Çoğu zaman şaşıp kalıyorum; bunca yıldır basketbol seyrediyorum, onca yıl devamlı, son yıllarda "arada sırada" basketbol yazdım, yazıyorum. Gençlik yıllarında basketbol hakemliği de yaptım. İşte "bu geçmişim yüzünden" şaşırmakta "haklı olduğumu" da düşünüyorum.
"Neye, neden şaştığımı" anlatayım:
Galatasaray Liv Hospital'ın, Darüşşafaka Doğuş'u yendiği maçın son dakikasına ve hatta son saniyelerine "dikkatle" bir daha bakalım; Arroyo, "takımı önde, acele, gereksiz, hazırlıksız ve karavana" bir şut atıyor; "gereksiz bir uzun pas fantezisi" ile rakibe pas veriyor ve hele son anda takımı "bir sayı önde iken" kaptığı topla rakip sahaya geçtiğinde, önünde olan Sinan'a pas verse, muhtemelen bir basket olacak, Sinan atamasa bile oyun bitecek, ama Arroyo öyle yapmıyor; pası vermiyor, kendisine faul yapılıyor; ilkini atıyor, ikinciyi kaçırıyor, "fark iki sayı; topu alan Darüşşafakalı oyuncular, "üçlük atacak fırsatı" buluyor, top girmiyor, potadan dönüyor, Darüşşafakalı oyuncu pota altında topu çembere sokamıyor, oyun bitiyor; tam bir "Rus Ruleti!.."
Karşılaşmayı Galatasaray kazanırken, düşünüyorum; "kaç defa" tam tersi oldu ve Galatasaray "son toplarla kaybetti"; say say bitmez!..
Ya Erceg; onda, savunmanın değil "büyük harf" S'si, "küçük harf" s'si bile yok; yaptığı en iyi şey "sallamak"; oyun sadece "sallabol olsa" iyi de, oynanan basketbol; üstelik "çok maçta da sallamaları tutmuyor!.."
Üstelik, "maçın en az 33 dakikasında Arroyo ile Erceg beraberce sahadalar" ; Arroyo da "savunmada, Erceg'den farklı değil"; yani "takım, 3 kişi ile savunma yapıyor"; işte "bu yüzden" maç kalıyor, "İnşallah tutar"a ve "Maşallah tuttu" ya; "tutmazsa" yandı gülüm sarı-kırmızılı keten helva!..
Anlaşılıyor ki, Galatasaray Koçu Ergin Ataman "Rus Ruleti'ni seviyor" ve de "ona göre" oyuncular seçiyor!..
"Adrenalin sever" Galatasaraylılar için iyi de, ya sevmeyenler için?..
Bilmem ki, Ataman, Anadolu Efes-Fenerbahçe Ülker maçını seyretti mi?..
Basketbolun "savunma" olarak da, "hücum" olarak da "nasıl oynanması gerektiğini", başta talebesi Obradovic'e ve onun takımı olmak üzere "herkese gösteren" İvkovic Hoca'dan "bir nebze" ders aldı mı?..
Üstelik "ilk 5'lik 2 adamı" da yokken, İvkovic'in "Fenerbahçe maçında oynattığı" basketboldan keyif ve ibret almamak mümkün mü?..
Geliyorum, ekranlarda "maçların anlatan, yorumlayan", dahası gazetelerde basketbol yazan / çizen arkadaşlarımıza, çoğu için "Arroyo da, Erceg de öyle müthiş adamlar, öyle kahramanlar" ki, anlata anlata bitiremiyorlar; çok kötü oynarlarken, maçları elleriyle rakibe verirlerken bile, "onlar için, öyle mazeretler ve bahaneler buluyorlar" ki, insana "bu kadar da yağcılık olmaz" dedirtiyorlar!..
Arroyo ve Erceg, "savunmasız" adeta "yarım basketbolcular" iken ve de sadece "Sallabol" oynarlarken, "böylesine çok müthiş adamlar" ise, mesela "basketbolun savunmasını da, hücumunu da hemen hemen aynı ölçüde, hem de "üst seviyede oynayan" Anadolu Efes'in adamlarına "hangi sıfatı bulmamız gerek", acaba?..
Ve bir "acabalı" sorum daha olacak; bu iki Galatasaraylının menajerleri "kimler" ola ki?..
Kutluyorum, onları; "işlerini çok iyi biliyor ve yapıyorlar!.."
Ne diyeyim; helâl olsun!..