"Kıvılcımlar gördüğümüz", büyük heyecan, coşku duyduğumuz ve umutla "Türkiye, sporun ana dalında da var" demeye başladığımız günler "çabuk" bitti!.. Süreyya ile başlayan hüsran, Elvan ile sürdü ve nihayet Eşref kendini de, bizi de mahcûp etti!.. Zaten Avrupa ve dünya standardında 3-4 atletimiz var; onları da ne hâle getirdik!.. "İç çekişmeler, kıskançlıklar, kompleksler, adam kayırmalar" derken, "yönetim zâfiyeti" de bütün çıplaklığı ile ortada!.. Son bir ayda "400 engelli koşan" Tuncay Örs'ün "başına gelenler" bile, "atletizmi yönetmekte nerede olduğumuzu" çok iyi gösteriyor!.. "400 metre ile 400 engelliyi şaşıranlar" ve bu yüzden "üst üste iki defa gaf yapanlar", Türk atletizmini nereye götürebilirler?.. Federasyon başkanı Mehmet Terzi, "iyi bir sporcu ve atletti"; ama "başkanlık görevine geldiğinden beri", var mı, yok mu, gören yok, bilen yok!.. Atletizm severin kafasında bir yığın soru var: Başkan ve etrafı, ne yapıyor, ne düşünüyor, nasıl teşkilâtlandılar, kimlerle çalışıyorlar, programları nedir, hedefleri nedir, "olan biteni" nasıl karşılıyorlar, "çare" üretecekler mi, üretebilecekler mi, camiayla ilişkileri ne düzeyde?.. Başkan, "ramp ışıklarına çıkmaktan" korkar gibi!.. Bugüne kadar "Bu kadar uzun süreli sessizlik, hazırlanmanın ve belki de bir patlamanın öncüsü, sabredelim, bekleyelim" diyorduk!.. Dünya Şampiyonası'nda "tam bir patlama oldu"; balon patladı!.. Hazin bir tablo!.. Ve bizlere kaldı, çok bilinen bir söz: "Döndü bütün ümitler, şimdi birer iğdeye. Geçti, Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!.." Eksik, duruyor!.. Galatasaray'ın İzmir'de Vestel Manisaspor ile yaptığı hazırlık maçını seyrettikten sonra yazmıştım: "Cihan'dan sağ bek olmayacağı bir defa daha görüldü, iki ileri kanat boş, Altan'dan kanat oyuncusu olmaz, bir kanadı Hasan Şaş gelirse doldurabilir, bir kanat adamı mutlaka alınmalı, 10 numara da hâlâ ve hâlâ ortada yok!.." İşte Süper Lig başladı, Galatasaray, Avrupa maçlarına gün sayıyor; "eksikler aynen ve alenen ortada duruyor!" Cihan'ı ve Altan'ı "olamayacakları o yerlerde mecburi ikâmete mahkûm etmek", Galatasaray'ın bu iki futbolcudan "asıl yerlerinde yararlanabilmesini" de önlüyor; zarar iki katına çıkıyor!.. Zira mesela Altan "10 numara yokluğunda", hiç olmazsa İliç ile beraber orta sahanın ortasında "5 artı 5 eder 10" denklemini tamamlayabilir! Cihan da, Saidou'nun yapayalnız kaldığı ön liberoda, ona eşlik edebilir! Ne var ki, Gerets'in onca ısrarına ve isteğine rağmen, Özhan Canaydın ve arkadaşları hâlâ ve hâlâ "bir kanat adamını bile alamadılar!.." Bakalım, Kily Gonzales macerası nasıl sona erecek?.. Gerçek acıdır!.. Müthiş bir finaldi!.. "Mevlana gösterisi" ve "verdiği mesaj!.." Dakikalarca ayakta alkışladık!.. Universiade Oyunları'nın açılış gecesinin hele "güneş battıktan sonraki bölümü", bir rüya gibiydi!.. Hazırlayanlara teşekkürler!.. Amma. "Gün ışığı" rüyayı çabuk bitiriyor ve gerçeklere dönüyorsunuz; acı gerçeklere!.. Haftalardır "katılımcı sayısı" bakımından söylenen rakamların çok uzağında kalındığı ortada!.. "En büyük, en rekor" iddialarının ortada kaldığı ortada!.. En önemlisi... Salonların, sahaların, stadların, kısacası müsabakalar sırasında tribünlerin "boş olduğu ve kaldığı" da ortada!.. Bilmem ki, "koca oyunlar boyunca övüneceğimiz tek önemli olay olan" açılış sırasında Eurosport'un iki kanalından "birinde, Dünya Atletizm Şampiyonası'nın, ötekinde de, Finlandiya Rallisi'nin canlı ve sonra da kay - kay müsabakalarının banttan verildiğini" söylesek, "bu oyunlarla dünyanın ne kadar ilgilendiğini" anlatmış olur muyuz? Bıraktım dünyayı, işte müsabakalar başladı, bunlarla ilgili olarak anlı ve de şanlı Türk medyası ne yapıyor; ona bakın ve karar verin; Universiade "ürkütülen kurbağaya değiyor mu?.." Aylardır, "dünya sporu ve medyası için" Demirperde yıkıldığından beri "hikmet - i harbiyesi kalmamış olan" bu oyunlar konusunda "kendi kendimizi aldatıyor" ve abarttıkça abartıyoruz! "Olimpiyatlardan sonra en büyük!.." "En büyük" mü, yoksa "katılımcı sporcu bakımından en kalabalık" mı? "Kalabalık" başka, "büyük" çok başka!.. Universiade'dan önce, "o kadar büyük var" ki!.. Tüm oyunlar boyunca, tüm spor dallarında "toplam olarak" salonların, kortların, sahaların, pistlerin, podyumların tribünlerine, "bir stadyumluk" seyirci bile getiremeyecek olan Universiade için, Türkiye ekonomisi bu acıklı hâlindeyken, İzmir dev gibi alt yapı sorunları ile boğuşurken, İzmir Büyükşehir Belediyesi "borç batağında" kıvranırken, Türk Devleti'nin kasasından, Türk halkının cebinden çıkan kaç yüz trilyon liranın harcandığını yetkililer söylesinler!.. Aynı yetkililer, 12 bin kişilik devasa salonun, gecekondu bölgesine yapılan 5 bin 300 kişilik tenis stadının, "oyunlardan sonra" ne yapılacağını da bizlere izâh etsinler; işte orada, İstanbul'da Olimpiyat Stadı, bir "beton yığını" olarak dururken ve "bakımı, onarımı, personeli için" onca parayı "doymaz bir canavar gibi" yerken!.. Hiza meselesi!.. İzmir Gazeteciler Cemiyeti yönetiminde beraber görev yaptığımız yıllarda, başkanımız İsmail Sivri, arka bahçedeki otoparka gitmek için tavanının altından su boruları geçen bodrum katına inerken, her defasında bizleri ikâz ederdi: "Kafanızı eğin!.." Sonra "hemen" ilâve ederdi; "Sen de eğ Öcal!.." Zira, anlamıştı ki, çok dalgınım ve "ilk ikâza rağmen" çok zaman kafamı borulara çarpıyorum, hiç ihmâl etmezdi: "Sen de eğ Öcal!.." Son haftalarda, "federasyon gibi federasyon olmaya başlayan" ve "iktidarı başkalarıyla paylaşmamanın tadını alan" Futbol Federasyonu, "benzer" bir tablo ortaya koyuyor: "Kulüpler hizaya gelin bakalım!.." Sonra hemen ekliyor: "Sen de hizaya, Fenerbahçe!.." Everton maçındaki yaralanma olayı ile ilgili olarak, Fenerbahçeliler'in bütün baskılarına ve medyadaki kalemşorlarının bütün yaygaralarına, atılan onca manşete rağmen, sonunda Tahkim Kurulu'nca da onaylanan "ceza uygulaması", tam bir hizalanma!.. Temennim, "büyük - küçük ayrımı yapılmadan" uygulamanın sürmesi!.. Herkes bilmeli ki; herkese aynı yakınlıkta ama aynı uzaklıkta bir Futbol Federasyonu var!.. Futbolumuzdaki sorunların çözümü için "ilk ve değişmez şart" bu!.. Sinirlenme!.. Sevgili Şenol Hocam. Stop. Hafta içinde seni çok sinirli gördüm. Stop. Adeta etrafa lâv saçıyordun!.. Stop. Kızmakta, öfkelenmekte, ona buna ateş yağdırmakta haksızsın. Stop. Hamama girenin terleyeceğini yıllar önce öğrenmen gerekti. Stop. Bir kasaba takımına, hem de böyle bir ortamda bir Rum takımına elenmenin hiç bir mazereti olamazdı, olmamalıydı. Stop. Buna rağmen, yönetim de, sen de, takımın da "hak ettiğinizden" çok az eleştiri aldınız!.. Stop. Bunlara bile tahammül edememek, "Başkan ile aranda geçenlerle ilgili" son derece "hafif" haberlere bile "bu tepkiyi göstermek" bilmem ki, sana yakıştı mı?.. Stop. Öfke ile dolu bir kafadan "sağlıklı kararların çıkmayacağını" herhalde hepimizden çok sen biliyorsun. Stop. Öyleyse. Stop. Sinirlerine hakim ol. Stop. Medyayla ve camianla polemiğe girme. Stop. Başarılarını bekleyen bir dost. Stop. Öcal Uluç. Stop. Rıza ile olacak mı? Orada, burada, sokakta, telefonda, Galatasaraylılar hep şu soruyu soruyorlar; "Ne olacak hâlimiz? Bu yönetimle nereye gidebiliriz? Gerets başarılı olacak mı?" "Ümitsiz" gönüllere "bir nebze ümit aşılamak için", gerektiğinden fazla "pembe bir tablo çizmem" gerekiyor; yapamıyorum!.. "Gerets ve talebelerini" yönetimden ayırıyor ve "öyle" konuşuyorum; yani "bardağın dolu tarafını" ümit vererek anlatıyor, ama bardağın boş tarafına gelince çoğunlukla susuyorum!.. Galatasaraylılar kadar çok olmasa da, Beşiktaşlılar da "son haftalarda" sorar oldular: "Rıza ile bu iş olacak mı?" "Sorular" gösteriyor ki, Beşiktaş camiası "hocaları konusunda" tereddüt içinde!.. Bu sorunun ardından "ikinci" soru geliyor: "Hocamızın Beşiktaş misyonu var da, büyük takım vizyonu var mı?" İşte Beşiktaşlılar'ın "cevap aradıkları" asıl soru bu!.. Rıza Çalımbay da, Beşiktaş yönetimi de "bu soruya cevap aramalı ve bulmalı!.." Tez elden ve hem de sahada!.. Yoksa, "misyon" konusundaki destek, "vizyon" konusu yüzünden, giderek azalacak!.. Herkesin haberi ola!..