daha başarılı olur.
"Jawai'nin performansı" habercidir ve "Benim pota altında başıma çok şey geliyor, onun için dışarıda dolaşıp sallayanlara katılayım" kolaycılığını seçen Erseg'i de "pota altına itecek" bir koç hamlesi, Perşembe Gecesi'nin Galatasaray'ını çok değiştirecektir!..
"Pota altının skora etkili olarak çalışması", Galatasaray'ın "dış sallayıcıları üzerindeki defansif baskıyı" da azaltacağından, "Perşembe Gecesi'nin "üç sayı rezaleti (17 / 3 - Yüzde 17.6)" ortadan kalkabilecektir!..
Hele hele "sallayan kurtarıcılar" da, "oyun içinde disipline edilebilir" ve de "ancak gerektiği zaman, dahası zaman sıkışmasına yol açmamak için top rakip sahaya çabuk getirilip, hızlı dolaştırılarak (Çoğu zaman bu yapılmıyor ve zaman sıkışması sebebiyle, son saniyelerde top kimdeyse, onların kör sallamalarıyla durmadan karavana atıyorlar), o gece eli iyi olanlara pozisyon hazırlayarak sallama" sağlanabilirse, sarı-kırmızılı takım için, ileriki turlarda mesela "Olimpiakos'u yenmek" elbette mümkün olabilecektir!..
Anahtar Ergin Ataman'ın elindedir ve o, "maymuncukla kapı açmaktan" vazgeçmelidir!..

Çizmeyi aşma, Sinyor!..
Ülkenin "şu anda en pahalı teknik adamı" olan Mancini'ye, "elinin altında Galatasaray'ın bu mevsim başından beri özel / resmi  oynadığı maçların 2.5 sezonluk kayıtları varken" ve de yanında "Tugay Kerimoğlu ile Taffarel de otururken", sahaya çıkardığı "11'ler" ve de "sonradan yaptığı değişiklikler" sebebiyle "eleştiriler gelince", Galatasaray Başkanı'nın kalemşorlarından mazeret hazır; "Efendim, daha oyuncuları da, takımı da tanımıyor, hiç olmazsa ocak ayına kadar zaman verilmeli!.."
"Ocak Ayına kadar atı alanın Üsküdar'ı geçeceği ortada iken", bu nasıl bir müsamahakârlık; dünyada kim kime "futbol sahalarında bu kadar zaman tanır?.."
Teknolojinin, uzmanlara hemen hemen istedikleri bütün imkânları sağladığı bugünün dünyasında, acaba Mancini / Tugay / Taffarel üçlüsünün "beraberce" maç kayıtları üzerinde çalışma yaparak, oyuncuları tanımaya vakitleri mi yok?..
Ve "gerçek" ortada; "savunmacılığı korkaklığa vardıran" görüntüler, dahası "Karabükspor maçına çıkarılan kadro ve 10 kişi kalmış rakip önünde yapılan oyuncu değişiklikleri" haklı olarak eleştirilince, hiç sıkılmadan "Bu ülkede herkes her şeyi biliyor" sözü ile, "çizmeyi aşan" bir teknik adam!..
Bu söz, "Bu ülke, Çavuçescu Romanyası'na benziyor" benzetmesi ile hem "kendi ülkesine, hem ekmek yediği ülkeye hakaret eden" bir başka teknik adamı ne kadar da hatırlatıyor; hadi Lucescu'nunki "elinden kayan şampiyonluğun kızgınlığıyla söylediği" bir sözdü, o cümle, ama ya Mancini?..
Daha dün bir, bugün iki, Sinyor birdenbire "neden" öfkelendi ki?..
İtalya'da "basının ne olduğunu, nasıl olduğunu" sadece kendisi değil, bizler de dahil, bütün Dünya biliyor!..
Ama anlaşılıyor ki, "telefonu çalınca", açık açık "Başkan mı arıyor acaba" diye en hızlı şekilde telefon ekranına bakacağını ve "onun bir elemanı olduğu için", bunun da "en başta gelen görevlerinden biri sayılması" gerektiğini söyleyen Mancini, Başkanı'ndan aldığı dersleri uyguluyor!..
"Has  ve vazgeçilmez adamı" Bülent Tulun'u savunmak için, gazetelerde, "Drogba ve Sneijder'i o getirdi, onun almadığı Dany, Amrabat ve Riera'nın hali ortada! Daha tek maç oynamadan gönderdiklerimizi saymıyorum bile" dediği haberleri yer alan, bu haberlerin gazetelerde çıktığı günün gecesindeki Şampiyonlar Ligi maçında, bu oyunculardan bazılarının "Mancini tarafından sahaya sürebileceği" biline biline, onlara "kalitesiz" damgasını vuran bir Başkan'ın bilmem ki, Galatasaray tarihinde başka bir örneği var mıdır?..
"O kalitesizler" ile Fatih Terim, Galatasaray'ı "iki yıl üst üste şampiyon yaptı ve Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynattı", sayın Başkan, ne çabuk unuttu?..
Terim, Galatasaray'a saygı ve sevgisinden "Zehir içiyor, 'kızılcık şurubu' deyip susuyor"; Ünal Aysal, bazı etiketli yöneticiler  ve Mancini, TV'leri ve basındaki adamları da peşlerinde, hâlâ "onu tahrik için" ellerinden geleni artlarına koymuyorlar; bu nasıl bir iştir?..
Bakınız, "her şeyi bilen" diye alay edilmeye kalkışılan Türk Spor Basını'nı bir yana bırakalım, hatta örnekler vererek, "çok iyi bildiği" İtalyan Basını'nın da "ne menem bir şey olduğunu" Sinyor'a anlatmayalım da, "saygıda kusur etmediği" İngiliz Basını'ndan bir örneği, buraya alalım; işte "o basında çıkan" haber:
"Manchester Cityli bir yönetici İngiliz basınına yaptığı açıklamada, Mancini'nin batıl inançlara sahip olduğunu söyledi. İsmini açıklamayan yönetici, 'Oyunculara müzik dinletmiyordu. Mor kıyafet giydirmiyordu. Çift rakamları uğursuz buluyordu. Buluşmaların saat başına denk gelmemesini istiyordu. Onun zamanında ortam morg gibiydi. Pellegrini'nin gelmesiyle hayata döndük' diye konuştu."
Buyrun, cenaze namazına!..


Darısı 5 Kasım'a!..
İşte "doğru dürüst bir kadro ve taktik ile sahaya çıkarılır" ve de "Galatasaray gibi oynatılırsa", neler yapabileceğini gösterdi Galatasaray Şampiyonlar Ligi'nin Çarşamba Gecesi maçında!..
"Kondisyonları düşük, iyi çalıştırılmamışlar" mesajlarının yoğunlaştırıldığı bir zamanda "neyin ne olduğunu ortaya koydular" Galatasaraylı futbolcular!..
5 Kasım'da Kopenhag'da da gösterecekler; zira onlar ne Aysalîn, ne Tulun'un, ne Terim'in, ne Mancini'nin futbolcuları; onlar "Galatasaray'ın futbolcuları"; kutluyorum hepsini ve elbette hocaları Mancini'yi de!..


Özerkliğin şartı!..
Gazetelerde bir haber başlığı; "Basketbol Federasyonu tam özerk olacak!.."
Hımmm, "bu başlık" acaba "Türk Basketbolu, Turgay Demirel'den kurtulacak" anlamına mı geliyor?.."
Eğer "o anlama gelemiyorsa", anlaşılıyor ki, Basketbol Federasyonu "sadece kağıt üzerinde tam özerk olacak!.."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.