Malmö'ye yenil; "Ailton yoktu, Okan yoktu, orta sahayı toparlayamadık, pres yapamadık, gol atamadık!.. Orada yeneriz!.." Tromso'ya yenil; "Saha çamurdu, dondurucu soğuk vardı, biz teknik takımız, topu kontrol edemedik, çamur banyosu yaptık, hakem penaltımızı vermedi!.. Burada yeneriz!.." Yeter artık!.. Kötü sonuçlara "böyle" baka baka; sonunda UEFA sıralamasında 8'inci, FIFA sıralamasında 12'nci durumda bulunan Türk Futbolu, Avrupa Kupaları'nda "sıfır" çekiyor; işte "acı" gerçek!.. Trabzonspor, daha eleme turlarında adı sanı duyulmamış bir Rum takımına elendi!.. Galatasaray, Norveç Ligi'nin sondan üçüncüsüne, 20 maçta topu topu 3 galibiyet alabilmiş bir "köy takımına yenildi!.." Beşiktaş, "kendi sahasında", "en ünlü ve iyi oyuncuları sakat" ahı gitmiş vahı kalmış Malmö'ye boyun eğdi!.. "Mağlûbiyeti en su götürecek olan" şampiyonumuz Milan'a "son 5 dakikada teslim oldu!.." Bu "acı" tablo ortada iken, biz "bol bol" mazeret üretiyor; "yarınlar bizim" diyoruz, diyebiliyoruz!.. Beşiktaş'ın Malmö'den, Galatasaray'ın Tromso'dan "yediği" gollere bakınız; "birbirinin kopyası!.." "Duran toptan", kornerden gelen ortayı kalecilerimiz, defans oyuncularımız seyrediyor ya da ıskalıyor; "Güümmm!.." Bu futbol zavallılığının, "onun olmaması, bunun olmaması, dondurucu soğuğun, sahanın çamur olması" ile ne ilgisi var? Peki, "nerede ise" tek kale oynadığımız her iki maçta "neden, rakiplerimizden iki - üç misli fazla elde ettiğimiz duran top" pozisyonlarında, hiç olmazsa "bir gol bile atamadık?" Şapkamızı önümüze koyalım ve anlayalım ki: Trabzonspor'un elenişi utanç vericidir!.. Beşiktaş'ın yenilgisi utanç vericidir!.. Hele hele Galatasaray'ın yenilgisi "utanç vericiden de öte" bir şeydir!.. Tabii, "anlayan için, anlamak isteyen için, hisseden için, gerçeği bilen ve gören için!.." San Siro'da , "ev sahibinden çok daha iyi oynadığı ve büyük rakibine iyi futbol oynatmadığı" bir maçta, Milan'a "oyuncularının yüzde yüz hatası yüzünden" son dakikada gelen gollerle yenilen Fenerbahçe için "benim" anlı - şanlı medyam "suçluyu" ilân edip, "Daum'u hedef tahtasına geriverdi" ama. "Aynı" medya, aradan 48 saat geçmeden, "utanç verici" yenilgiler alan iki takımın hocasını, Gerets'i ve Rıza Çalımbay'ın "hedef tahtasından sıyırmak için" özel gayret sarf ediyor; olacak şey mi? İnsaf!.. Galatasaray'ın "utanç verici" yenilgisinden sonra, "Galatasaraylılar'dan görüş alan" NTV muhabiri, "her" soruya şöyle başlıyordu; "Saha kötüydü, çamurdu, kardı, dondurucu soğuk vardı, ne diyeceksiniz?" Ehhh, cevabı "zaten içinde olan" soruya, sizler söyleyin Allah aşkına, ne cevap verilir?. Galatasaraylılar'ın ağızlarından çıkan "bahaneler" de, sorunun içindeki "bahaneler yumağının ip uçlarının yankısı" gibiydi; böyle "peşin fikirli" gazetecilik olur mu? Sen sorunu "yorum yapmadan" ve "adını koymadan" sor; onlar versinler cevaplarını; "Ne bahane bulacaklarsa!.." "Gazeteci" böyle olunca ve "böyle" sorunca, yöneticisi, teknik adamı, futbolcu ile Galatasaraylılar da "bahane" için "aynı" malzemeyi kullanıp, TV ekranlarında ve gazete sayfalarında "utanç verici mağlûbiyetin sorumluluğundan" kurtuldular; "İkinci maça bakalım!.." Ama, "herkese", gazetecisinden, yorumcusundan, teknik adamından, futbolcusundan, yöneticisine kadar herkese, "unutulmayacak" dersi, Galatasaray "yeni" futbolcusu Heinze verdi: "Kötü hava ve saha şartları onlar için de geçerliydi!.." Utanalım!.. Hem de "çok utanalım!.." ------ Federasyon, Deniz'de boğuluyor!.. Güleriz, ağlanacak hâlimize!.. Gençlerbirliği ile "sözleşme yapıp" sonra Fenerbahçe'ye giden Deniz ile ilgili gelişmeler, "giderek buharlaşan" bir Federasyon'un "ne hâlde olduğunu" ortaya koyan son örnek oldu!.. "Futbolcularla, kulüpler arasında resmi sözleşmeler dışında yapılan özel sözleşmeleri de gereçli, sayan" kararın ve yönetmelik değişikliğinin sahibi olan Futbol Federasyonu, Gençlerbirliği tarafından önüne konan "özel sözleşmenin gereğini" yapmadı, yapamadı; yapmak istemedi, zira karşısında "Aziz Başkan" vardı!.. "1 milyon euro" tazminat şartlı bu sözleşme, sonunda Tahkim Kurulu tarafından "belge sayıldı" ve "Deniz'in Fenerbahçe adına vize edilen lisansı" askıya alındı; yani "vize için yürütmeyi durdurma kararı" verildi!. Aslında yapılması gereken, "bu paranın futbolcu ya da Fenerbahçe kulübü tarafından Gençlerbirliği'ne ödettirilmesi ve vizenin daha sonra verilmesiydi!." "Borç" futbolcunundu, ama futbolcu "Benim Fenerbahçe ile anlaşmam var, tazminata hükmedilirse, bunu Fenerbahçe ödeyecek" diyordu!.. Futbol Federasyonu, Deniz'den "Bu belgeyi istemedi!!!.." Futbol Federasyonu, Fenerbahçe'ye "Futbolcunun alacağından bu parayı öde" dedi!... Fenerbahçe, Federasyona, dünya transfer tarihinde belki de "hiç görülmeyen bir durumu" ortaya koyan şu cevabı verdi; "Ben futbolcumun sözleşmesi süresince alacağı bütün paraları ona peşin ödedim!!!!" Futbol Federasyonu "bu durumda", Fenerbahçe'ye "Ödeme makbuzlarını, ödemenin vergi makbuzlarını getir" diyemedi!!! "Bunların istenmesi" işi, Tahkim Kurulu'na kadar uzandı!.. Tahkim Kurulu da "Futbol Federasyonu'nu Deniz'de boğacak kararı aldı!." Peki, "Fenerbahçe'nin Deniz'e tüm alacaklarını peşin ödediğine dair makbuzlar Tahkim Kurulu'na ibraz edilemezse"; ne olacak? Peki, "böylesine" bir olay, "tam bir skandal hâline gelmişken", nerede gazetelerim, TV'lerim, anlı ve de şanlı yorumcular ım?.. Neredeler??? Yoksa, "Aziz başkan" kızar da, onları "pat" mı eder?.. ------ Ak'la kara!.. 15 Eylül Perşembe günkü Türkiye Gazetesi'nin spor sayfasında "müthiş" bir yazı vardı; Başbakanından, spor bakanına, genel müdüründen, federasyon başkanlarına, federasyonlardan, ilgili kurullarına, kulüp başkan ve yöneticilerinden, spor yazarlarına ve yorumcularına kadar herkesin "ders" diye okuyacağı bir yazı!.. Başlığı "Turşulu Perhiz" idi ve "Beşiktaş - Diyarbakırspor maçında olanları, ondan sonraki gelişmeleri, verilen ve çevrilen ceza dönme dolabını ve bütün bunların Türk sporuna verdiği vereceği zararı" öyle açık, öyle yalın ve öyle gerçekçi anlatıyordu ki, bayıldım; teşekkürler sevgili Naci Arkan!.. Okumayanlar okusun, okuyanlar okumayanlara anlatsın!.. "Yerim müsait olsa", bu sütunlara "aynen" alır ve bir daha yayınlanmasına vesile olurdum!.. Bütün bunları yazdıktan sonra, "bir başka noktaya geleceğim!.." "Verilen ve çevrilen kararı" beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, ama bunu yaparken "gerçekleri eğip bükemezsiniz!." Rahmetli Kemal Ilıcak'ın Tercüman Gazetesi'nde yıllarca beraber çalıştığım, çok sevdiğim ve yazılarını keyifle okuduğum, iki "eski" Tercümancı'nın "bu olaya bakış açısı" birbirine tamamen ters oldu!.. Sevgili Güven Taner, "Bir davul parçası için bu ceza olur mu, Disiplin Kurulu cezası ağır, hem de çok ağır olduğunu ve kaldırılması gerekir" diyor!.. Sevgili Naci Arkan ise "Ama İnönü Stadı'nda olan vukuatlar, öyle yabana atılacak işler değil... Zaten sabıka dosyasındaki olaylar yüzünden, her seferinde katlamalı ceza yemesi gereken bir takım, araya giren hatırlı kişilerin aşkına, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılıyor... Şimdi siz, gelecek maçlarda sahaya atılacak 'yağmur gibi' davul gerdirme çubuklarına ceza verin de görelim bakalım" diyecek kadar öfkeli!.. İşte, "fark" burada, hem de "ak ile kara" arasındaki fark gibi: "Davul parçası!.." "Davul gerdirme çubuğu!.." "Gerçeği kim savunuyor" dersiniz?.. "Arkan" yorumu ve mantığı, "olayların önüne en kısa zamanda geçilmesi ya da en azından azaltılması" için tek yoldur!.. "Taner" mantığı ve yorumu ise, "Beşiktaş" başta, bütün kulüplerin "saha ve tribün dosyalarının ve sabıkalarının çığ gibi kabarmasına yol açan" yeşil ışığın "devamlı" yanmasını sağlayacaktır!.. "Yakın" bir zamanda, "benzer" ve hatta daha vahim "yeni" bir olayda buluşmak üzere!.. ------ "Saatli" bomba!.. Galatasaray'ın içine "Ümit Karan bombası" gene kondu!.. Göreceğiz; Sarı - kırmızılı takımın bundan sonrasında huzur olacak mı, olmayacak mı?.. "İlk onbire konulduğunda" ve "gol attığında" doğruca "koşup hocası Gerets'in kucağına kendisini atan" Ümit Karan, Sivasspor maçında "kulübeden oyuna girip" golü attığında "Hocasına sırtını dönen adam" oldu!.. "Bu kafa", Ümit Karan'ı Gençlerbirliği'nde de, Galatasaray'da da, Türk Futbolu'nda da "gelmesi gereken yere getirmedi" ve Karan hep "problemli çocuk" oldu!.. Bu sezon Galatasaray'a dönerken, "Ben akıllandım, ben boşa giden günlerimden ders aldım" diyordu; görülüyor ki, hiç ders almamış!.. "Galatasaray'da huzurun olmasını istemeyen" spor yazarlarının ve yorumcuların da "tahrik ve teşviki ile", işte "işler iyi gidiyor" denilen Galatasaray Futbol Takımı'nda "yaldızlar dökülmeye başladı!.." Tromso maçının "kasetini iyi izleyin" ve Karan'ın "egoist" davranışlarını görün!.. Necati'nin isyanının, medyadaki "Ümit kayırmacasının" Galatasaray takımında yaptığı tahribatın sadece "buzulun su üstündeki kısmı" olduğunu bilin!.. Gene bilin ki, Gerets'in ve Galatasaray Futbol takımının "bundan sonra" en büyük problemi "Ümit Karan" olacaktır!.. "Galatasaray'ın başarısız olmasını isteyenlere" müjdeler olsun; "kendisini ilk onbire koymadı" diye "Hocası'na arkasını" dönen Ümit, bu kafayı değiştirmezse, "onların ümidini boşa çıkarmayacaktır!."