Şöyle deseler anlarım; "Bu Fatih Terim'le Galatasaray büyük hedeflerini gerçekleştiremez, zira...." Ya da şöyle; "Terim kendisine yapılan haksızlığa isyan ederken, aynı şeyin Lucescu'ya yapılmasına sebep olmuştur, çünkü..." Veya şöyle; "Galatasaray yeni hedeflerine Terim'le değil, Lucescu ile daha kolay varabilirdi, işte sebepleri..." Bunları tartışmak elbette ki "normaldi!." Amma... Özhan Canaydın "büyük düşünüyor, büyük hedefler koyuyor" ve de "bu hedeflere varacağına inandığı adamı iş başına getiriyor" diye, onu "peşin peşin yerden yere vurmak", nerede ise alay etmek, belki "rakiplerin fanatik taraftarları için" normal olabilir ama, kendisine "futbol yorumcusu" ya da "spor yazarı" etiketi takılanlar "böyle yapıyorlarsa", durup, düşünmek gerek!. Bir defa, Canaydın "büyük düşünmek ve büyük hedefler koymak" gerçeğine "tek başına karar vermedi!." Galatasaray camiasının ileri gelenlerini topladı ve bir "arama konferansı" tertipledi; bu Türkiye'de bugüne kadar "kulüp başkanlığına aday olanlar arasında" atılan önemli bir "ilk adımdı!." Bu arama konferansında, camianın "ileri gelenleri" hedefleri ortaya koydular!. Canaydın da, onların ortaya koyduğu hedefleri, "seçilirse" üstleneceğini açıkladı, söz verdi!.. İkincisi, "yıllardır" Türk sporunda ve Türk futbolunda "bir dünya takımı oluşturmak için" görülmedik hamleler yapmaya çalışan bir kulüpte, "o takımın üzerine" asıl "bir dünya kulübü" meydana getirme hedefine doğru yola çıkmanın ve "bunun gereklerini yapmaya çalışmanın" garipsenecek, "hayal ticareti yapılıyor" demeye getirilecek tarafı var mı? Einstein'in ünlü bir sözü vardır; "Hayal bilgiden üstündür" der!. Doğrudur, "hayal olmasaydı", belki de insanlık bilgi olarak da, uygarlık olarak da hâlâ "orta çağda yaşıyor" olacaktı!. Hâyâl etmek ve büyük düşünmek!.. Rahmetli Özal'ın da ünlü bir sözü vardı; "Onlar bizim hayallerimize bile yetişemezler!.." Şimdi bu sözü, anlaşılıyor ki, Özhan Canaydın'ın söylemesi gerek!.. Lucescu bağnazlığının, duygusallığının ve "küçük düşünürlüğünün" içine beyinlerini ve kendilerini hapsetmiş olanlar, Canaydın'a da, Terim'e de ateş püskürüyorlar!.. Hadi Fenerbahçelileri, Beşiktaşlıları anlamak mümkün de, "Galatasaraylı olduklarını bildiğimiz" ya da "zannettiğimiz" bazı spor yazarları ve yorumcular neden bu kadar öfkeli? İçlerinde 4-5 yıl önce "Terim'i eleştiriyoruz" diye bizi yerden yere vuranlar da var!.. Şu dünyanın işine bakın; daha dün "imparator" diye yere göğe konulamayan Terim'i, "o gün yere göğe koyamayanlara karşı", bugün bizler savunur hale geldik!.. Canaydın açık açık söylüyor: "Galatasaray bugün 100 milyon dolarlık bir bütçe ile yönetiliyor... Bu ayda 9 milyon dolar eder. Galatasaray bu gelire sahip olmak ve eğer bir Dünya kulübü olacaksa, bütçesini 150-200-250-300 milyon dolarlara çıkarmak zorunda... Her hafta bu kulüpten erkeği, bayanı, genci, miniği 45 takım maçlara gidiyor. Bunu devam ettirmek ve geliştirmek durumundayız ama futbolun sırtından değil... Her spor branşı kendi ayağı üzerinde duracak. UEFA'nın 2004 yılında başlatacağı mali denetim ve 'futbolun kazandığı futbola' ilkesine Galatasaray uymak durumunda. Yoksa Avrupa'ya çıkamaz. Öyleyse, bunun tedbirlerini almak zorundayız." "Böyle bir yükün altına giren" bir "Galatasaray" başkanının, bir "Galatasaray" yönetiminin "küçük düşünmek gibi bir lüksü olabilir mi?" "Büyük düşünmezsen", büyük adımlar atmazsan, kulübü kulüp haline, müessese haline getirmezsen, "gelir kaynaklarını 150-200 milyon dolarlar seviyesine getirecek projeler üretemezsen, gerçekleştiremezsen", bunun gereklerini yaparken, kulübü "büyük hedeflere taşıyabilecek profesyonelleri iş başına getiremezsen", ne olur? Avrupa'nın büyük takımları ve büyük kulüplerine "yaklaşmaya başladığın bir süreçte", birdenbire çok gerilere düşer ve "böyle bir fırsat için" bir asır daha beklersin!.. Satranç oynayanlar iyi bilirler; "Şah kendini korumak" için de, "rakibi mat edebilecek en kıymetli taş olan vezirin konumunu güçlendirmek" için de, bir at, bir fil, hatta bir kale feda edebilir; zaman zaman "feda edilen" vezir dahi olabilir!. Lucescu'nun başına gelen budur!. Lucescu ile Galatasaray'ın gidebileceği "büyük bir hedef" yoktu; zira "bu iyi insan" büyük hedeflerin adamı değildi! Terim ile var!.. Olur, olmaz o başka!.. Terim iş başına ilk geldiğinde "UEFA Şampiyonluğunu" kim hâyâl edebilirdi; Terim'den başka!.. Şimdi "o", bu defa da "Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu hâyâl ediyorsa" ve "bunun olacağı inancını" futbolcularına da aşılamışsa, neden olmasın? "Olmaz, bunlar hâyâl ticareti yapıyorlar" diyenler, gün gelecek utanacaklardır!. Yaşarsak, göreceğiz!.. Bu sorunun cevabı önemli!.. Temenni ediyor ve istiyorum ki, Fenerbahçe Ortega'yı da, Batistuta'yı da alsın!. Türkiye Ligleri'nde "çıtayı yükseltsin!." Hatta Avrupa Kupaları'nda çıtayı "en yükseğe çeksin!.." Bundan sadece Fenerbahçe değil, Fenerbahçe ile rekabet eden Galatasaray ve Beşiktaş da, hatta Trabzonspor da yararlanacak, onlar da çıtayı yükselteceklerdir!. Sonunda da kazançlı çıkan Türk Futbolu olacaktır!. Ama, bu durumda cevap bekleyen bir soru olacak!. Lucescu gibi bir hoca, "Hakan'lar, Arif'ler, Emre'ler, Okan'lar üzerinde disiplin kuramamışken", Lorant gibi "kariyersiz bir hoca", Batistuta'lar ve hele hele Ortega'lar üzerinde nasıl disiplin kuracak? İşte asıl mesele!.. Beşiktaş'ta olanlar!.. Bakıyorum, "Beşiktaş genel kuruluna katılan üye sayısına aldanıp", bu genel kurulu öteki kulüplere "örnek gösterenler", genel kurulda olanlar ve sonradan ortaya çıkan acı gerçekler karşısında sus pus oldular!.. Hâlâ da susup oturuyorlar!.. Ortaokul çocuklarından üye yapılmış, kulüp Galatasaraylılığı, Fenerbahçeliliği müseccel kişilerle doldurulmuş, onları hiç ilgilendirmiyor! Geçen gün bir Beşiktaşlı dostuma takıldım, acı acı gülerek cevap verdi: "Ne var bunda... Süleyman Seba'ya 'yaşlı yaşlı' diye diye iktidara gelenler, anlaşılıyor ki, şimdi kulübü gençleştiriyorlar, bu bir... İkincisi taraftar sayısı bakımından Galatasaray ve Fenerbahçe bizi çok geçince, onların taraftarlarını Beşiktaş'a üye yaparak arayı kapatmaya çalışıyorlar, fena mı?" Bu sözlerdeki "kara mizahı" bütün Beşiktaşlılar iyi düşünmeli!.. Camiaya verdiği sözleri tutamayan bir başkanın ve yönetiminin arkasında bıraktığı izler "böyle olmaya devam ederse", bilmem ki Beşiktaş'ın yarınlarından ümitli olabilmek mümkün mü? TJK Yönetimine alkışlar!.. Koca Jokey Kulübü nereden nereye geldi? "Yönetim Kurulu'nun bazı faaliyetleri" ile ilgili olarak bazı iddialar ve belgeler ortaya koyan ve bunları raporuna yazarak genel kurula getiren "Denetçi", Disiplin Kurulu kararıyla "kulüp üyeliğinden 6 ay uzaklaştırıldı!." Anlaşılıyor ki; "denetçinin yasal hakkı olan görev yapma imkanlarını bir yazı ile kısıtlamaya kalkışan" TJK Başkanı, "bu yolun yasal olmadığı ortaya çıkınca", bu defa başka bir yolu seçti; "Bana hakaret etti" diyerek, Denetçi'yi Disiplin Kurulu'na yolladı ve "6 ay rahat soluk alacağı" bir sonuca ulaştı!. Bu olay bile, Türkiye Jokey Kulübü'nde "tarafsız ve ciddi bir denetimin yapılmasının şart olduğunu" ortaya koydu!.. Hafta içinde, Türkiye Jokey Kulübü yönetim kurulunun "İzmirli üyesi" Gür Özbelge ziyaretime geldi. Olayları, iddiaları uzun uzun konuştuk. Dediği şuydu: "Denetçi'nin bu iddialarının hepsine genel kurulda tek tek cevap verildi ve bu cevaplar da zabıtlara geçti!." Kendisinden "cevapları ihtiva eden" genel kurul zabıtlarını rica ettim, getirmeye söz verdi!.. Göreceğiz bakalım, iddiaları ve iddialara ekli olan belgeleri çürütecek cevaplar verilmiş mi? Olay "bu kadar basit iken", kalkıp "Denetçi'ye 6 ay ceza verdirecek girişimlerde bulunmak" ne anlama geliyor, çok açık: "Bir daha kimse böyle bir girişimde bulunmasın, yoksa yakarız!." 117 üyesinin "çok büyük bölümü 70 yaşın üzerinde olan" ve bu yüzden genel kurulları "duayen atçı" sayılan bazı kişilerin ve belirli bazı grupların "yönlendirdiği" iddialarının yoğunlaşmasına sebep olan ve bir de "kamu yararına dernek" etiketini taşıyan TJK konusunu ramp ışıklarında tutmaya devam edeceğiz!. "Çok az sayıda üyesi olan" ve "bu sayının artmasına statüden de yararlanılarak izin verilmeyen" ve "kamuoyunun bilgilendirilmesinden ve projektörlerinden hassasiyetle saklanan" böyle bir "kamu yararına derneğin" aslında "halka karşı şeffaf bir kulüp olması gerektiğini" durup dinlenmeden yazacağız!. Ya "kamu yararına dernek" sıfatları kaldırılır, ya da "bu sıfatın gereği neyse" o yapılır!. Binlerce at sahibinin ve ilgilinin bulunduğu, yüz binlerce kişinin haftanın her günü ganyan bayiliklerine ve hipodromlara koştuğu bir ortamda, yüzlerce trilyonun hatta katrilyonların döndüğü bir çarkta, "70 yaşın üzerindeki 70-80 kişinin oyunu alarak" yönetime gelenler, "denetçilerine karşı da böyle davranırlarsa", söyler misiniz bana, bu işin sonu nereye varacaktır? Bakınız iddialar nerelere kadar uzanıyor; "göstermelik bakanlık denetimleri yapılıyor, zira arada kadro ve araç destekleri var! Ganyan bayilikleri dağıtımında kontenjan ayrıcalığı yapıldığına dair işaretler var!.." "Kamu yararına bir dernek" bugüne kadar "gerçekten" halka karşı şeffaf olabilseydi, "üye sayısını arttırabilseydi ve gençleştirebilseydi", inanmadığımız, inanmak istemediğimiz iddialar bu noktalara kadar varır mıydı? Tarım Bakanlığı'nın da, İçişleri Bakanlığı'nın da "öncelikle yapacağı" bir iş var: Türkiye Jokey Kulübü'ne "hakkı olanların üye olabilmelerinin önünü açacak hukuki düzenlemeleri yapmak!.." Yoksa,denetçilerinin "sesini kısmak isteyen" bunu başaramayınca da "cezalandıracak" noktaya gelen bu "içe dönük" kulüp, çok geçmeden "Pandora'nın Kutusu'na benzer" ki, bunun da vebalini kimse taşıyamaz!. Bizden söylemesi!.. Gidenler neden dönüyor? F utbol medyamız, "doğru dürüst" bir araştırma yapmadı; bir "sosyolog" ile el ele bir "araştırmacı" yazar, gidip yerinde incelmedi; "neden en iyi ve ünlü futbolcularımız koşarak, heyecanla gittikleri Avrupa'dan başarılı olamayarak kafaları önde ve kısa zamanda geri dönüyorlar?" Afrikalıların, Güney Amerikalıların, Asyalıların, hatta Avusturalyalıların "gelip de, başarılı olarak kaldığı" Avrupa'da, "onların çoğundan daha iyi olan" bizimkiler neden barınamıyor? Hatta "içlerinde", Avrupa'da doğan, büyüyen, sonra gelip Türkiye'de futbol oynayan, vitrine çıkınca da "tekrar Avrupa'ya dönmek isteyenlerin" bulunmasına rağmen!.. Galatasaray'a dönen "Ümit" bunun son örneği!.. "Dönme sebepleri" konusunda, her yorumcunun "kendine göre" görüşleri var!. Ama, "bunların hangisi gerçekçi, hangisi ağırlıklı"; bunu ortaya koyacak "bilimsel" bir araştırma yapılmadı!. Özellikle Futbol Federasyonu'nun "böyle bir araştırmayı yaptırması" ve "gerçekleri ortaya koyması" gerekmez mi? Böyle bir araştırma "Avrupa'ya gitmek istiyorum" diye tutturan futbolcularımıza ışık tutmaz mı? "İzmir Marşı ile gidip, kısa bir süre sonra Mehter Marşı ile dönen" futbolcularımızın sayısının artması, Türk futbolunun itibarını düşürmüyor mu? Bunları görmek, düşünmek, gereğini yapmak Futbol Federasyonu'nun görevleri arasında değil mi? Sorular çok, ama bilmem ki üzerinde duran, duracak olan var mı?