Sevgili Lütfi Arıboğan beni "hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor!.." "Basketbolun liderliğine soyunduktan" ve "örnek" bir mücadele verip, "türlü çeşitli oyunlar" sonucu "kıl payı" kaybedip, "Galip sayılır, bu yolda mağlûp" sözünün en iyi örneklerinden birini sergiledikten sonra, bekliyorduk ki; "Türkiye'nin kendisini tanıdığı, sevdiği, saydığı kulvarda" mücadelesini "muzaffer olana kadar" sürdürsün!.. Ama, "o gitti"; nasıl kurulduğu ve arkasında kimlerin olduğu bilinen bir federasyonun "maaşlı personeli olmayı" tercih etti! Haklı olarak çok eleştiri aldı; eleştirenlerin içinde ben de vardım, açıkçası "kendimi aldatılmış hissediyordum!" Buna rağmen, "onun kariyerinde ve karizmasındaki bir insanın", basketbola olmasa bile, futbola ve spora "içinde kalarak ve önemli bir görevi üstlenerek" hizmete devam etmeyi seçmesini, "yavaş yavaş" içime sindirmeye de başlamıştım!.. Ne var ki, bu "sindirme" olayı, "ondan hiç beklemediğim" ve "bazı meslek içi terimler taşıdığı için" başkaları tarafından "en azından yardım edilmiş" bir mektubun altına atılmış imzasıyla bitiverdi!.. "Bağımsız" bir "futbol" dergisi çıkaran, dürüst, genç, pırıl pırıl ve değerli bir meslektaşımla ilgili "bu mektup", ne yazık ki, Lütfi Arıboğan için de, onun genel sekreteri olduğu Futbol Federasyonu için de, bu federasyonun "hukukçu" başkanı Levent Bıçakçı için de "ayıplı" bir olaydır!.. Bir defa, mektupta "hiç hak edilmemiş" bir "çirkin" iddia vardır; "kastettiğim" meslek içi terimi de içine alan; "kasıtlı yapılmış bir röportaj ve çanak sorular" iddiası!.. İkincisi ve daha da "ayıplısı", mektubun birkaç defa "hukuki aksiyon" deyimi kullanılarak "bir tehdit" içermesidir!.. Ve bu yolla Anayasa teminatı altındaki "basın" hürriyetinin sırtından bıçaklanmaya çalışılmasıdır!.. Nihayet, "daha da kötüsü", bu mektubun "dergi ile hukuki ve fiili hiçbir bağı olmayan", ama Türkiye Gazetesi'nde "o genç meslektaşımın spor müdürü ve yazı işleri müdürü durumunda olan" arkadaşlarımıza da gönderilmiş olmasıdır!.. Neden???.. Sevgili "hukukçu" başkanımıza soruyorum; bilmem ki "bir derginin imtiyaz sahibi ile genel yayın müdürüne gönderilen" bir mektubu, genel sekreteriniz, acaba "neden" bir gazetenin yetkililerine "göndermek" ihtiyacını hisseder?.. Mesela, sevgili Zeki Çol'un "Vatan Gazetesi'ndeki bir yazısı için", bilmem ki, "size ve genel sekreterinize mektup göndermek" ne anlama gelir? Bakınız, "doğrunun ne olduğunu anlamanız için" size "doğru yolun ne olduğunu" anlatayım: Eğer, "federasyona karşı gerçekten kasıtlı olarak bir yazının yazıldığını düşünüyorsanız", yapacağınız iş, "o dergi ile ilgisi olmayan" gazeteci arkadaşlarımıza "ne mânâ taşıdığı belli olan" mektuplar göndermek ve "icabında gerekli hukuki aksiyonların alınacağı" yolunda "tehdit" imâ eden ifadeler kullanmak değil, "Basın Konseyi'ne müracaat etmektir!.." Basın Konseyi, "iddialarınızı değerlendirecek" ve röportajın "kasıtlı" yapılıp yapılmadığına, soruların "çanak" olup olmadığına karar verecektir; hem de "bu işin uzmanı olan" değerli meslektaşlarımızın incelemeleri ve oylarıyla!.. "Bir basketbolcu", Futbol Federasyonu'nda "genel sekreterlik yapabilir", ama "gazetecilik konusunda, teknik anlamda böylesine ahkâm kesemez"; oradan veya buradan yardım alsa bile!.. Bilmem anlatabildim mi; sevgili Arıboğan!.. Sizi "gazeteci boğan ", daha da doğrusu "basın hürriyetini boğan" bir insan olarak görmek istemiyoruz!.. "Lütfen", Arıboğan olarak kalın!..