Anıt-Mezardaki maç!..

A -
A +

Elin oğlu, hele "kronometre - metre - rüzgâr - derece - rekor" ilişkisinin ön şart olduğu sporlar için tesis yaparken, "günlük - aylık - mevsimlik - yıllık" ortalamalardan da öte 10 yıllık, çeyrek asırlık, asırlık "meteoroloji kayıtlarını" mimar ve mühendislerinin önüne koyar! Biz ise, bize daha bir 20 yıl "olimpiyat verilmeyeceğini" bile bile, "Olimpiyat Stadı"nı bitirir ve yapımı için 150 milyon dolar, ondan fazlasını da ulaşım, su, elektrik gibi alt yapı hizmetlerine harcadığımız bu "şaşkınlık" abidesini, İstanbul'un "en rüzgârlı, en soğuk yerine yapar", üstelik de tribünleri, "kuzey-güney rüzgâr yönünü kesecek şekilde değil de, rüzgârı tam bir boğazın içine sokacak ve hızlandıracak şekilde" oturturuz!.. Sonra da, hep bereber "stadın da, oraya gidecek vatandaşların da, sokağa atılan paraların da derdine yanar, ağıtlar yakar, manşetler atarız!.." Üstelik "bu rezaletin sorumlularını ortaya koymak" ve "hesabını sormak" da kimsenin aklına gelmez!.. Hangi mimarlar, hangi mühendisler, hangi yetkililer "bu skandalın altına imza atmışlardır", bakanlıklar, yerel yönetimler, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi "nasıl ve neden" seyirci kalmışlardır; soran, araştıran ve "dördüncü kuvvet" olarak görevini yapan "milletine karşı sorumlu" bir basın da ortada yoktur!.. Tıpkı "Bu spor-bilim rezaletini meşrulaştırmak görevini" gönüllü olarak üstlenen "Özhan Canaydın ve yönetiminden" hesap sormayan, soramayan "Galatasaray camiası" gibi!.. "Çok seyirci, çok para" diyerek, Ali Sami Yen'e kazma vurma zamanı yüzünden sıkışarak ve "benim de dahil olduğum" bir çok safı da inandırarak, "Olimpiyat Stadı macerasına atılan" bir yönetim var, karşımızda! Aslında, Galatasaray camiasında "bu stad rezaletinin ne menem şey olduğunu" çok iyi bilen "uzman kişiler" vardır; hem de yığınla... Mimarından mühendisine, hukukçusundan sporcusuna, ekonomistinden bankacısına, yerel yönetimcisinden üst düzey siyasetçisine kadar!.. Amma... Susar, otururlar... "Bana dokunmayan bin yaşasın" derler.. Tıpkı, "mâli bakımdan" Galatasaray'ın batış noktasına kadar sürüklenmesini seyrettikleri gibi! Ya spor medyası? Bir avuç yazar çizerin ötesinde, Galatasaray'ın o koskoca "şaşkınlık" abidesinde maceraya sürüklenmesi, kimsenin umurunda değildir... Çoğu, üstelik "Galatasaray futbol takımının o rüzgar anaforunda kaybolmasından" mutluluk da duymaktadır!.. Onun için "sadece" maça geliş - gidiş manşetlere taşınır, yorumlar yapılır ki; stada seyirci de gelmesin ve Galatasaray takımı tümüyle yalnız kalsın!.. İşte bugün, Galatasaray o "bilimin gömüldüğü anıt mezarda" ilk defa bir Avrupa Kupası maçına çıkıyor!.. Bir "ön eleme" maçına... Bu maçı ve rövanşını "turu geçmek için" yeterli skorlarla aşabilirse, Galatasaray Şampiyonlar Ligi maçlarını da bu statta oynayacak!.. Temenni edelim ki; "bilimin gömüldüğü" bu anıt-mezar, Galatasaray'ın "Şampiyonlar Ligi ümidinin de mezarı" olmasın!.. Burada da sorumluluk, yani "yönetimin açtığı büyük çukuru kapama görevi", Fatih Terim'e ve talebelerine düşüyor!.. Eğer, yönetimin "maceracı" adımını, "araştırıcılığa devam eden" bir teknik adam izlerse; yazık olur, Galatasaray'a!.. Diyarbakırspor'un "iki hızlı adamının" yol geçen hanına çevirdiği "Hakan Ünsal - Ergün" kanadındaki sıkıntıyı tüm hazırlık maçları boyunca görmeyen ya da gördüğü halde "ısrar eden" ama "başkalarının en ufak hatalarını affetmeyerek", onları yapanları "bir kesen ama pir kesen" bir teknik adam görüntüsüyle, "takım içinde adil davranmadığı inancını yaygınlaştıran" Terim'in, sahaya çıkaracağı tertip ve o tertibe vereceği taktik son derece önemli!.. Geldiği ilk gün oynadığı maç sonrası, "Galatasaray harika bir adam buldu" diye hakkında yaygaralar koparılan, ama çok geçmeden her hatasının çetelesi tutulmaya başlanılan Tamas örneği bile, yazar - çizer takımımızın futbol sahalarına nasıl baktığını çok iyi ortaya koyuyor... Bu arkadaşlarıma bir çift sözüm var: Biraz da "Buz adam" Ergün'e baksanıza! Milli maçlar dahil, onun "buz adamlığını ispat etmek isterken", lüzumsuz yerlerde attığı çalımlar ve kaptırdığı toplarla kaç gol yenildiğini göreniniz de mi yok? Futbolumuzda "tuhaf" bir dönem geçiriyoruz!.. "Hatalı" yönetimler alkışlanıyor... "Hatalı" teknik adamlar kollanıyor! "Kötü" futbollar görmezden geliniyor... "Kötü" futbolcular göklere çıkarılıyor! "Aklı başında" yazanlar bir tarafa itiliyor, "günü birlik ve aklına ne gelirse" sayfalara dökenler el üstünde taşınıyor!.. Ve Galatasaray, Bulgar Şampiyonu'nun önüne işte "bu hava içinde" çıkıyor!.. Stad, rüzgâr, elektrikler müsaade ederse; Terim "Top benim, istediğimi yaparım, kime ne" pervasızlığı içinde araştırmaya devam etmezse; Galatasaray iyi oynarsa!.. Biraz da şansı yaver giderse!.. Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkını bu gece avuçlarının arasına alabilir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.