"Bazı futbol bilgiçlerimizin", hani "Biz futbol oynadık... Biz milli olduk... Futbolu biz biliriz" diye "çalım satan" bir gece içinde "spor yazarı yapılanlarımızın", birer hafta ara ile "Baliç ve Rapaiç için yazdıklarına" bakınız! TV yorumlarında söylediklerine bakınız!.. Güler misiniz, yoksa ağlar mısınız, ben bilmem! "Bu gibilerin", yani "üzüm yemek için değil, bekçi dövmek için", olaylara, maçlara, hatta "bildiklerini iddia ettikleri futbola", budak deliğinden bakmaları yüzünden, tribünlerin geldiği noktaya bakınız! Spor medyamıza hakim olan "bunlar", bunlara "yüz veren, yer veren, ondan da öte manşet veren" ve "bunların zihniyetine teslim olan" medya yöneticilerimiz, tribünlerdeki "çirkin tablodan", maç öncesi ve sonrası ortaya çıkan şişli, taşlı, kasaturalı, saldırmalı, tekmeli, küfürlü kapışmalardan "birinci derecede sorumludurlar!" Türkiye'de futbol, bir spor olmaktan çıkmış, bir seyir ve keyif aracı olmaktan iyice uzaklaşmış, "kirli, çirkin ve tehlikeli" bir ticari kavga halini almıştır! Ortada sadece, "kazanmak, hangi şart altında olursa olsun kazanmak ve para hırsı" kalmıştır! "Bunların" tetikçilik yaptığı ve körüklediği, "kazanmak ve para kavgası", maalesef bizler gibi "gerçek spor yazarlarını da etkilemiş", bizleri de "olaylara nerede ise aynı budak deliğinden bakar hale getirmiştir!.." Yazılan satırların çoğunda, atılan manşetlerin büyük bölümünde, yapılan yorumların dörtte üçünden fazlasında, hakim olan ne meslektir, ne ilkedir, ne gerçektir! Hakim olan, "taraftarlıktır!" Hakim olan, "aldatmadır!" Hakim olan, "tetikçiliktir!" Hakim olan, "bir kulübü, bir futbolcuyu, bir teknik adamı, bir menfaat hedefini, oluşturulmuş olan bir düşmanı yemektir!" İşte onun için "bir hafta önce neden oynatıldı" diye yerin dibine batırılan Rapaiç, bir hafta sonra "yere göğe sığdırılamaz!" Zira, "burada" maksat üzüm yemek değil, bekçi dövmek, yani Mustafa Denizli'yi parça parça etmektir!" "Kötü paranın iyi parayı kovması" misali, "tek taraflı, kötü, hatta çirkin spor yorumculuğu, spor gazeteciliğini de, spor yazarlığını da kovmuş", ortada "bugünün tablosu kalmıştır!" İşte bu sebeple, "görevim yoksa", maça gitmiyorum! Artık, TV'den de maç seyretmemek için "bulabildiğim bütün bahaneleri sıralıyorum!" Ve de "artık", TV'lerde "spor, pardon o yok ya, futbol tartışma programlarını" da izlememe kararı aldım! Hep aynı insanlar... Hep aynı "tek yanlı, militan ve menfaatçı düşünceler", hep "kavgalı ve kavgacı organizasyonlar..." Hep aynı sözler... Hep aynı kısır çekişmeler... Bir haftadır, "çok rahatım!.." Sinirlenmiyorum, üzülmüyorum, kızmıyorum! Oooohh!.. Dünya varmış!.. "O çirkin, o tek taraflı, o menfaatçı havaya insanın kendini kaptırması kadar", aptalca bir şey olamaz! "Gerçek spor yazarı" bütün meslekdaşlarıma tavsiye ederim! "O çirkin dünyanın maşası, piyonu haline gelmemek için", siz de benim gibi yapın! İster istemez, herkesi etkileyen, beyinlerimizi yakan, bilinçaltımızda "sportif büyük tahribatlar yapan" o programları izlemeyin! Göreceksiniz, "hem kendinizi, hem de mesleğimizi kurtaracak en önemli adımı atmış olacaksınız!" Bir deneyin! O programları seyretmek yerine, bir dostunuzla tavla oynayın... Eşinizle, çocuklarınızla, kardeşlerinizle, yeğenlerinizle, arkadaşlarınızla sohbet edin!.. Ya da bir başka kanalda film seyredin, müzik dinleyin! Çok rahatlayacak ve bana hak vereceksiniz! "Büyük ağabaylerin gözlediği ve esir aldığı" futbol dünyamızdan kendinizi kurtardığınız an, "özgür bir gazeteci olduğunuzu" hissedeceksiniz! Büyük ağabeyler!... Galatasaray'lar... Fenerbahçe'ler... Beşiktaş'lar... Ve de onların köleleri!.. Yani bizler. Spor yazarları... Ne halde olduğumuzu, ne hale getirildiğimizi hâlâ görmemekte neden ısrar ediyoruz? Buna bile cesaret edemiyoruz değil mi? Artık "ekmek paramızı bile onların verdiğini kabul etmiş" hale geldik! "Onlar" varsa, "biz varız" diyecek hale geldik! Hayırlı olsun! Şimdi soruyorum; "Bu boyunduruktan kurtulmaya niyetli olan var mı, yok mu?" Daha acı ve açık konuşayım; "Maç naklen yayınlarından hemen sonra konulan Sütaş'ın inekleri reklamı" acaba "bilinçli olarak mı seçilmiş?" Düşünün!..