Bir Anadolu takımı, İstanbul'un üç büyüklerinden birini yendiğinde "öylesine mutlu oluyorum" ki, anlatamam!. Hele hele "bu galibiyet, Çarşamba gecesi olduğu gibi" bir kupa, bir şampiyonluk, bir eleme maçı ise, memnuniyetim katlanıyor!. Yooo!. Sakın ola ki, "bu memnuniyetimi, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ın yenilmesine" bağlamayın! Benim memnuniyetim, "kendilerini ve üç büyüklerin galibiyetini, başarısına, şampiyonluğuna bağlamış ve öyle şartlanmış" İstanbul medyasının uğradığı "büyük hayâl kırıklığına!." Fenerbahçe - Gençlerbirliği "Kupa finalinde de herşey", İstanbul'un büyüğünün kazanması üzerine kurulmuştu!. Fenerbahçe kupayı alsa, TV'leriyle, gazeteleriyle, radyolarıyla yeri yerinden oynatacaklardı! Gençlerbirliği, "bu mizansenin bir figürü, bir figüranı gibi görünüyor", öyle kabul ediliyor, maç öncesi hazırlıkları ve yayınları ona göre yapılıyor, maç ortasında "aynı hava devam ediyor", maç sonunda da "inanılmaz" gariplikler sergileniyordu! "Özel kanalda", devre arasında "spor yazarı" olarak takdim edilen bir "yorumcu", Fenerbahçe'nin yediği beraberlik golünü anlatmaya "Ne yazık ki" diye başlıyordu! Sanki, Gençlerbirliği "Türk takımı değildi!." Sanki, Gençlerbirliği'nin "gol atma ve kupa kazanma hakkı yoktu!" "Ne yazık ki..." Evet, ne yazık ki, "Türkiye'de kupa finalinde" bir takımın attığı, öteki takımın yediği golü anlatırken "Ne yazık ki" diyerek söze başlayacak kadar "taraflı ve fanatik kişilere", hiç sıkılmadan "spor yazarı" denilmesi adet olmuştu! Amma... İş onunla da kalmadı! "Maçların baştan sona taraflı anlatımlarını ve yapılan taraflı yorumları" bir yana bırakıyorum, maçın bitiminde Gençlerbirliği oyuncuları kupa töreni ve madalyalarını almak için podyuma çıktıkları sırada", yayının kesilmesine ve "inekli bir reklamın ekranlara yansımasına" ne demeli? Eğer kupayı "Fenerbahçe kazansa idi", ödül töreni kesilip de araya "reklam girilir" miydi? Ve de "kupa sevinci", tam bir "oldu bittiye getirilip", ekran başındakilere "Hadi, eyvallah" denir miydi? Aynı anda "diğer kanallarda" zaping yaptım; "hiç birinin kılı kıpırdamıyordu!" Acaba "Fenerbahçe kazansa", üst üste kaç tane anons koyarlardı? İşte bunları görünce, bu çifte standardı, hem de "bir spor yazarı olarak yaşayınca", içimden "bu medyaya iyi oldu" demek geldi ama, "kupayı Gençlerbirliğili meslekdaşları kadar haketmiş olan" Fenerbahçeli futbolculara ve teknik adamlara "haksızlık etmemek için", kendimi tuttum, tabii kalemimi de! Çarşamba gecesi top Gençlerbirliği'ni sevdi ve üstelik "hem becerikli, hem de şanslı" kalecileri vardı! Kupa şampiyonluklarını kutlarım! Rakibinden daha iyi oynayan ve çok fazla gol pozisyonuna girip Gençlerbirliği kalecisini "yeterli sayıda geçemeyen" Fenerbahçeliler, haklı olarak çok üzüldüler! Kupaya daha yakın olan, daha fazla hakeden futbolu oynayan onlardı! Amma... Futbol bu!. Her zaman hakeden kazanamıyor! "İstisnalar hariç", böylesine "taraflı olan" medya ise, kupayı kaybetmenin hırsını beklendiği gibi "Mustafa Denizli'den çıkarıyor!" Eeee! Sevgili Denizli; "Fenerbahçeli olmak" kolay mı?